Türkiye’de ilk kadın derneklerinin kuruluşunda, oradaki çalışmalarda onlara en fazla destek verenlerden biri de bendim. Hanımım o yıllarda kurduğu dernekle bu işe öncülük edenlerden. Emine Hanım da o dernekteydi. Hanımım bugün hala AKV’de kadınlarımız ve kızlarımız için koşturur. Elele eylemini düzenleyenler arasındaki AKDER’in tıbbiyeli 6 kızından biri benim gelinim, biri de onun kardeşi. Damadım TURGEV’deydi, O’nun annesi Bursa’da AK Parti Kadın Kolları’nın yönetiminde. Ben, hemen hemen her ay TURGEV’deki kızlara konferanslar veriyordum. Gelinim 19 yıl sonra diplomasını yeni aldı ve mecburi hizmet için bir ilçede doktorluğa başladı. Dün, haklarını savunduklarımın çocukları bugün benden davacılar. 2 yıldır yargılanıyorum. 2023’de de bu dava devam edecek. Ne zaman biter onu bilmiyorum ama acelem yok, alışkınım. Bu dava devam ettiği sürece kaybeden ben değilim!
Ben, “fahişe ve türevleri”nin kuyruğuna basınca ses başka yerden geliyor. ‘’AK Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizi AKP’liler ve AKP’nin papatyaları’’ aktif. Erdoğan’ın sözlerine bakıp, ona göre bir tanım yaptım bakın başıma ne işler geldi!? AK Parti - AKP ayırımını yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylemlerinden çıkan sonuç şöyleydi; “AK Partililer Hasbi olanlar, AKP’liler Hesabi olanlar”. Eee, ben ne diyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ömerler arıyor” ya, buyurun size o adil Ömer’in icraatından bir örnek: Bir gün kendisini, “Allah’tan kork ya Ömer!” diye eleştirmeye kalkan bir kişinin halifeye saygısızlık ettiği düşüncesiyle orada bulunanlar tarafından engellenmesi üzerine, “Onu serbest bırakın. Eğer (doğruları) bize söylemezlerse onlarda hayır yoktur. Eğer (onların doğru sözlerini) kabul etmezsek bizde de hayır yoktur” sözleriyle halk tarafından yönetimin denetlenmesinin önemine dikkat çekmiş; kendisini eleştiren kişiyi takdir, Müslümanları da böyle davranmaları hususunda teşvik etmiştir. (Ebû Yûsuf, Kitâbü’l-harâc). ’Ömer yasaları’na göre BEN değil, BENİ SUSTURMAK İSTEYENLERin yargılanması gerekirdi!”
AK Parti ve KADEM’i kutlamak gerek, açtıkları dava ile benim sanıklık kariyerimi taçlandırdılar. Sizler buraya gelirken, bataklıkları geçerken ayaklarınızı başları üzerinde taşıyanlara bu şekilde teşekkür ediyorsunuz!? Eee, “alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” denmiştir. Herkesin akıllarından, kalplerinden geçenlerini kapalı kapılar arkasında fısıldaşarak konuşanların hesabının sorulacağı bir gün var, ne gam! “Biz ıslah edicileriz” diye aramıza karışan bozguncuların peşine düşenlerin vay haline. Onları yakacak ateş onların peşine takılanlara da dokunacak.
Ya hu! Ben ne diyorum. Bu İstanbul Sözleşmesi, Lanzorette aileyi yıkıyor. ‘’Kadına şiddeti engelleyelim’’ derken aileyi yok ediyorsunuz, ferdi, biyolojik cinsiyeti, din, ahlak ve gelenekten bağımsız bir şekilde cinsel yönelim, deneyim sonucu tercihle belirlemeyi meşrulaştıran bu hukuk düzenlemesi yapıyorsunuz, bu olgu ise fuhşiyatı destekliyor. Bu ‘’fahişeler ve türevlerinin’’ cür’et ve cesaretini artırıyor. Bir takım holdingler de bunlara pozitif ayırımcılık yaparken, bizim yeşil sermaye ne yapıyorsunuz, AK Parti, KADEM nasıl böyle bir oyuna alet oluyor diyorsunuz, (siz bize Fahişe dediniz) diye suç duyurusunda bulunuyorlar. İstanbul Sözleşmesi’ni, Lanzarotte’yi kim getirdi meclise, o yasayı kim çıkarttı? Grevio ya da ETCEP neyin nesi idi? Bunun hesabını kimden soracağız? KADEM iktidarla birlikte hareket etmiyor mu? Aile Bakanlığı ile içiçe çalışmıyorlar mı? Bu olanlar konusunda kimi eleştireceğiz, kimi uyaracağız?
Biliyorum, ‘’AK Parti içindeki FETÖ’nin zihniyet ikizi AKP’liler, AKP’nin papatyaları, lale devri çocukları, AKP’nin Erguvanileri’’ benden intikam alıyorlar. Sen misin İstanbul Sözleşmesine hayır diyen, sen misin Lanzarotette’ye karşı çıkan, sen misin Mc Kinseyi engelleyen! Biz de seni bitiririz. Bir baktık ki “Nuh’un köpekleri” diye birileri çıktı, o gillerden birileri, meğer ne kadar da çokmuşlar, işaret aldıkları gün bir yerlerden, 28 Şubat’taki gibi “Topyekun saldırı” ya geçtiler. 81 ilde dava açtılar da ne oldu. Akıllarınca bütün ulusal ve yerel tvler, vakıf, dernek, oda, sendika, üniversiteler, yerel mediaya, benim katıldığım etkinliklere sponsor olan şirketlere gözdağı verdiler. Beni bitirecekler ya! “Kızım sana söylüyorum gelinim sen dinle” kabilinden, benim şahsımdan başkalarına aba altından sopa göstererek gözdağı verecekler ya! Eee ne oldu. Zoom üzerinden Skype üzerinden ve sosyal medya mecralarından daha çok katılımlı, daha çok toplantılar yapıyoruz. Bana bu işi yapanlar farkında değiller ama tabanda bu durumdan hayli rahatsız.
Ve ben Yılmaz Özdil’in 3 Eylül 2022 tarihli “Devlet Adamı” başlıklı yazısını da sundum mahkemeye! Keşke partiniz ve davacılar, siz o duruma düşmeyesiniz diye yazdım o yazıyı, ama anlamadınız! Ama bir gün anlayacaksınız, o zaman çok geç olabilir. Siz isterseniz 27 Temmuz 2020’de Akit gazetesinde çıkan dava konusu olan “AKP’nin Papatyaları” yazısını yeniden bir okuyun. Daha sonra Erdoğan’a yazdığım bir mektup var, ardından Erdoğan’a bir de açık mektup yazdım, hanımım da Emine Erdoğan’a bir açık mektup yazdı. “AKP’nin Papatyaları” yazısından bir gün önce, yani 26 Temmuz 2020’de, aynı gazetede ve aynı köşede yazdığım “AYASOFYA’YI AÇDIK DA!” başlıklı yazımı bir okuyun. Bu yazı, aslında “AKP’nin Papatyaları” yazısının ilk bölümü gibi, aynı makalenin iki güne yayılmış şekli. Orada da demişim zaten. Ben İstanbul Sözleşmesi ile ilgili o raporu yazınca, birileri “İstanbul sözleşmesinden çekilirsek bizim liberal-seküler tabanda oy kaybımız olur, onun için İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmeyelim” diye Erdoğan’a gitmiş. Erdoğan’a yine gidiyorlar ve İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönmekten söz ediyorlar. Ben o günlerde şunları yazmışım bu lobilerin faaliyetleri ile ilgili. “Madem birileri bu konuyu, AK Parti’nin kazanımı ya da kaybı açısından sorguluyor. O zaman söylüyorum, Halep oradaysa arşın burada. Yanlış hesap sandıktan döner. İşte o zaman görürsünüz gününüzü. Gelenler önce sizleri, bugün FETÖ’cülerin düştüğü durumdan daha beter ederler. Ne KADEM kalır, ne TUGVA, ne ENSAR, TÜRGEV! Ne de bunlara destek veren Holdingler.” Orada tek KADEM yok ki, yazının bir yerinde, bakanlıklar, belediyeler, Üniversiteler, herkesin bu sonucun bu şekilde ufkumuzu karartmasında sorumluluğu var. Diğer bir çok STK ve Basın da öyle.
Neyse, durum budur! Türkiye cephesinde değişen bir şey yok.
Selam ve dua ile.