Bir dönemin MR’ını çekmek istiyorsanız, mahkemelerine bakın. Sanıkların kimlikleri, yargıçların uslubları, tanıklar, iddianameler, kararlar, hepsi o dönemin tanıkları ve belgeleridir aslında. Aile mahkemelerine, ticaret mahkemelerine, idare mahkemelerine, ceza davalarına bakın. O günün gerçeği orada saklıdır. Hakimi, savcısı, emniyeti, avukatı, bilir kişisi, sanığı, müştekisi, hepsi o günün fotoğrafında yer alırken o ülkenin gerçeğinin fotoğrafını oluştururlar.
Sürekli İstiklal Mahkemeleri’nden söz ediyoruz. Oraya bakın, saf bir yürekle. Tanıkları, sanıkları, müştekileri kaybolmuş davalar yeniden görülecek değildir. Ama o günü doğru okur ve anlarsanız, bugününüzü ve geleceği de doğru anlamış olursunuz ve doğru kararlar vermek için tecrübe kazanmış olursunuz. Onun için tarihi bir mefahir olarak, övgü ya da sövgü kitabı olarak değil, bir bilgi ve tecrübeler birikimi olarak okumak lazım. Keşke bizden öncekilerin acıları ve mutluluklarından çıkartacağımız tecrübeler, geleceğimizi inşada bize yol gösterici olsa. Bizden öncekilerin katlanmak zorunda olduğu güçlükler, onlardan sonrakiler için bir baht kaynağı olsa da, başarıları sürdürebilsek ve acı tecrübeler de aldığımız derslerle tekerrür etmese.
27 Mayıs ya da darbe dönemlerindeki yargılamalar da öyle. Bana göre, ne yasamayı, ne de yargıyı fazla ciddiye almadık. Hep yürütmeye takıldık. Birileri de işlerini bildiği gibi “yürüttü” gitti işte.
50 yıllık yazarım, gazeteciyim diyorum da, 50 yıllık sanığım aynı zamanda! Sanıklık kariyerim, gazetecilik-yazarlık kariyerimle eşit. Ve hiç hapse girmemiş bir gazeteciyim. Bir günde 5 defa, haftada 5 gün sanık sandalyesine oturtuldum,! Adım mahkeme koridorlarında sanık olarak yargılandı.
Dayım Hasan Aksay, o İlahiyat kökenli bir politikacı, siyasi bir konuşmasında ‘’Allah nasib ederse, maşallah, inşallah, Allah Allah, Fesüphanallah, Esdağfurullah, Hay Allah, Allahaısmarladık’’ filan diye “çok Allah dedi diye” sanık sandalyesine oturtulmuştu. Örfi idare mahkemesini de gördüm sanık olarak, askeri mahkemede de yargılandım, Devlet Güvenlik Mahkemesinde de, ağır ceza, asliye ceza, neredeyse yargılanmadığım mahkeme kalmadı. Gözaltına da alındım. Beni yargılayanların yargılandığı dönemleri de gördüm. Zaten bir gün mutlaka, bana bu zulmü yapanlar olarak, o gün ilahi adalet divanında bu yargılanmaya sebeb olanlar ve haksız bir şekilde yargılayanlar da yargılanacaklar.
Neyse, yine sanığım. Müştekiler AK Parti teşkilatları ve KADEM. Sanık yazımın başlığı “AKP’nin Papatyaları”.
Sanık ifadeler “AK Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizi AKP’liler ve AKP’nin papatyaları” ile bir takım holdinglerin, İK’larında LGBT’ye pozitif ayırımcılık kararı almasının ardından benim “bu fahişeler ve türevlerine karşı bizim yeşil sermaye ne yapıyor?” diye sormam sorun oldu.
Okurlarım bilir o günden bu güne bu ifadeleri belki 40 kez yazdım, tık yok. Ama hem o gün, hem de bu süreçte bunları söyleyince kıyamet koptu. Ama bugün zaman beni haklı çıkarttı. Uyarıları dikkate almayanlar, uyaranları susturmaya çalışanlar bunun faturasını yolsuzlukluk ve kaset skandalları ile ödüyorlar.
Akit’e açılan 312 General davasını hatırlıyor olmalısınız. Bu davanın ondan ne farkı var. Bugün AK Parti, dün kendini, şiir okudu diye mahkum edenlere karşı savunan 70.000 kişinin savcılıklara yaptığı başvuruya karşı, aynı şiiri okuyarak ‘’ben de o suçu işledim’’ diye bir hak mücadelesi verenleri aslında sanık sandalyesine oturtuyor, benim şahsımda. O gün o eylemde Hasan Celal Güzel de vardı, Şanar Yurdatapan da, Ahmet Tanman da. O imza sahipleri daha sonra yüzbinleri buldu.
O gün Erdoğan için AK Partiye giden yolda bir sıçrama tahtası görevi yaptı bu vicdan hareketi, bugün ise bu dava bir kırılma noktası oluşturuyor AK Parti hareketinde. O gün yaptıklarımdan pişman değilim, bugün yaptıklarımdan da.
Geçen gün “Haruniyeliyim” yazımda anlattığım bir Harun-u Reşit fıkrası var. Müşavir ya da devlet görevlisi ünvanı taşıyan maaşlılar susarken, ben bu şartlarda “acı söyleyen dost” olarak insan olarak, Müslüman olarak, yurttaş olarak görevimi yaptım.
Evet, yarın Yeni Akit gazetesinde çıkan “AKP’NİN PAPATYALARI” başlıklı yazım sebebi ile, AK Parti Genel Merkezi, Kadın Kolları Genel Başkanlığı, 81 il de AK Parti Kadın kolları il başkanları tarafından ve bazı kadın milletvekilleri ile KADEM tarafından yapılan suç duyuruları sonunda açılan davanın 3. duruşması için İstanbul’da Küçükçekmece Adliyesinde, 2. Asliye Ceza Mahkemesi salonunda olacağım inşallah. 14 Eylül 2022 Çarşamba günü saat 10.00’da yapılacak, AK Parti Genel Başkanı olarak Tayyib Erdoğan’ın da müşteki olduğu davaya bakalım o günlerde mangalda kül bırakmayan malum media ya da devletin haber ajansı muhabir gönderecek mi? İşte onun için bu mahkemeleri izlerseniz, o ülke gerçeklerini görürsünüz. Bugün adalet, basın, ahlak, aile, toplum ne durumda bu olaylar içinde şekil kazanıyor, hayat o yönde şekilleniyor ve bu süreçte yaşananlar bazı derin gerçeklerin görülmesine vesile teşkil ediyor. Bu dava da bu anlamda ülkenin siyasi gerçekleri yanında, adalet, basın, fikir, hürriyeti açısından da önemli bir turnusol kağıdı görevi görüyor. Geçen sefer 6 saat ifade vermiştim, bu sefer daha kısa olacak ama yine tarihe tanıklık, yaşadığımız zamana ilişkin tanıklık anlamında olacak.
Geçen duruşmaya, AK Parti Genel Merkezi’nden kimse gelmezken, Düzce hariç, AK Parti kadın Kolları ve il teşkilatlarını temsilen hiç kimse, müşteki ya da vekalet yoluyla katılmamıştı. Sadece KADEM’den avukatla temsilen bir katılım sağlanmıştı.
Bakalım bu duruşmada mahkemeden nasıl bir karar çıkacak?
Yarın da onun üzerine konuşuruz. Aslında sürece ilişkin yazılacak, söylenecek daha bir çok şey var ama zülfiyâre dokunur. Seçime giden süreçte, yeni tartışmalara sebeb olmak istemem, zaten çok fazla ayrışmış, gerilimli ve öfkeli bir hava hakim siyasete.
Selam ve dua ile.