Almanya'da siyasal deprem

Almanya, 24 Eylül 2017 günü, siyasal bir depremle sarsıldı. Aslında böyle bir depremin olacağı bilinmiyor değildi. Ancak yine de, “beklenen'' olup bittikten sonra ciddi bir şok yaşandı. Seçim sonucu ve AfD1949’dan bu yana...

Almanya, 24 Eylül 2017 günü, siyasal bir depremle sarsıldı. Aslında böyle bir depremin olacağı bilinmiyor değildi. Ancak yine de, “beklenen'' olup bittikten sonra ciddi bir şok yaşandı. 

Seçim sonucu ve AfD

1949’dan bu yana Federal Almanya’nın siyasal yaşamına egemen olmuş olan iki büyük parti, Hıristiyan Demokratlar (CDU/CSU) ve Sosyal Demokratlar (SPD), o tarihten bugüne en düşük seçim skorlarına uğradılar. Her iki parti de, bir önceki seçimde elde etmiş oldukları oyların tam %20 kadarını yitirdi. Bir diğer beklenen ama şoku artıran etki, radikal sağcı popülist AfD’nin Bundestag’a (Alman yasama meclisi) hem de 3. büyük parti olarak girmesi oldu. AFD’nin aldığı oyun oranı ancak %12,6; ayrıca Avrupa’nın hemen her ülkesinde bu tür partiler meclislerde. Ne var ki Almanya’nın geçmişi dikkate alındığında bu hızlı tırmanış gözlemcileri telaşa yöneltiyor.

Federal Almanya, kurulduktan sonra bu yüzyıla değin “iki buçuk partili bir sistemde'' hep iki büyük partiden biri tarafından yönetildi. Seçim yarışını önde bitiren büyük parti, genellikle oylar salt çoğunluğa yetmediğinde, Hür Demokratlar’ı (FDP) ortak alıp koalisyon kurardı. Esasen Almanya’nın bayrağını oluşturan siyah, kırmızı ve sarı, -sırasıyla- ülke kurulduğunda siyasal sistemi oluşturan CDU/CSU, SPD ve FDP’nin renkleridir. Sisteme daha sonra katılan Yeşiller ve Sol Parti ile parti sistemi  “iki büyük + üç buçuk'' biçimine dönmüştü. Şimdi radikal sağ AFD’nin sisteme girişi ve büyüklerin küçülmesiyle artık alışılmış şemalara bakarak analiz yapmak olanaksızlaştı. 
2017 seçiminin kayıplıları iki büyük parti: CDU/CSU (%32,9) ve SPD (%20,5). Sol Parti ve Yeşiller, %9’ar ile oldukları yerde kaldılar. Seçimin kazananları geçen seçimde %5 barajı altında kalmış olan FDP ve İlk kez Bundestag’a adım artan AfD. FDP’nin kazandığı oyların çoğu CDU/CSU’ya geçen seçimde kaptırdığı seçmenlerden geldi. 
AfD 2013’te de seçime girmiş, ama baraj altında kalmıştı. Bu seçimde kat kat artırdığı oylarının önemli bir kesimi, toplumun ekonomik açıdan sorunlu katmanlarını oluşturan seçmenlerden geliyor. Öte yandan AfD, CDU/CSU lideri Şansölye Merkel’in “cömert'' bulduğu göç politikasını eleştirerek bu partiden de oy devşirdi. Ancak en çok oyu yine de SPD’nin görece düşük eğitimli tabanından ve bu partiye oy veregelen yoksullardan aldı. AfD’yi AKP’ye benzetmek mümkün; mevcut popülizm ve demagoji yetisi ile Türkiye’de iktidara tırmanabilirdi. Önde gelen yöneticileri izleyince bizim bazı üst düzey iktidar yetkililerine benzetiyorsunuz. Onlar da, bizimkiler gibi, sivri sözler söyleyip kamuoyu tepkisi ile karşılaşınca, “ben öyle demek istememiştim'' diyorlar.

Perpektifler

Sonuçta Merkel “Şansölye'' konumunu koruyacak ve dördüncü ve son dönemine başlayacak. Meclisteki sandalye sayısı tek başına hükümet kurmasına elvermiyor: ama bu kez SPD ile “büyük koalisyon yapamayacak. Son dört yılın ortağı SPD bu kez koalisyona katılmayacağını açıkladı. Esasen CDU/CSU’nun koalisyon ortağı, daha doğrusu onun küçük ortağı olmak SPD’ye yaramıyor. İlk Merkel hükümetinin 2005-2009 arası ortaklığı da yine SPD’nin oylarını azaltmıştı. Bu dönem de, hükümeti muhafazakar kanadına ısrar ederek yaptırdığı sosyal reformlar kamuoyunca Sosyal Demokrat SPD’nin aktifine değil Hıristiyan Demokrat Merkel’in kar hanesine yazıldı. 
Merkel’in önünde iki olasılık var: CDU/CSU ya azınlık hükümeti kuracak ya da FDP ve Yeşiller ile bir koalisyon hükümeti oluşturacak. İkinci seçenek aslında ömürlü olabilecek tek seçenek. Bu durumda ise, Merkel’in iki arada bir derede kalması kaçınılmaz. Gelecek yıl Bavyera’da eyalet seçimi var. Bu muhafazakar eyalette zaten oyları 2017 seçiminde azalmış olan parti, AFD’ye alan bırakmamak için ister istemez sağa kayacak. Ancak koalisyon ortakları olan liberal SPD ve Yeşiller onu siyasal merkeze doğru çekme çabasında olacak. Parıltısı zaten yitmiş olan Merkel iktidarının yıldızı daha da solacak. Dolayısıyla ana muhalefet olacak olan SPD, karşısında şimdiye değin olduğundan daha zayıf bir Merkel hükümeti bulacak. 

Diğer muhalefet partilerinden AfD temel konularda belirgin bir siyasal çizgiye sahip değil. Pek çok popülist parti gibi kimlik politikası yapıyor ve yoksulluk ve bilinç yoksunluğundan yararlanarak oy topluyor. Sol Parti ise zaten “büyük koalisyon'' döneminde bile elle tutulur bir muhalefet yapamamıştı. Bu koşullar, geçerli alternatif politikalar üretebildiği takdirde SPD’nin işine yarayacak gibi görünüyor. Sosyal demokrasi Avrupa’nın neredeyse her ülkesinde düşüşte; ancak SPD için yakın gelecekte, yani 2021’deki seçimde, umut olabilir. Her bunalımdan mutlaka bir fırsat çıkmayabilir. Ne var ki bu kez SPD, düşüşteki bir Merkel’in yönlendireceği ve içinde çelişkiler barındıran bir iktidara karşı muhalefette kendini yenileme şansı yakalayabilir. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

ABC Kritik Haberleri

100. Yıl törenleri ve Cumhuriyet'i sahiplenme
Merve Dizdar, teşekkür konuşmasında Erdoğan'a övgüler sıraladı, ne olurdu?
Mitingi kalabalık göstermek için hangi hileleri deneyip yakalandılar?
İşte 4 Şubat 2022 tarihli Resmi Gazete'deki karar
Atatürk, İnönü, Özal ve Demirel'in cumhurbaşkanlığı geçerli değil mi?