Devlet yönetiminde en tepe noktalarda buluan iki ismin -Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın- birlikte çıktıkları ABD seyahatini yaklaşan seçimin akıbeti ile ilişkilendiren dostuma bir olumlu bir de olumsuz haberim var.
Geçen gün burada görüşünü naklettiğim dostum, önemli iki ismin Washington temaslarının iç siyasete yansımaları olmasını bekliyor.
Fidan ve Kalın ülkeye döndüklerinde, dışarıda ve içeride meydana gelecek yeni gelişmelere bakılarak, seçim sonucunun tahmin edilebileceği görüşündeydi dostum.
"İYİ Parti veya özellikle de DEM Parti’nin tavırları değişebilir" demişti o dost bana.
Beklediği olumlu gelişmenin haberi, Dışişleri Bakanı ve MİT Başkanı daha ABD’den ayrılmadan gelmişti: Amerikalı derecelendirme kuruluşu Fitch Türkiye’nin notunu B’den B+’a çıkarttı.
Ülkeye yabancı sermaye gelmiyor ya, bu not yükseltilmesinden sonra gelme ihtimali artabilir.
Yabancı sermaye gelirse ekonomide iyiye doğru gidiş başlayabilir.
Olumsuz haber ise, Edirne’den geldi. Dostumun beklentisi, DEM Parti’yi iktidara karşı tavrında yumuşatacak bazı adımların seçim öncesinde atılmasına dairdi. Selahattin Demirtaş -hatta Osman Kavala da- cezaevinden çıkarılacak, kayyım uygulamasından da vazgeçileceğine dair işaretler verilecekti.
Selahattin Demirtaş’ın rahatsızlanan annesini görmek için bir ay önce Edirne’den uçakla Diyarbakır’a götürülmesini bir erken uyarı adımı olarak değerlendiriyordu dostum.
Erken uyarının arkası beklendiği gibi gelmedi.
Dün, Edirne Cezaevi’nde bulunan Selahattin Demirtaş, ailesi ve avukatlarıyla bundan böyle görüşmeyeceğini duyurdu. Sebebi, cezaevinin yeni bir uygulaması: Bundan böyle yapılacak her görüşün öncesi ve sonrasında Demirtaş’ın üzeri aranacakmış…
Talimatı Adalet Bakanlığı göndermiş…
Acaba böyle bir uygulamayla ilgili karar neden alınmış olabilir?
Cezaevinden içeriye ne girmesi ve cezaevinden dışarıya ne çıkması istenmiyor olabilir?
Aklıma bu denli rahatsız edici bir kararın alınmasını gerektirecek hiçbir makul sebep gelmedi doğrusu…
Galiba bu yeni uygulamayla bir mesaj verilmek isteniyor…
O mesajın DEM Parti’yi iktidar karşısında yumuşatacak bir mesaj olacağını ise sanmıyorum.
Mesaj DEM Parti’nin olumlu sayacağı türden olsaydı, İstanbul ve Ankara’da aday gösterdikleri isimler kampanyalarının şiddetini artıracak, böylelikle AK Partili adaylar karşısında önde görünen İstanbul ve Ankara’nın CHP’li belediye başkanlarının –Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş’ın- seçilme şansları azalacaktı.
Hatta seçim sonrasında ‘Kürt sorunu’ konusunda çözümden yana bir yeni sürecin başlatılmasının da mümkün olabileceğini düşünüyordu dostum.
Beklentisi, hiç değilse şu aşamada, DEM seçmenine hoş gelecek mesajlar verilmesiydi.
[Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün, Ağrı’da, bir CHP belediye başkan adayının, kazanırsa DEM’lileri belediyenin kapısından içeri sokmayacağına dair sözleri için "Buram buram ırkçılık kokuyor" dedi ama, aynı gün Adalet Bakanlığı Demirtaş’ı rahatsız eden uygulamayı başlattı.]
Dostumun tezi -o buna ‘hipotez’ diyor- boşa çıkmış sayılmaz.
Zaten tezin bir de İYİ Parti’ye dönük beklentisi var, o konuda herhangi bir gelişme henüz yaşanmadı.
Seçime şunun şurasında iki hafta kadar bir süre kaldı zaten…