Dizel Günler-Güzel Günler ikilemi: Burjuvazi bizi yine kavgaya davet etti!

Haydar Ali AlbayrakYangından mal kaçırmak adettendir. Siyaset yangını, sermayenin mal kaçırdığı, dilediği yasal düzenlemeleri kolayca yapabildiği ideal yangın türüne örnek verilebilir. Kapitalizmin hüküm sürdüğü devletlerde...

Haydar Ali Albayrak
Yangından mal kaçırmak adettendir. Siyaset yangını, sermayenin mal kaçırdığı, dilediği yasal düzenlemeleri kolayca yapabildiği ideal yangın türüne örnek verilebilir. Kapitalizmin hüküm sürdüğü devletlerde hükümetler sermaye ile yangını paylaşırlar. Danışıklı dövüşler (faiz lobileri vs.) yaygındır, yangını kim çıkarırsa çıkarsın birlikte nemalanırlar. 

Yakın geçmişte basit bir örneğini birlikte yaşadık, 7 Haziran seçimlerinden sonra hükümetin kurulacağı söylendiğinde dolar düştü, hükümetin kurulmayacağı açıklanınca birden fırladı. Hükümetin kurulacağı beyan edilirken mikrofon açıktı; kurulmayacağı ise zaten başından beri belli olmakla beraber birilerine "özel" olarak anlatıldı.

Neyse, konumuz bunlar değil. Yangından mal kaçırma ile başladık, devam edelim. Yangın sömürü yangını, yanan biziz. Bazen değerlerimizi 'odun' olarak kullanmak istiyorlar, itiraz edemiyoruz. Boğazımız düğümleniyor. Bizim bazı değerlerimiz, yaşarken odun olduklarında zaten değerlerimiz olmaktan çıkıyor, onlara dönek diyoruz.

Fakat ölülerimiz, onlar için daha 'değerlidir' belki sırf bu yüzden. Yaşasaydı şuna oy verirdi, şunu desteklerdi varsayımları da buradan temelleniyor. Ölünün ardından konuşmak günah derler ancak öte yandan 'kendi ölüleri' üzerinden siyasi rant sağlar, 'bizim ölülerimiz' üzerinde ise tepinirler.

“Dizel günler göreceğiz çocuklar!''

Motorlu taşıt firması Opel’in Nâzım Hikmet'in bir dizesini araklayan ve ürününe uyarlayan reklam sloganı çoğumuzu öfkelendirdi. "Olur mu canım öyle şey!" dedik. Düpedüz yangından mal kaçırılıyordu. Kimsenin bu dizenin üzerine düşeceği düşünülmüyordu sanırım. Düzenin üstüne yeterince çullanmayışımız dizelerimizin sahipsiz kaldığını hissettirmiş demek ki! Şimdi ne kadar düşeriz kestiremiyorum ama üzerine düşmektense sımsıkı sarılmamız isabet olacaktır.

Nâzım sermayeye yem edilirken bir avuç insan ses çıkardı. Yapı Kredi Yayınları Nâzım'ı basma hakkını elde ettiğinde bu durum yeterince yankı uyandırmadı; hatta normal bile karşılandı.* Bir eylem, yalnızca bir eylem biliyorum, 2008 Ocağında Galatasaray Meydanı’nda yapılmış bir eylem. YTÜ ve İÜ yerel yayınlarının (Amatör ve Kampüs) yapmış olduğu ortak bir eylem... Elbet o eylem dışında eleştirilmiş, çokça yazılıp çizilmiştir, belki o bile yapılmamıştır, kim bilir!

Sosyalist bir parti 90'lı yıllarda Nâzım'a vatandaşlık verilmesi için yüz binlerce imza toplamıştı. O ''yüz binler’ her ne hikmetse, Nâzım sermayeye verilirken yeterince etkili olamadı. Entelektüel meseleler 'kol kırılır yen içinde kalır' düzleminde ilerledikçe nice değerimizin sermayeye yem olması kaçınılmaz değil midir?

"İstemeyiz bir mavi kimlik de Nâzım'a verin"

Nâzım'ın vatandaşlığa iadesi iki binli yılların ortasında yine konuşuluyordu. Liseye gidiyor olmalıyım; ya da üniversiteye yeni başlamışımdır, tam hatırlayamıyorum. Öfkelendim, Nâzım'ın 'vatandaşlığa iade edilme tartışması' kanıma dokundu ne yalan söyleyeyim!

Nâzım kapitalist bir devletin vatandaşı olmak ister miydi? Nâzım gözlerini sosyalist bir ülkede yumdu, kendini ait hissettiği bir yönetim altında. Evet, vatanını çok sevdi ama o vatanını dönüştürmeyi sevdi, sömürüsüz bir Türkiye hayal etti; siyasi malzeme olmayı değil, liberal ağızlarda sakız olmayı hiç değil. Nâzım'a vatandaşlık veren partinin Akp oluşu kemiklerini sızlatıyor mudur bilemem, fakat bir şiir yazmıştım o gençlik öfkemle. Şiir şu kadardı, hepi topu şu kadar... O koca şairin şu ülkeye iade edilmesine karşı çıkmak için kalemim o kadarına yetti diyeyim. Şiiri aktarıyorum.

"İstemeyiz bir mavi kimlik de Nâzım'a verin
Nâzım 'yüce devletiniz'in değil
kavgamızın vatandaşı!
Tarihe köprüler kurmayın
Atmayın kirli tırnaklarınızla çentikler
Yazmayın rakamlar ve isimler
Pvc kaplı kâğıtlara.
Soy, kütük, şecere istemez
Yumruğumuza dayanır onun atan kalbi
Çarpar yumruklarında
Ana adı ve baba adı: işçi sınıfı"

“Dizel günler'' görecek miyiz?

Bu tamamen bize bağlı; gözlerimiz bağlı, kulaklarımız sağır oturursak güzel günler yerine “dizel günlerle'' idare etmemiz gerekecektir. Dizel günler üç maymun'a hitap eder; üç maymun'u oynayanlar arabalarına binip müziği de son ses açar, vicdanını bir dizel susturur. Ama güzel günler görülecekse ve motorlar gri asfalt yollar yerine maviliklerde sürülecekse, taşın altına koyulması icap eden elleri son sürat sürülen arabalarda cıstak cıstak çalan şarkıların ritimlerine uydurmayacak, birleştirip göğe kaldıracağız. 

Yoksa kolay lokmayız! Demedi demeyin sonra!

*Nazım Hikmet’in eserlerinin yayın hakları Adam Yayınları’nın iflası ardından YKY’ye geçmişti ve o dönem TKP, bu durumu protesto etmek için bir şiir kitabı basmıştı. Aşağıda artık kapanmış olan Radikal’in arşivinden bir link paylaşacağım. Haberi okuduğunuzda ''entelektüellerin’ meseleye nasıl baktığına dair bir fikir edinebilirsiniz.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

ABC Kritik Haberleri

100. Yıl törenleri ve Cumhuriyet'i sahiplenme
Merve Dizdar, teşekkür konuşmasında Erdoğan'a övgüler sıraladı, ne olurdu?
Mitingi kalabalık göstermek için hangi hileleri deneyip yakalandılar?
İşte 4 Şubat 2022 tarihli Resmi Gazete'deki karar
Atatürk, İnönü, Özal ve Demirel'in cumhurbaşkanlığı geçerli değil mi?