Sabah olsun da birilerine internetin neden yavaşladığını sorayım diye düşünürken gazetelerde birbirine benzeyen üç haberle karşılaştım.
Ekşi Sözlük’e erişim engeli getirilmiş… İlk haber bu.
İkinci ve üçüncü haberler birer mahkeme kararıyla ilgili. Bir mahkeme, din alimi İhsan Eliaçık’ın özellikle gençlerin ilgi gösterdiği “Yaşayan Kur’an-Türkçe Meal Tefsir” adlı Kur’an-ı Kerim’i açıklayıcı eserine basım yasağı ve eserin basılmış nüshalarını toplatma kararı vermiş. Bir başka olayda ise, bir TV kanalına RTÜK’ün verdiği üç gün kapatma cezasını idare mahkemesi oy birliği ile iptal etmişken, bir başka mahkeme iptal kararını 1 oya karşı 2 oyla geçersiz kılmış.
TV kanalına verilen ceza da yine din konusunda. Bir milletvekili kanaldaki bir programda Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili görüş açıklamış; görüşü sakıncalı bulunduğu için kanal cezalandırılmış…
Oysa, milletvekillerinin, Meclis’e açıkladıkları görüşlerini her yerde tekrarlayabilmeleri için dokunulmazlıkları var.
Memleketimden hoş olmayan manzaralar bunlar…
Türkiye yasaklar konusunda evvel eski sabıkalı bir ülkedir. Bir zamanlar kimlerin hazırladığı bilinmez bir listede yer alan yabancı eserlerin ülkeye girişi engellenirdi. Herhangi bir sebeple gözaltına alınanların evlerinde sakıncalı kitap aranır, bulunan bazı kitaplar o kişi için ‘suç kanıtı’ olarak gazeteler ve televizyonlarda teşhir edilirdi.
Her askeri darbe sonrasında insanlar başlarına bir şey gelir endişesiyle kitaplıklarındaki ‘sakıncalı’ sayılabilecek eserleri ya toprağa gömer ya da yakarlardı.
Solcular sol eserleri, sağcılar sağ eserleri…
Maalesef böyle bir ülkeydi bir zamanlar Türkiye…
SHP’li bir hükümette kültür bakanlığına getirilmiş Fikri Sağlar o zamana kadar ‘sakıncalı’ sayıldıkları için evlerde bulundurulduğu görüldüğünde insanların hapse atılmalarına sebep olan eserlerin de halk kütüphanelerine konulacağını açıkladığında, ülkenin önünde yeni bir dönem açıldığını düşünüp sevinmiştik.
AK Parti ‘yasakları yasaklayacağı’ vaadiyle iktidara gelebildi ve ardından yapılan seçimlerde oylarını artırabildiyse, bu, aslında çekirdek kadrosuyla aynı frekansta bulunmayan insanlardan oy alabildiği içindir de.
Şimdi yine AK Parti iktidarda, ancak yukarıda sıraladığım türden haberlerle karşılaşılabiliyor.
Ne oldu da böyle oldu?
Herhalde en önemli sebep, bu tür olayların gündeme gelebildiği son birkaç yıl içerisinde AK Parti’nin iktidarı Milliyetçi Hareket Partisi ile paylaşıyor olmasıdır. MHP’nin fikir özgürlüğü konusuna yaklaşımı klasik AK Parti yaklaşımından farklıydı; iki partinin birlikteliği bu konuda AK Parti’yi MHP’ye yaklaştırmakla sonuçlanmışa benziyor.
Bir diğer sebep de, fikir özgürlüğü konusunda hassasiyetleri olduğu bilinen isimlerin artık AK Parti saflarında bulunmadıkları gerçeğidir. O tür siyasiler ya trenden inmeye zorlandılar ya da gelişmeleri beğenmedikleri için kendiliklerinden siyaset dışına çıktılar.
Vaktiyle aynı hassasiyete sahip oldukları izlenimi alınan bazıları yok mu AK Parti’de bugün? Var tabii, ancak onlar için iktidarın devamı her şeyin önünde.
Ekşi Sözlük’le bir ilgim, ilişkim hiç olmadı. Baktığım, bilgilendiğim bir site değil. Orada neler yazılır, ne tür haber ve değerlendirmeler yapılır, bilgi sahibi değilim. Kişilerle ilgili de oraya notlar düşüldüğünden haberdarım, muhtemelen benimle ilgili kızmamı gerektirecek bir şeyler de yazılmış olabilir; merak edip bakmadım bile.
Herkes her şeyi hakarete başvurmadan yazabilir. Hakaret, yalan ve tezvirat için mahkemeler var bu ülkede.
‘Erişim engeli’ hoş bir tedbir değil. Türkiye’de basının durumuyla ilgili sağda-solda çıkan yazı ve değerlendirmelerde pek çok siteye erişim engeli uygulanmakta olduğu şaşılacak yükseklikte sayı da verilerek mutlaka belirtiliyor.
O yazıları yabancı mecralarda okuyanların ülkemizle ilgili kanaatlerinin olumlu olamayacağını söylememe gerek yoktur sanırım.
Daha önceleri ülkemizle ilgili fikir özgürlüğü konusuna eğilen hiç hoşa gitmeyecek başyazılarıyla karşılaştığım Amerikan Washington Post gazetesinin dünkü nüshasında, bir siteye erişim yasağı getirilmesini kınayan yeni bir başyazı okudum.
Kınanan ülke bu kez Türkiye değildi. Kamboçya’ydı.
Geçen hafta -13 Şubat günü- ‘Demokrasinin Sesi’ (‘The Voice of Democracy’) adlı internet haber sitesini polisler basmış, yayın lisansı da iptal edilerek site erişme kapatılmış.
Uzun başyazıda 1985 yılından beri ülkede iktidar olan ve birkaç ay sonra yapılacak seçim öncesinde zor durumda bulunduğu hissi alınan başbakan Hun Sen’in farklı görüşlere tahammülsüzlüğü örneklerle anlatılıyor. Ülke medyasının iktidarla içli dışlı bir grubun eline geçtiğini de Birleşmiş Milletler adına hazırlanan bir rapor vesilesiyle öğreniyoruz.
Pol Pot ve adı anılınca akla gelen..
Ülkemizden yoldan çevireceğimiz 10 kişiden dokuzunun Kamboçya’nın nerede olduğunu bileceğinden kuşkuluyum. Amerika’da ise 10 kişiden onu ülkenin adıyla ilk kez o başyazıda karşılaşmış olabilir.
Belki, Pol Pot adlı birinin 1963-1981 yılları arasında iktidarı elinde tuttuğu dönemde bir kasırga gibi bütün görüş sahiplerini ortadan kaldırdığını işitmiş birileri varsa, onlar Kamboçya’nın ismini hatırlayabilir.
Tarih öylelerini unutturmuyor çünkü.
Kamboçya, o dönemde ve çok daha sonraları, iktidarı sırasında Pol Pot’un öldürttüğü kişileri temsil eden birbiri üzerine yığılmış kafatasları fotoğraflarıyla bilindi.
İlgisiz kimseleri dahi, sırf gözlüklü oldukları için ‘entelektüel’ sayarak öldürttüğü söylenir Pol Pot’un.
Bir Kamboçya gezimde, Angkor kentindeki dev mabede gittiğimde, mabedin içerisinde kurşuna dizilen insanları hatırlatan kurşun izlerini görmüştüm.
Türkiye ile mukayese edilemesi düşünülmeyecek bir ülke orası.
Ancak sitelere erişim engelleri, kitap toplatmalar, TV kanallarına verilen cezalar söz konusu olduğunda, kötü niyetliler, Türkiye’yi onunla aynı kategoriye yerleştirebiliyorlar.
Bugün gazetelerde karşıma çıkan üç haber ülkem adına içimi dağladı.
Korkarım, bir gün gelir de iktidar değişirse, yeni gelenler, açılan bu yolu şimdinin itibarlılarına karşı kullanmaya kalkarlar.
Demokratik ülkelerde iktidarlar anayasal çizgilerin dışına çıkmıyorlarsa, bunun bir sebebi de, bizde eskilerin ‘etme bulma dünyası’ diye adlandırdıkları duruma düşme endişesidir.
Kamboçya demokratik bir ülke sayılmıyor zaten.