Fehmi Koru yazdı: ‘‘Davut Calut’a karşı’’ türü bir kapışma yerine eşitler arası bir seçim olsun diye…

İkinci tura kalan cumhurbaşkanlığı seçimini biraz böyle bir karşı karşıya gelme olarak görüyorum.

Fehmi Koru*

Rakiplerin eşit şartlarda yarışmadığı hiçbir karşılaşma adil sayılmaz; bazen zayıf durumda olan sonunda ipi göğüslese bile…

Eski Roma’daki gladyatörleri düşünün…

Sonunda onları arenaya sevk eden iradenin baş parmağını aşağıya veya yukarıya doğru kaldırmasıyla, ölmek veya hayatını sürdürmek ihtimallerinden biri kazananı bekliyordu o kapışma sonrasında…

İkinci tura kalan cumhurbaşkanlığı seçimini biraz böyle bir karşı karşıya gelme olarak görüyorum.

Bunu siz bizim literatürümüzde ‘Davut ile Calut’ diye bilinen olayla da kıyas edebilirsiniz.

Dev Calut’un -Golyat veya Goliath- karşısına çıkmaya kimse cesaret edemezken cılız Davut ortaya atılır…

Sonuç?

O tarihi olay, aradan geçen binlerce yıla rağmen kutsal kitaplarda da yer verildiği için şimdi bile hatırlanıyorsa, beklenmeyen bir şekilde sonuçlanması sayesindedir.

Genellikle güçlüler, o tarihi olayın tersine, zayıfları yener. Calut gibi güçlü olanlar Davut gibi zayıflar karşısında rakibini alt ederler.

Bizdeki güncel olayda rakibi karşısında zayıf görünen kimdir sizce?

Aynı soruyu şöyle de sormak mümkün: Sokaktan geçen birine ‘‘Pazar günü sandıktan kim kazanarak çıkar?’’ sorusunu yöneltseniz nasıl bir cevap alırsınız?

Kısacası, seçim şu ana kadar eşit olmayan şartlarda geçiyor.

Etrafa kulak verdim, özellikle geçmişte seçim süreçleri içerisinde yer almış bazı dostları dinledim ve zorluğu aşmanın reçetesi anlamına gelebilecek bazı görüşleri derleme imkanı buldum.

Yararlı olabileceğini düşündüğüm görüşler şunlar:

Yenilmesi beklenen, sandıktan galip gelerek de çıkabilir elbette. Ancak bunun şartları var.

Bir kere iki tur arasındaki iki haftalık sürenin kısa olduğu, bunun bir saatinin bile boşa geçirilmemesi gerektiği unutulmamalıdır. Boşa geçirilen her saat sonuç almayı zora sokar.

Eski Roma’da gladyatörleri savaştıran ve kimin öleceği kimin hayatta kalacağı kararını veren Sezar da denilen hükümdardı; demokrasilerde seçim rekabetinde son sözün sahibi ise seçmen de denilen halktır.

Yenmek isteyen, rakibi üzerinde yoğunlaştığı kadar halkın da gönlünü almak zorundadır.

Pazar günü daha önce kendisine oy vermemiş olanları kanaatlerini değiştirmeye veya hiç değilse sandığa gitmemeye yöneltmek ve bu arada ilk turda kendisini tercih etmiş her seçmeni de yeniden sandığa gitmeye ikna etmek gerekiyor.

Hiç de kolay bir iş değil bu.

Rakip iktidar gücüne sahip ve vaatlerinde sınır tanımıyor. İlk turda geride kalmış olanın ise, yalnızca seçildiği takdirde yerine getirilebilecek vaatlerle ilgiyi kendisine çekmekte zorlanması doğal.

Vaatlerini yerine getirebilecek durumda olduğunu bir biçimde ispatlaması beklenir.

İlk turda İstanbul ve Ankara’nın seçilmiş büyükşehir belediye başkanlarını denklemin içerisine almak akıllıca bir hamleydi; yeterli olmadı. Bu turda da tabloyu güç gösterisi anlamına gelebilecek yeni simalarla takviye etmek düşünülebilir.

Zayıf olduğu yönlerini gözlerden saklamaya, gücüne güç katmaya yarayacak hamleler şart.

Eleştirileri lehine çevirmenin yolları da aranırsa bulunabilir.

Daha önce karşı çıktığı politikaları savunur hale gelmek kafaları karıştırmaktan başka bir işe yaramaz. Savunageldiği politik tavırlardan eleştiriye maruz kalanları, halkın yararına olacakları vurgusuyla ve bunu gözlere sokarcasına tekrarlayarak sürdürmek daha doğru olabilir.

Adalet vurgusu… ‘‘Bugün ona olan yarın sana da olabilir’’ demenin politika diline çevrilmiş hali kitleleri etkileyecektir.

Herkesi yakından ilgilendiren sorunların sorun olmaya devam edip gitmeleri mi yoksa üzerlerine akılcı politikalarla gidilerek sorunların çözülebileceği garantisi verilmesi mi halkı cezbeder?

Mevcutlarla mukayese imkanı verecek bir çıkışla ekonomik sıkıntılarla baş edecek kadrolar…

Seçim her ne kadar iki kişi arasında yapılacak tercihle ilgili olsa da, iki taraf da birer ittifakın adayı. Milletvekili seçiminde istenilen sonuç alınamadığı için birlikteliği önemsememe hissi Millet İttifakı’nda yaygın. Oysa, ittifakın ‘muhafazakar’ paydaşları karşı ittifaktan oy kazanma konusunda şimdi daha fazla işe yarayabilir.

Özellikle bu aşamada devreye ‘din’ ve ‘milliyetçilik’ konularının fazlaca girmesi sebebiyle…

Temel Karamollaoğlu, Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu ile birlikte görünmenin de, Meral Akşener’i ve Mansur Yavaş’ı yanına almanın da kararsız ve sandığa gitmemiş seçmen üzerinde etkileri olacaktır. 

Ekrem İmamoğlu’nun yalnız başına kitleler karşısına çıkması yerine adayın yanında görünmesi de daha etkili olabilir.

Derlediğim görüşler bu kadar.

Nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, bu seçimi zayıf-güçlü dengesizliğinden çıkararak eşitler arası bir yarış haline getirmenin en büyük yararı ülkeye olacaktır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.