“Sular seller gibi” denir ya, gibisi yok; yazıya oturduğum şu sırada yağan yağış İstanbul’un pek çok yerinde suları sele dönüştürmüş durumda.
Umarım, yağışlar çiftçilerin yüzünü güldürür de ekonomiye yararı olur.
Eskiler kendi toplumlarından söz etmeleri gerektiğinde ‘millet-i merhume’ derlerdi. Hayır, ‘ölü millet’ anlamına gelmiyor, ‘rahmete mazhar millet’ demek bu kalıp…
Yaşanan ekonomik sıkıntılar günümüzde merhametsizce milletin üzerine geliyor.
Karar’da İsmet Berkan bugün ilginç bir yazıyla okur karşısına çıkmış. Yazının bir yerinde “Türk ekonomisi kendi kuyruğunu yemeye çalışan bir yılan gibi veya eskilerin deyimiyle bir ‘fasit daire’ içinde” tespitinde bulunuluyor.
İnsanlarımızın ve şirket sahiplerinin neden dolara hücum ettiğinin sebebi de, “Yüksek enflasyon ortamında varlıklarını korumak” olarak takdim ediliyor.
Herhalde öyledir. Ancak bugünün ortamında enflasyonun yıpratıcı etkisinden kimse kurtulamıyor; birikimini dolarda değerlendirenler de…
Türkiye’deki enflasyon TÜİK’e göre bile yüzde 75’e dayandı; bu ayın enflasyonu birkaç puan daha yüksek çıkacaktır. Ancak ABD’de de -yani doların kendi ülkesinde de- enflasyon yüzde 10’u buldu; onu ne ne yapacağız? Bizde bankada veya yastık altında duran dolarlar ABD’deki enflasyondan etkilenmez olur mu; etkileniyor ve birikimler eriyor elbette…
Politik kadrolar ile onlar için çözümler üretmesi gereken bürokrasi yalnız ülke enflasyonunu sıfıra yaklaştırmanın değil, kendi insanlarımızın birikimlerinin başka ülkelerin enflasyonundan olumsuz etkilenmesini önlemenin de formüllerini üretmeliler.
Üretmek bir yana böyle bir gereklilik olduğunu düşündüklerini bile sanmıyorum.
Ne yapıp edip ülke enflasyonunu dizginlemek ve TL’ye değerini yeniden kazandırıp tasarruf olarak tutulan dolarları bu yolla çözdürerek yabancı enflasyona karşı tedbir almak; formül bu. Bunun olabilmesinin formülü de…
Bence her şeyin formülü aynı: İşi ehline vermek…
Günümüzde ülkemizde işlerin ters gitmesi bu evrensel formülün işlevsiz bırakılmasından…
Acaba seçim olur ve iş başına yeni bir yönetim gelirse bu durum değişir ve işler yoluna girer mi?
Bu soruya muhatap edildiğim her zaman kısaca “Umarım” cevabını veriyorum.
Kuşkumun temelinde, mevcut iktidarın gitmesi için çaba gösteren muhalif cepheyi destekleyen güçlerin motivasyonlarına duyduğum güvensizlik yatıyor.
Muhalefet medyasına, bazı sivil toplum örgütlerine…
Onları izleyen ‘kararsız seçmen’ kitlesinin kararını beklenenden farklı vermesi pekala mümkün…
İktidar değişmeyebilir (?)
Hadi, iktidar bir biçimde değişti diyelim, yancı kuvvetlerin etkisiyle yeni iktidarın kısa sürede yıpranmayacağından emin değilim.
Kimsenin karşıma “Örnek ver, örnek” diye dikilmesine gerek yok; şu birkaç günde yaşananlar bile kuşkulara birden fazla örnek sağlıyor.
Ömrünü İslami -ve hatta bir yönüyle milli- hizmetlere vakfetmiş bir manevi önder, Mahmut Ustaosmanoğlu, vefat etti. İsmailağa Cemaati’nin manevi önderinin ne kadar sevildiğini anlamaya, Fatih Camii’nde ifa edilen cenaze namazına olağanüstü katılım bile yeterli. Camiye giden bütün yollar namaz vaktinden çok önce cemaatin yoğun ilgisiyle kapandı.
Cenaze namazına Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve bakanları ile AK Partili siyasilerin katılması iktidara karşı -muhalefetin CHP kanadına yakın- bazı örgütleri rahatsız etmiş durumda. Örgütün biri cenaze namazı görüntüleri yüzünden yasal yollara başvuracakmış…
Anayasanın laiklik ilkesi çiğnenmiş; iddiaları o…
Laiklik ilkesinin böyle kullanımının çok gerilerde kaldığını sanan ve öyle olduğunu savunanlar herhalde yanıldıklarını anlamışlardır.
Mesela CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu gibiler…
CHP lideri, Türk Ocakları tarafından önceki gün İstanbul’da düzenlenen ‘Günümüz İslam Dünyası’nda meseleler ve çözüm yolları sempozyumu’na katılmış ve orada şunları söylemiş:
“İslam hangi gerekçe ile olursa olsun adaletsizliğe, eşitsizliğe izin vermez. İslam hangi gerekçe ile olursa olsun kayırmacılığa, denetimsizliğe, otoriterliğe izin vermez. İslam’ın temel değerlerini savunuyormuş gibi görünerek zenginliği, kayırmacılığı, özgürlüğü, denetimsizliği kendisine bahşeden; gerçek bağlamından kopartılarak sunulan, sabır ve şükür tavsiyeleriyle de milyonlara yoksulluğu, dışlanmayı, baskıyı reva gören anlayışlara karşı ödünsüz bir şekilde adaleti savunmalıyız. Günümüz İslam dünyasının temel problemlerinin kaynağı adaletsizliktir. Dolayısıyla günümüz İslam dünyasının temel problemlerinin tek çözümü de adalettir.”
Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri de, bir siyasinin ağzından çıktığı için, aynı çevrelerce ‘laikliğe aykırı’ bulunabilir…
Zihni ve gönlü maneviyat dünyasına da açık CHP milletvekili İlhan Kesici’nin İsmailağa Cemaati’nin manevi önderi Mahmut Hocaefendi’nin cenaze namazına katılıp saf tutmasını da içlerine sindiremedi aynı çevreler…
“Kemal Kılıçdaroğlu olmayacaksa CHP içinden kim cumhurbaşkanı adayı gösterilirse kazanabilir?” sorusuna cevap aranırken ilk akla gelen isim olan İlhan Kesici üzerine, günlerdir, iktidar karşıtı medya ve sosyal medyada yerleşik muhalifler aracılığıyla, yıldırımlar yağdırılıyor.
Kararsız seçmen bu gelişmeyi ibretle takip ediyordur.
Yalnız kararsız seçmenler de değil, ekonomik bunalımdan çıkışı muhalif kesimden beklemeye kendisini ısındırmaya başlamış geniş kitleler de…
Muhalefet ve özellikle CHP ile lideri Kılıçdaroğlu sorunlarla boğuşan İslam Dünyası’na çözüm yolları üzerine kafa yorarken, mesailerinin bir bölümünü de, yakınlarında bulunan ve ezberlerinden vazgeçmediklerini her vesileyle dışa vuranlara ayırsalar iyi olacak.
Umutları yok etmek o kadar kolay ki…