Başını sokacağı bir evi bulunmayanların sayısı herhalde azımsanmayacak kadar çoktur. Onlar içerisinde aylık hane geliri İstanbul’da yaşayanlar için 18 bin, İstanbul dışındaki illerde yaşayanlar için de 16 bin TL’nin altında olanlara yeni bir umut kapısı açıldı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘yüzyılın projesi’ adını taktığı yeni girişim sayesinde, evi olmayan 500 bin kişi veya aile, uygun taksitlerle ve ondan da uygun fiyatlarla konut sahibi olabilecek.
‘Yüzyılın projesi’ içerisinde Hazine’ye ait 250 bin arsanın satışı da bulunuyor. İsteyen konut inşa etmek şartıyla o arsalara da talip olabilecek.
İş sahipleri de düşünülmüş; işi olup işyeri olmayanlardan 50 bin kişinin başına da talih kuşu konacak.
Projede tek sorun, taleplerin bir-iki ay içerisinde toplanmasına karşılık, konutların iki yıl sonra teslim edilmeye başlanacak olması.
Arada bir seçim var ve bu projeyi açıklayan iktidarın seçimde kaybetme ihtimali hiç de az değil.
Eh zaten, 500 bin konut + 250 bin arsa + 50 bin işyerine sahip olacak kişiler ve aileleri muhalif partilere oy vermekten vazgeçerse, bakmışsınız, mevcut iktidar bir beş yıl daha iş başında kalmayı başarıvermiş…
Girişim sayesinde ucuz konut, arsa ve işyeri sahibi olabilecek 800 bin talihliyi dört kişilik ailelerin temsilcisi kabul edersek, bu grubun oyu 3 milyondan fazla olur.
Hiç fena değil.
Muhalefet temsilcileri, bu projeden yararlanacakların iktidara yakın insanlar olacağını parmaklarına dolamış durumdalar; ancak bu defa yanılmaları haklı çıkmalarından daha fazla mümkün. Zaten iktidar partilerine oy verecek insanları yeniden ödüllendirmek yerine, özellikle muhalif bilinenler bu vaadin muhatabı olabilirler.
AK Parti’ye oy vermekte zorlanmayan çekirdek seçmen kitlesinin hoşuna gideceği düşünülerek yapılanlar her gün tartışma gündemini meşgul ediyor. Festival iptalleri, şarkıcı gözaltıları ve Vahdettin üzerinden Osmanlı savunuculuğu en son örnekler…
Bunlar gibi daha pek çok konu da herhalde hazır bekletiliyor.
‘İlk evim ilk işim’ iyi düşünülmüş bir iktidar atağı.
Seçim tarihi yaklaştıkça yeni vaatler de işitebiliriz.
Aslında işiteceğimizden hiç kuşkum yok; iktidar iktidarda kalmayı sürdürmek için iktidarda bulunmanın imkanlarını sonuna kadar kullanacaktır.
Peki ya muhalefet, onların eli armut mu topluyor?
Galiba öyle.
Her ayın sonuna doğru içlerinden birinin davetiyle yemek sofrasında bir araya geliyor altı muhalefet partisinin lideri; her toplantı sonrasında yüreğimizi ferahlatmayı amaçlayan açıklamalar da yapıyorlar.
Yüreğimiz ferahlıyor mu?
Açıklamalarından akıllarda kalan tek şey, muhalefetin en kalabalık grubunu oluşturan altı partinin, kendilerine iktidar olma ve aday gösterecekleri kişiyi cumhurbaşkanı seçme şansı halk tarafından tanınırsa, ‘bütün kötülüklerin anası’ saydıkları ‘cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ni ‘düzeltilmiş parlamenter sistem’ ile değiştirmede samimi oldukları konusudur.
Elbette başka vaatleri de var muhalefetin; ancak onlar genellikle lafta kalan şeyler.
Vaatlerin çoğu da, bir süredir ‘cumhurbaşkanı adayı’ havasına büründüğü fark edilen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na ait.
Aday olursa ne ala, aday o değil de bir başkası olacaksa, seçildiği takdirde vaatler konusunda o yeni ismin herhangi bir sorumluluk hissetmesi beklenemez.
CHP lideri ‘aday’ gibi davranıyor olsa da, ‘6’lı masa’ denilen liderlerden bir başkası üzerinde ısrarcı olan çıkabilir. Ona “Sizin şu şartlarda seçilmeniz zor, cumhurbaşkanlığı kaybedilebilir. Gelin ısrardan vazgeçin, kamuoyu yoklamaları partinizden seçilmiş Ankara belediye başkanını rakibinden önde gösteriyor, aday o olursa kazanırız” denildiğinde ne yapabilir CHP lideri?
Bir önceki cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP ile birlikte hareket ettiği izlenimi veren İYİ Parti’nin lideri Meral Akşener, kendisinden farklı düşünen Kemal Kılıçdaroğlu’nun ikna etmeye çalışmasına rağmen, aday olmakta direnmemiş miydi?
Yine ve daha büyük bir ısrarla vaktiyle aynı parti -MHP- içerisinde bulundukları Mansur Yavaş’ın adaylığını öne sürebilir.
Üstelik “MHP’den de oy alabileceği” gibi bir gerekçe de var.
Mansur Yavaş’a Milliyetçi Hareket Partisi lideri Devlet Bahçeli’nin karşı çıkacağını sanmam; Milliyetçi Hareket Partisi tabanı da “Aday belli, karar net” denmesine rağmen, Yavaş olursa karşı cephe adayına pekala oy verebilir.
HDP’liler oy vermezmiş, vermesinler; MHP’den gelecek oylar onların eksiğini tamamlar.
Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ, ring kenarından, “Siz aday göstermezseniz ben imza toplayarak Mansur Yavaş’ın aday olmasını sağlarım” demekte.
Hatta, adayını Mansur Yavaş olarak belirlemiş muhalefet cephesi, seçim kampanyası sırasında, iktidarın kendisine oy vermemeyi düşünenleri yanına çekmek için açıkladığı ‘konut+arsa+işyeri’ projesini belediye kökenli adaylarının daha güvenli bir biçimde yerine getirebileceği propagandası bile yapabilir.
Ülkemiz halkı, sonunda, sandıkların açıldığının ertesi günü, geçmişte ve yakın zamanlara kadar %10 barajını ancak aşabilmiş bir partinin yıllar boyunca tek başına temsil ettiği ideolojinin, birkaç partiye bölünmüş -MHP, İYİ Parti ve Zafer Partisi- görüntüsüyle girdiği seçimden sandık zaferiyle çıktığı gerçeğine uyanabilir.
Evet, ben, ‘6’lı masa’da elini en iyi oynayan parti liderinin Meral Akşener ve onun adayının da Mansur Yavaş olduğunu düşünüyorum.
Önceki seçimde adaylıkta ısrarı şimdilerde ‘6’lı masa’ diye anılan muhalefet cephesinin kaybını getirmişti.
Bu defa kazanacağa oynuyor gibi.
En kötü senaryoyu düşünelim: Mansur Yavaş aday olur ve kaybederse yeni dönemde Milliyetçi Hareket Partisi yine eski iktidarın parçası olmaya devam etmeyecek mi?
Tayyip Erdoğan eskiden böyle durumlar için ‘win-win’ (kazan-kazan) deyimini kullanıyordu.
Her iki durumda da kazanılır anlamına.
Yılbaşından itibaren ülkenin dört bir tarafını şantiyeye çevirmesi beklenen ‘konut+arsa+işyeri’ projesinin akıbetini de hep birlikte takip ederiz.
Seçimde muhalefetin cumhurbaşkanı adayının kim olacağıyla birlikte…