Zafer Partisi ve Ümit Özdağ günümüz siyasi ortamına bir çıktı pir çıktı.
Yalnızca kendisine ve partisine taban aramıyor Ümit Özdağ, daha geniş bir alanda da belirleyici olmak, konuşulmayanları konuşarak gündem oluşturmak ve hatta cumhurbaşkanının kim olacağını da belirlemek istiyor.
Önce Ankara büyükşehir belediye başkanı Mansur Yavaş’ın Millet İttifakı tarafından cumhurbaşkanı adayı gösterilmesini talep etti, talebinin ilgi görmediğini fark edince kendi partisinin -herhalde 100 bin imza toplayarak- bunu gerçekleştirebileceğini duyurdu.
Ardından, sınır bölgemizde yaşananları ve o yaşananların sonucu olarak ülkemize sığınmış sayıları birkaç milyona ulaşmış insanları, kendisini ve partisinin misyonunu anlatma aracı olarak seçtiğini en keskin cümleler kullanarak belli etti.
Politika gündemine ‘sığınmacılar’ konusunu sokmayı başardı. 8 milyon olduğunu iddia ettiği ülkemizdeki yabancıların bütününün ülkelerine -gerekirse zor kullanılarak- gönderilmesini istiyor Özdağ ve partisi…
[Son zamanlara kadar Suriye’den gelenlere ‘muhacir’ muamelesi yapmaktan söz eden iktidarın dilinin de değişmeye ve gönüllü geri göndermenin gündemde olduğundan söz edilmeye başlandığını görebiliyoruz.]
Önceki gün de, şahsına yönelik aşırı ifadeleri ve iddiaları bir meydan okuma iradesine dönüştürdü Özdağ ve kendisine yönelik hakaretler savuran bir bakanı tavır koymaya mecbur etti.
Dün vaadini yerine getiremedi; muhatap aldığı siyasetçi onunla buluşmak yerine başında olduğu bakanlığın gücünü kullanarak Özdağ’ı uzağında tutmayı tercih etti.
Bütün bunlar bir hafta içerisinde oldu.
Artık ülkede ismi en çok bilinen siyasiler arasında Ümit Özdağ ve sayıları 100’ü aşmış partiler arasında hangi zemine oturmaya çalıştığı belli olan bir de Zafer Partisi var.
Soylu’dan Özdağ’a hediye
Hani kendisini muhatap alan içişleri bakanı Süleyman Soylu tarafından Özdağ’a yönelik şimdiye kadar siyasi hayatımızda bu kadar renklisi ile hiç karşılaşılmamış derecede hakaret ve küfürler kullanılmamış olsaydı, yaşanana danışıklı dövüş bile denilebilirdi.
Genel hatlarıyla bakıldığında, Soylu ile Özdağ, ruh ikizi denilecek kadar olmasa da fikir uyuşması bakımından birbirine çok benzeyen iki siyasi figür…
‘‘Süleyman Soylu’nun bakan olarak siyasi hayatımız içerisinde bulunduğu yıllarda ifade ettiği görüşler, bilinen siyasi figürler arasında en çok kimin fikirlerine benziyor?’’ sorusuna muhatap olunsa, akla gelebilecek ilk isimlerden biri Ümit Özdağ olurdu sanırım.
İçişleri bakanı olduğu için sığınmacılar konusunda sert çıkışlar yapmıyor Soylu, bakan olmasaydı konuya nasıl yaklaşacağını ancak tahmin edebiliyoruz.
Herhalde Ümit Özdağ’ınkine benzer bir retorikle yaklaşırdı diyebiliyoruz.
Partisi sözcülerinin Soylu’nun uğratıldığı hakaretlerden sonra kendisine sahip çıkması elbette doğal. Daha önce politik tavrını beğenmeyen AK Partililer bile bundan böyle onu savunmak zorundalar.
‘Suç örgütü lideri’ sıfatıyla anılan Sedat Peker’in videolu açıklamalarında ileri sürdüğü dehşetengiz iddialara muhatap olduğunda, AK Parti ve sözcüleri, Soylu’yu savunmaya kalkmamış, iddialar konusunda sessiz kalmayı yeğlemişlerdi.
AK Parti’nin Soylu’ya şimdi sahip çıkmak zorunda kalması Özdağ’ın Soylu’ya bir armağanı.
Ne yapmak istiyor?
Zafer Partisi ile Ümit Özdağ’ın ne yapmak istediğinde anlaşılmayacak bir yön var mı?
Fransa’da Marine Le Pen’in konumunu ülkemizde üstlenmek istiyor.
Le Pen ve partisi Fransa’da neyi temsil ediyorsa, Ümit Özdağ ve Zafer Partisi de Türkiye şartlarında üç aşağı beş yukarı aynı temsiliyete erişme yolunda.
Marine Hanım’ın babasının başlattığı yolda uzun yıllar içerisinde ulaştığı tanınırlık ve oy verilebilirlik noktasına, Özdağ’ın Türkiye’de çok daha kısa yoldan varmak istediği çok belli.
Babası Jean-Marie Le Pen tarafından kurulmuş Ulusal Cephe (Front National) ad değiştirerek günümüzde Ulusal Birlik (Rassemblement National) adını aldı. Ulusal Cephe en hafif deyimiyle ‘neo-faşist’ olarak tanımlanır ve marjinal sularda debelenirken, Marine Le Pen ismini de değiştirdiği partiyi, o görüşleri üzerine şeker sürülmüş acı bir hapa dönüştürerek adım adım geniş kitlelerin desteğine sahip hale getirdi.
İlk katıldığı cumhurbaşkanlığı seçiminde (2012) üçüncü gelerek yalnızca %17.90 oy alabilmişti; ikinci seçimde (2017) ilk turu aşarak %33.9 oyla Emmanuel Macron’la ikinci turda yarıştı; son seçimde (2022) de yine ikinci tura kalmayı başararak oyunu %41.5’a çıkartabildi.
Bir sonraki seçimde cumhurbaşkanı olabilir mi?
Sorunun cevabı için yukarıda sunduğum oy oranlarının seyrine bakılabilir.
Fransa’da Le Pen göçmenlerin varlığına müthiş karşı. Görüşlerinin üzerindeki tozu kaldırdığınızda, yalnız savaş kaçkını yeni göçmenlerden ülkesine ulaşanları değil, sömürgeci politikaları yüzünden işgali altında tuttuğu çoğu halkı müslüman ülkelerden Fransa’nın uzun yıllar önce aldığı göçlerin ürünü artık Fransız vatandaşı olmuş insanları da istemediği görülebiliyor.
Bu görüşlerin ülkesinde alıcısı var ve Le Pen sayesinde sayıları her geçen gün artıyor da.
Kendisini yakın gözlem altında tutanlar ‘‘Babasının aşırı görüşlerini yumuşattı’’ deseler de, Marine Le Pen’in ülke siyasetine katkısı anlamında bir başka tespitte bulunmadan da edemiyorlar.
O da şu: Halkın en yabani hislerine hitap eden görüşleri tabanda tuttukça, diğer siyasi figürler de politikalarında onun çizgisine yakın hale geldiler.
Emmanuel Macron dahil.
Ümit Özdağ’ın yapmak istediği ve yapmaya başladığını övünçle ifade ettiği de bu: Siyasetin dilini kendisinin diline yakın hale getirmek…
Önüne gitmesi engellenen içişleri bakanlığına doğru bakarak, dün, iktidarın ve muhalefetin sığınmacılar konusunu konuşmaya başlamasını ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 1 milyon gönüllü sığınmacıyı ülkelerine göndermeyi planladıkları açıklamasını kendisinin çıkışlarına bağladı Özdağ.
Haklı olabilir.
Marine Le Pen de ülkesindeki ‘göçmenler’ ve ‘yabancı ülke kökenliler’ konularının Fransa gündemine girmesinde en önemli etken.
Kısacası, ‘‘Artık bizim de bir Le Pen’imiz, Orban’ımız, hatta Trump’ımız var’’ diyebiliriz.
Gelişmeyi hafife alan kaybeder.