Türkiye’nin LGBT meselesi ve yasaklar, baskılar…
Pazar akşamı 21.30 civarında çocuklarla birlikte eve dönmeye çalışırken sahil yolunda çok anormal bir trafiğe takıldık.
Zannettik ki hafta sonunun Karaköy ve Galata Köprüsü trafiği. Adım adım bile ilerlemiyor. Duruyor.
Yaklaşık yarım saatte Mimar Sinan Üniversitesi’nden Tophane girişine ancak vardık. Fakat o da ne?
Yukarıya doğru çıkan koskoca cadde girişten kapatılmıştı. Trafiğin kilit olmasının sebebi buydu.
Normalde iki dakikada gidilecek mesafe için arka taraflardan ara sokaklardan dolana dolana Cezayir Lokantası’nın önüne varmayı başardık ancak Hayriye Caddesi’nde karşılaştığımız manzara inanılmazdı.
Yüzlerce polis ve polis otobüsü caddeyi tamamen abluka altına almış, yolu kapatmıştı. Ama kimden ve neden kapatmış?
Burası ana arter değil, geçiş güzergahı değil…
Evimiz az ileride ve arabada çocuklar var deyince bizim için bariyerleri kaldırdılar. Çöp kamyonunun arkasından ağır ağır ilerleyerek nihayet eve ulaştık.
Yukarı doğru baktım, İstiklal Caddesi’nin girişi tamamen kapatılmıştı, sokağın ilerisinde de yüzlerce polis vardı.
Sanki iç savaş çıkmış ya da İstanbul istila edilmiş ve olayları bastırmak için olağanüstü hal ilan edilmişti. Öyle bir hava.
Bu hava dünyanın birçok büyük kentinde normal yaşam içinde bir sivil etkinlik olan LGBT Onur Yürüyüşü yapılamasın diye vardı.
26 Haziran 2022 bırakın böyle bir yasaklama ortamını alabildiğine normal yaşandı Avrupa’dan Amerika’ya yüzlerce noktada.
Çocuklar uyku saatlerini geçirmiş olmanın yorgunluğu ve bıkkınlığı ile “Anne ne olmuş? Neden her yer polis? Neden evimize gelmemiz bu kadar geç oldu? Kimden korkuyorlar bu kadar?” diye sorunca ne diyeceğimi bilemedim.
Hakikaten neden bu kadar korku? Bu neyin yasaklaması, neyin engellemesi?
Cihangir’de yaşayan diplomat arkadaşlarım var. Pazar günü bebekleri ile dolaşmaya çıkmışlar, dönüşte araçlarında diplomatik plaka olmasına rağmen mahalleye dahi girememişler, kucaklarında minicik bebek onca kalabalık ve kargaşanın içinde dakikalarca yürüyerek evlerine varabilmişler. Dün konuştuğumuzda seslerinde hala korku ve endişe vardı. Üzerlerinde helikopter dahi uçmuş!
Sevgili okurlar aynı pazar New York başta olmak üzere Londra, Berlin, Roma, Madrid, Buenos Aires, Sao Paolo, Barcelona, Viyana, aklınıza gelen birçok yerde her yıl düzenlenen Onur Yürüyüşü vardı. Hepsinde -yeniden belirtiyorum- normal bir gün yaşandı.
Peki ya bizde? Bu engellemeler, müdahaleler bir zamanlar AB üyesi olmasına ramak kalmış, dünyanın önemli kültür başkentlerinden biri olan güzel İstanbul’a yakışıyor mu?
Eski Türkiye’de LGBT yürüyüşlerine izin verilmezdi. Bu yürüyüşlere özgürlük AK Parti iktidarlarıyla başladı. Tıpkı Eski Türkiye’de “Ateizm Derneği” gibi derneklere izin verilmediği ve yine AK Parti iktidarında özgür olduğu gibi…
Akademisyen Volkan Ertit, doktora tezinde hem LGBT hem deklare ateizm derneklerinin AK Parti döneminde normalleştiğini somut örneklerle ortaya koyuyor. Recep Tayyip Erdoğan öncesinde buna yasak getirildiğini belgelerini döküyor.
2002 öncesi Türkiye’de dindarlara ve Kürtlere yasaklar, baskılar olduğu kadar özellikle dindarlara olan yasakları dengelemek için LGBT yürüyüşleri ve ateistlerin özgürce örgütlenmesi de hep yasaklanmıştı. Volkan Ertit bunu bilimsel olarak ispatlıyor. Recep Tayyip Erdoğan bu yasakları kaldırdı. LGBT yürüyüşleri bu dönem yapılmaya başlandı.
Şimdi yeniden eski Türkiye tarzı yasaklara ve baskılara dönmek neden?
Burası çok kültürlü, çok dinli, çok kozmopolit bir şehir değil mi? Her değerin, her yaşam tarzının, her kimliğin kendine yer bulabildiği, Fatih’in fethettiğinde herkesi olduğu gibi bağrına basabildiği muhteşem İstanbul değil mi?
Burada mesele LGBT değil. Eşcinsellerin tercihlerini tasvip etmek durumunda değilsiniz. Hatta onlardan nefret ediyor da olabilirsiniz ama demokrasi tam da herkesin yanlış ya da doğru diye etiketlenmeden istediği tercihi yaşayabildiği sistemin adıdır.
Ayrıca biz görmek istemesek de Türkiye’nin bir LGBT meselesi vardır. Hem laik kesimde hem muhafazakar kesimde LGBT kimliğini saklayarak, yalan söyleyerek yaşamak zorunda kalan binlerce insan var. Hem iş dünyasında hem akademik dünyada hem politika aleminde çok kritik mevkilerde LGBT bireyler var, hepimizin tanıdığı meşhur isimler gizli eşcinsel hayatı yaşıyor ama bu yasaklar yüzünden yalan söyleyerek hayatlarına devam ediyorlar.
Kaldı ki bu yürüyüşe izin vermek eşcinselliği özendirmek anlamına gelmez.
Oray Eğin’in dünkü yazısını okumanızı tavsiye ederim. Bir bize bakın bir de New York’taki Onur Yürüyüşüne… Çok çarpıcı bir cümle kurmuş o yazıda Eğin. Diyor ki: “Kesin olan bir diğer nokta da New York’ta onur günü yürüyüşü düzenlendiğini görüp bir sabah uyandıklarında kendilerini eşcinsel olarak bulan insanların olmayacağı. Sokaklarda insanların yürümesiyle ya da Netflix’te dizi izlemekle olunmuyor, havadan bulaşmıyor, böyle doğuluyor….”
Yani boşuna korkmayın, yasaklamayın, öcüleştirmeyin…
Bizim çocuklar Pazar akşamı polisi İstanbul sokaklarında neyin bu kadar korkuttuğunu anlayamadılar ama ben bu cadı avının hepimizi boğduğunu görüyor ve endişe ediyorum.
Dediğim gibi bu meseleyi özgürleştiren AK Parti idi. Şimdi neden bu hayalet avcılığı? Türkiye herkesin kendini istediği gibi ifade edebildiği bir ülke olursa büyür, zenginleşir.
Aksi takdirde Pazar akşamı gördüğüm gencecik pırıl pırıl polisler suçluları değil korkuları kovalamaya başlar. Korkuları kovalayarak yakalayamazsınız. Ancak büyütürsünüz…