Mustafa Mehmet Söylemez kardeşler için 84 yıl, diğer sanıklar için ise 78 yıl hapis isteniyor.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen Halil Falyalı suikasti soruşturması tamamlandı. Halk TV’den Seyhan Avşar’ın ulaştığı iddianamede Halil Falyalı ve Murat Demirtaş’ın eşleri müşteki sıfatıyla yer aldı. Abdurrahim Çelik, Cengiz Şener, Ender Yıldız, Mehmet Faysal Söylemez, Metin Üs, Mustafa Söylemez’in sanık olarak yer aldığı iddianamede Mustafa Söylemez ve Mehmet Faysal Söylemez’in “Tasarlayarak insan öldürme” suçundan ve “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçlarından ayrı ayrı 84 yıl hapisleri istendi. Diğer 4 sanığın ise “Tasarlayarak insan öldürme” ve “Suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma” suçlarından ayrı ayrı 78 yıl hapisleri istendi.
İddianamede çarpıcı ifadeler de yer aldı. Halil Falyalı ve Murat Demirtaş cinayetlerinin son derece organize, planlı ve profesyonel bir şekilde işlendiği ifade edildi. Sanıkların cinayetten aylarca önce KKTC’ye giderek cinayeti planladıkları, cinayetin bizzat tutuklu sanık Mustafa Söylemez ve aynı suçtan KKTC’de tutuklu bulunan Ömer Tunç tarafından gerçekleştirildiği belirtildi.
KİRALIK ARAÇ İLE GİDİLDİ
Sanıklar Veysel Sare’nin ise, Mustafa Söylemez ve Ömer Tunç’un olay yerine kiralık araç ile götürdüğü, bu aracı yolun daraldığı noktada park halinde bekleterek maktullerin içerisinde bulunduğu aracın geçişini engellediği, maktullerin bulunduğu aracın durmak zorunda kalmasıyla ise saldırının gerçekleştirildiği aktarıldı. Sanık Musa Çiçek’in ise Halil Falyalı’nın içinde bulunduğu aracın güzergahında gözcü olarak beklediği, aracı görür görmez ise sanık Ömer Tunç’u arayarak haber verdiği belirtildi. Cinayet için kullanılan telefon hatlarının ise Girne AVM Parkta bulunan Vodafone telefon şirketine ait bayiden tutuklu sanık Ender Yıldız tarafından satın alınarak sanıklara verildiği kaydedildi. Hatlar alınırken ise tutuklu sanık Abdurrahim Çelik’in kimliğinin kullanıldığı böylelikle sanıkların olay anındaki iletişim üzerinden kendilerine ulaşılmasını güç hale getirmeye çalıştıkları tespit edildi.
İDDİA: TALİMAT ŞENER’DEN
Sanık Veysel Sara’yı bulup cinayet organizasyonuna dahil eden, Kıbrıs’a gönderen, sahte sürücü belgesi temin eden, kaçak yollardan Kıbrıs’a gitmesini sağlayan, para veren kişinin ise sanık Cengiz Şener olduğu iddia edildi.
“CEZAEVİNDE OLDUĞU İÇİN SUİKASTTEN KURTULDU”
Sanıklardan Musa Çiçek’in ifadesinde suçun işlendiği tarihten çok daha önce bu eylemi gerçekleştirmeye karar verdiklerini, ilk olarak 2021 yılı eylül ayında Mustafa Söylemez ile adaya tekne ile kaçak yoldan geldiklerini ancak Halil Falyalı’nın cezaevinde olması nedeniyle eylemi gerçekleştiremeden İstanbul’a dönüp yeni bir organizasyonun planını yaptıklarının anlaşıldığı belirtildi.
SARE DETAYLARI ANLATTI
KKTC’nde tutuklu bulunan Veysel Sare’nin ifadesi de iddianamede yer aldı. Sare soruşturma sürecinde ek ifade vererek cinayetin detaylarını şu sözlerle anlattı:
“Öncelikle herkesten özür diliyorum daha önce ifade vermiştim lakin her şeyi tam olarak anlatmamıştım. Tutuklu olduğum sürece durdum, düşündüm ve doğruları anlatmaya karar verdim. Adaletin tecelli etmesini istiyorum bunun için de her türlü yardımcı olmaya hazırım. Daha önce ifademde İzmir’de Cengiz abiyle buluştuğumu söylemiştim. Onun soyadının Şener olduğunu hatırladım. Cengiz Kıbrıs’ta ‘iş var’ deyip iş teklif edince kabul ettim. Bana konunun ne olduğunu söylemedi. Üç bin lira harçlık verdi ve Musa Çiçek’in telefon numarasını verdi. ‘Bu şahsı ara. İstanbul’da buluşun’ dedi. Benden ehliyet için fotoğraf istedi. Daha önceki ifademde belirttiğim gibi fotoğrafı hallettim. ‘Ehliyeti İstanbul’da Musa’dan alırsın’ dedi.”
“DENİZİN DÜZELMESİNİ BEKLİYORDUK”
“Ertesi gün İzmir’den otobüsle İstanbul’a gittim Musa’yı aradım. Musa’yla İstanbul’da buluştuk. Daha sonra bir lastikçi dükkanında Musa’nın yönlendirmesiyle Audi marka cip tarzı beyaz bir araba kiraladık para vermedik. Arabayla Alanya’ya geldik. Musa yanımda oturdu hep ben sürdüm. Ehliyeti bana Musa verdi. Fotoğraf benimdi lakin isim Gökhan Altunok adınaydı. Alanya’da daha öncede belirttiğim gibi Resitalya Otel’de kaldık. Kıbrıs’a kaçak tekneyle gelebilmek için denizin düzelmesini bekliyorduk. Yaklaşık bir ay Alanya’da kaldık beklerken paramız bitti. Musa birini aradı. Geldi para verdi. Deniz düzeldi.”
“DAYI DİYE HİTAP EDİLEN BİRİYLE KARŞILAŞTIK”
“Daha önce ifademde söylediğim şekilde tekneyle Kıbrıs’a geldik ve Alsancak’taki eve gittik. Musa bu evin nerede olduğunu biliyordu. Daha önce gelmişti eve vardığımızda evde biri yoktu. Kapıyı çaldık evde biri olmadığı için Musa ile yakınlardaki bir restorana yemek yemeğe gittik tekrar eve döndüğümüzde Musa’nın ‘dayı’ diye hitap ettiği adamla karşılaştık. Bu adam 50-55 yaşlarına kısa saçlı zayıf esmer hafif kirli sakallı İstanbul Türkçesi ile konuşan biriydi. Ben bu adamı tanımıyordum olaydan sonra haberlerde İstanbul’da bir kişinin tutuklandığını öğrendim. Sizin bana göstermiş olduğunuz fotoğraflar arasından da bu adamı tanıdım. İsminin Mustafa Söylemez olduğunu öğrendim.”
“BAGAJDA SİLAHLAR VARDI”
“Musa ile ben evden ayrı ayrı çıktık. Bana Girne’deki Lemar’ın oraya gitmem söylendi. Dolmuşa gidip Lemar’a gittim orada Musa’nın ‘dayı’ dediği adam ve Ömer Tunç ile Lemar’ın park yerinde Mazda Demio marka beyaz renk bir araba vardı. Bu arabanın anahtarlarını Musa evden çıkmadan önce bana vermişti. O iki şahısla birlikte arabaya bindik. İş adamının geçeceği yola Ömer’in tarifi ile gittim. Arabayı ben sürdüm yanımda Ömer oturdu. Dayı arkaya oturdu. Arabanın bagajında da silahlar vardı. Musa’dan haber gelirse o silahlar bagajdan çıkacaktı. Biz oradan beklerken iş adamının arabası geçti. Arabası siyah büyük bir cipti. Koruma arabası yoktu. Dayı, ‘madem ki koruma arabası yok aile vardır arabada, ateş edilmez’ dedi.”
“DAYI ARABAMA GELDİ”
“Ertesi gün öğleden sonra dört beş gibi yine anlaştığımız üzere Musa evden çıktı. Ben yarım saat sonra çıktım. Yine dolmuşla Girne’deki Lemar’a gittim. Sonradan Dayı ile Ömer de kiralık arabalarla geldi. Mazdanın anahtarları zaten bendeydi. Silahlar bagajda bez çanta içerisindeydi. Marketin yanında yol üzerinde Dayıyı arabaya aldım. Yanıma oturdu. Bana ‘sür’ dedi. Yine bir gün önceki bölgede bir marketin önünde durduk. Ömer de başka beyaz bir arabayla yanımıza park etti. Ömer geldi bizim camı tıkladı. Önlü arkalı olayın olduğu yere gittik. Ömer kullandığı arabayı ağaçların içerisine park etti. Benim sürdüğüm arabaya gelip bindi. Olayın olduğu yere gittik. O sırada Musa’dan Ömer’e haber geldi. Ömer bagajdan uzanıp iki tane keleş tipi silah aldı. Birini dayıya uzattı. Biri de kendi elindeydi. Bana öncesinde ilerden bir yerden arabayı döndürdüler. Bana ‘yol içerisinde park et, dur, dörtlüleri yak bekle. Araba gelirse çekme’ dediler.”
“ÖZÜR DİLİYORUM”
“Dar bir yoldu. Yolun bir yanında ağaçlar, bir yanında taş bahçe duvarı vardı. Ömer’le dayı denen adam silahlarla arabadan indiler. İkisi de koyu renk kıyafetler ve eldiven giyiyordu. Yüzlerinde eczane maskesi vardı. Tam olarak hangi istikamete yürüdüler görmedim. Ben orada durduktan hemen iki dakika sonra siyah büyük cip geldi. Yaklaşık elli metre geride durdu. Dikiz aynasından kel bir adamın bana doğru yürüdüğünü gördüm. İki eli de ön tarafındaydı. Elinde silah vardı. Bana sıkacağını düşünüp yavaşça arabayı öne sürdüm. Ondan uzaklaştım. Bir iki el havaya ateş açtığını gördüm. Bu sırada seri bir şekilde makineli tüfek sesleri duydum. O an çok korktum. Dikiz aynasından baktığımda olayın nasıl olduğunu göremedim. Uzaklaşmıştım. Kel olan adamın nereye kaybolduğunu da görmedim. Sonra Ömer ile dayı koşarak arabaya geldiler. Keleşler ellerindeydi. Arabaya bindiler. Bana ‘acele sür’ dediler. Hemen gaza bastım. Biraz ilerde Ömer’in arabanın orada durmamı istediler. Ben durdum. Onlar silahlarla birlikte Ömer’in arabasına koştular. Ben beklemedim direk Lemar’ın üstüne park ettim. Sonra minibüse bindim eve gittim. Musa evde yoktu benden sonra geldi ben olay sırasında giydiğim pantolon spor ayakkabı mont ve şapkayı çıkarttım. Musa eve gelince benden bunları aldı evden dışarı çıktı bir yerlere attı beş on dakika sonra geri döndü sonra haberleri açtık televizyonda haberlerde Hail Falyalı isimli iş adamı ile şoförü Murat Demirtaş’ın vurularak öldürüldüğünü gördük. Yüce adaletten iki kişinin ölümü ile sonuçlanan bir olayın içinde yer aldığım için özür diliyorum.”