Her şeyi devletten beklemeyelim: Sinemanın sponsorları nerede?

Ali Rıza ÖzkanGazetemizin yazarlarından Sami Günal’ın, Fatih Akın’ın yeni filminin başrol oyuncusunun Cannes Film Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'' almasından hareketle, ülke sinemamızın uluslararası başarılarını...

Ali Rıza Özkan

Gazetemizin yazarlarından Sami Günal’ın, Fatih Akın’ın yeni filminin başrol oyuncusunun Cannes Film Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'' almasından hareketle, ülke sinemamızın uluslararası başarılarını sıraladığı ve sinemanın büyük maliyetleri nedeniyle zengin sınıfımızın bu konuya el atması, kültürü desteklemesi bağlamında sponsorluk kurumunun yararlarına dikkat çektiği yazıya elbette genel manada bir itirazım yok.

Uzun bir zaman diliminde sanatsal üretimlerde zaman zaman sponsor aramış, arada sırada da bulmuş biri olarak, benim de bu konuda birkaç sözüm olacaktır.

Sami Günal’ın yöntemini takip edelim ve öncelikle bir durum analizi yapalım.

Ülkemizde kültür alanında neredeyse hiçbir büyük sermaye grubu yoktur. Bunun en önemli nedeni, zenginlerin kültür ihtiyacının olmayışıdır. Elektriğin prizden geldiğini sanan ortalama Amerikan beyni ile aynı ayarda beyine sahip zenginlerimizin de kültürün CD’den, televizyon düğmesinden geldiğini sandıkları konusunda şüphelerim var!

Son zamanlarda zenginler arasında moda olan müze açma konusunu bir yana bırakıyorum. Çünkü, düzenledikleri panele dinleyici olarak katılmak isteyenlerden müze giriş bileti almayı şart koşan Sakıp Sabacı Müzesi gibi, amacını aşan “ticari uyanıklık'' gösterileri, tam da benim şüphelerimi doğrular nitelikte bulgular. Para kazanılmayan herhangi bir “iş''in bizim zenginlerimiz nezdinde gereksiz olduğu kanaati o kadar güçlüdür ki, düzenlediği panele para vermeden gelip dinleyecek birisini de “gereksiz adam'' statüsünde değerlendirir! Hatta, kendi cebinden para aşırdığı hissine kapılması da mümkündür. O halde, dinleyicinin o paneli hak etmesi gerekmektedir ki, bunu yolu da, giriş ücreti ödemesidir! Bu müzeleri biz ne paralarla kurduk, kibiri, ancak panel dinleyicisinden giriş ücreti alınca rahatlar, sükûta erer!

ZENGİNLER VE KÜLTÜR: İKİ YABANCI KAVRAM!
Bu küçük örnek de gösteriyor ki, zenginlerimizin gündeminde “kültür'' yoktur. Olsa olsa, kendi eğlencelerine yönelik Sibel Can dinlemek vs. gibi etkinlikler kültür olacaktır! Türkiye’nin ilk 5 zengin ailesi arasında gösterilen Sabancı bunu yaparsa, Sivas’ın, Kayseri’nin, Denizli’nin, Trabzon’un, Antep’in, Manisa’nın zenginleri niçin kültürle ilgilensin?

Kültür para kazandırmaz mı? Evet, para kazandırmaz. Zaten, kültürel faaliyetler para kazanmak için desteklenmez. Onur, şeref, topluma hizmet gibi değerlerin paradan daha önemli olduğunu anladığımız anda kültür kavramına yaklaşırız. Kültür size benliğinizi verir. Benliğiniz ise, sizin davranışlarınızı, beğenilerinizi, tepkilerinizi, beklentilerinizi belirler. Giyiminizde hangi kumaşı tercih edeceğinizden, tatil seçeneklerinize, yiyecek-içecek tercihlerinizden, gelecek projeksiyonuna kadar alacağınız kararların büyük çoğunluğu sizin içinde bulunduğunuz kültürel iklim tarafından yönlendirilir.

O kültürel iklim sizin pizza mı, dürüm mü yiyeceğinizi, gömlek mi, t-shirt mü giyeceğinizi, otobüsle mi, taksiyle mi gideceğinizi, meyhanede mi, diskotekte mi eğleneceğinizi bildirir. Ve bütün bunların, aslında zenginlerimizin satışını yaptığı ürünlerle çok sıkı bir ilişkisi vardır.

Ama, bu apaçık gerçeğe rağmen, zenginlerimizin kültüre uzak duruşunu neye bağlamak gerekiyor, diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Evet, bu kadar açık, herkesin görebileceği bir gerçeği zenginlerimiz görmüyor mu? Elbette, görüyorlar. Ama, buna rağmen, kültürel alanda girişimlerden uzak duruyorlar.

Bence, bunun sebebini devlet ile zenginler arasındaki ilişkide aramak gerekiyor. Bilindiği gibi, Cumhuriyet’in ilk yıllarında, kendi zenginimizi yaratma fikri ile ortaya çıkan devlet desteği zaman içerisinde kurumlaştı. Bugün devlet gücünü arkasına almayan bir zenginin ayakta kalması imkânsız hale geldi. Bu ilişkinin iki yönlü olduğunu, klasik burjuvazi teorilerine dayanarak Türkiye’de devlet-zengin ilişkisi analizi yapamayacağımızı da eklemeliyim. Hatta, çoğu kez, devletin zenginleri yönettiği, yönlendirdiği, var ve/veya yok ettiğini tespit edebiliriz.

ZENGİNLERİN HAMİSİ VE ABİSİ OLARAK DEVLET
O halde, kültür konusuna zenginlerin ilgi göstermesini istiyorsak, asıl adrese, yani devlete başvurmak zorunluluğu ortaya çıkıyor. Devletin zenginlerin kültüre ilgisini artıracak çözüm önerileri geliştirmesini, uygulamaya koymasını talep etmeliyiz. İşte, sponsorluk konusunu da, bu bağlamda ele alırsak, sonuca ulaştırabiliriz.

Devlet, örneğin sinema alanında sponsorluk kurumunu teşvik edecek yasal düzenlemeler yaparsa, o zaman zenginlerimiz de sinemayı desteklemeyi gündemlerine alabilirler. Yani, pratik olarak, zenginlerin sponsorluktan bir kazanç elde etmeleri gerekmektedir.

Dünyada sinemada sponsorluğun teşviki çeşitli vergi muafiyetleri getirilmek suretiyle düzenleniyor. KDV ve Gelir Vergisi muafiyetleri en önemli kalemler. Bu alanlarda da farklı ülkelerde farklı uygulamalar söz konusu. AB ülkelerinde genellikle  %100 KDV muafiyeti uygulanırken, Gelir Vergisi kaleminde de % 100’e kadar çıkan farklı oranlarda muafiyetler getiriliyor.

Ülkemizde ise, kültürel alanda sponsorluklara getirilen muafiyetler esas olarak Kültür Bakanlığı onayına bırakılmıştır. Bakanlık tarafından desteklenen ve “desteklenmesi uygun bulunan'' kültürel faaliyetlere ayni ve nakdi kaynak sağlayan sponsorlar destek miktarının % 100’ünü Kurumlar Vergisi matrahından düşürebilmektedir.

Aynı şekilde, gelir vergisi beyannamesinde bildirilecek gelirlerden indirilmek suretiyle de Gelir vergisi alanında da sponsorluk giderleri vergi muafiyeti kapsamına alınmıştır. Ancak, bu alanda, Bakanlar Kuruluna bölgeler ve faaliyet türleri itibariyle bu oranı yarısına kadar indirmeye veya kanuni oranına kadar çıkarma yetkisi verilmiştir.

TEŞVİK OLMAZSA SPONSORLUK YAYILMAZ
2004’de, 5228 sayılı Bazı Kanunlarda ve 178 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla değiştirilen Kurumlar Vergisi Kanunu ile getirilen bu düzenlemeden sanat çevrelerinin haberi olmadığı veya ilgisini çekmediği anlaşılıyor. Çünkü, anladığım kadarıyla, bu kanundan yararlanarak sponsor giderlerini vergiden düşüren çok az şirket var.

Bunun bir nedeni, bilgisizlik ve ilgisizlik ise, bence daha önemli nedeni ise, sponsorluk giderlerinin onayının ve oranının yine Bakanlığa ve Bakanlar Kurulu’na bırakılmış olması. Bilindiği gibi, bizim halkımız bürokrasiden ürker. Ülkemizde bürokrasinin baskıcı ağından sürekli şikayet ediyoruz ama, yeni düzenleme getirirken, yine bürokrasiyi kültür bekçisi yapıyoruz.

Kültür Bakanlığı bu yıl örneğin sinema alanındaki maddi destek miktarını neredeyse 50 milyon TL’ye çıkardı. Bürokratik engellerin kaldırılması durumunda eminim ki, özel sektörden de Bakanlık kadar kaynak sinemaya aktarılabilir. Bu da, Türk sinemasının hem nicel olarak ve hem de nitel olarak büyümesine hizmet edecektir. Diğer sanat alanlarında da, aynı olumlu gelişmenin yaşanacağına inanıyorum.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

ABC Kritik Haberleri

100. Yıl törenleri ve Cumhuriyet'i sahiplenme
Merve Dizdar, teşekkür konuşmasında Erdoğan'a övgüler sıraladı, ne olurdu?
Mitingi kalabalık göstermek için hangi hileleri deneyip yakalandılar?
İşte 4 Şubat 2022 tarihli Resmi Gazete'deki karar
Atatürk, İnönü, Özal ve Demirel'in cumhurbaşkanlığı geçerli değil mi?