Hukuk nedir ne değildir: Hukukun doğuşu ve gerekliliği

Sami Günalİnsan denen varlığın belki de sayamayacağımız kadar türlü çeşit edimleri (fiil) vardır. Edimler, tek tek ya da topluca, çeşitli bilim disiplinlerinin kapsamına girebilirler. İnsan davranışlarının kimi, sosyolojinin-psikolojinin;...

Sami Günal

İnsan denen varlığın belki de sayamayacağımız kadar türlü çeşit edimleri (fiil) vardır. Edimler, tek tek ya da topluca, çeşitli bilim disiplinlerinin kapsamına girebilirler. İnsan davranışlarının kimi, sosyolojinin-psikolojinin; kimisi fizik-tıp biliminin; kimi, güzel sanatların; kimisi ticaretin; kimi de kriminolojinin ve diğer bilimlerin içine girer…

Sayabileceğimiz tüm edimlerin her biri nitelik itibariyle bir tek bilim disiplininin içine girebilecekken, tek tek bu disiplinlerin içine giren tüm edimler, doğurduğu ve doğuracağı sonuçlar itibariyle topu yükün hukuk biliminin kapsamı ve değerlendirmesi içine girerler. Hukuk disiplinini bir şemsiye olarak kabul edebiliriz.

Hatta ve hatta mülkiyet hakkına konu olmalarından dolayı insan dışındaki diğer canlı ve cansız varlıkların edimleri ve doğurduğu sonuçlar da hukuk kapsamındadır. Neden? Çünkü yine insanın varlığı devreye girdi de ondan. İnsanın olduğu yerde anı anına her şey yoktur ama hukuk vardır.

Oysaki bir ineğin, bir çiftliğe verdiği zarardan sorumlu tutulması bir başına söz konusu bile olamazdı ama ne zaman ki onun sahibi bir insan oldu, doğurduğu sonuçtan dolayı hukuk kapsamına girdi. Hukukun kapsamına girecek olan cansız varlıklara örnek verecek olursak, bu bir traktör olabileceği gibi öte yandan daha organikmiş gibi algılanabilen tüm hükmi şahıslardır. Bir makamın verdiği zarardan doğan sorumluluğu ele alalım mesela. Onun da insan misali eli, kolu, ayağı olan organlar vardır. Bunları insanlar temsil ederler ve ondandır ki gerçek şahıslarmış gibi hukukun tüm denetim ve müeyyidelerine muhataptırlar.

İstisnası yoktur. Ne ki insanın yaptığı bir davranıştır hukuk oradadır. Örneğin yıldırım veya yağmur insanın doğurduğu bir davranış değildir, hukuk orada yoktur. Ne ki yağmura müdahale vardır, baraja doldurulmuştur ki onu yapan insandır orada hukuk vardır. Selamlaşmak bile hukukun kapsamındadır.  

Sadece tanrılar ve canavarlar, konumlandırıldıkları yerlerde, toplum dışında yaşarlar. Kimi gönüllerde, kimi, beyindeki fobi odalarında. İnsan sosyal bir varlıktır ve birlikte yaşarlar. Bu sosyallik sadece insanın içinde bulunduğu modern hayatın doğurduğu bir zorunluluk değil, insanın yapısından -akli yeteneğinden- kaynaklanan bir ihtiyaçtır da. Bundandır ki çağlar öncesi Aristo, “İnsan, toplumsal bir hayvandır.'' demiştir. Dolayısıyla bu topluca yaşanılan yerin bir düzen içinde olması gerekiyordu. Birden çok canlının olduğu bir yerde bir “toplumsal sözleşme'' gerekirdi ki kaos oluşmasındı.

Bu sosyalleşmenin ve düzenin korunabilmesi için, diğer bir anlatımla, toplumsal hayat içinde gerek bireyin bireylerle, gerekse de bireyin, toplumla ilişkilerinin bir “düzen'' içinde olması; bireyin ve dolayısıyla da toplumun çıkarınadır, bir gerekliliktir. Yoksa, yaşam, orman alanına dönerdi. Maymunlar ensemize şaplak atar; arkamıza döner, “Kim vurdu ulan?'' derken sırıtan bir orangutanı görür, bir şey de diyemezdik. Toplumsal yaşam için her şeyin başı düzen ve onu sağlayan hukuktur.

Sosyal Hayatı Düzenleyen Kurallar

Bu sosyal düzenin bir ahenk içinde akıp gitmesi için insanların “ileri gelenleri'' bir takım kurallar icat etmişler. Adına da, “Sosyal Yaşamı Düzenleyen Kurallar'' denilmiş. İşlevleri itibariyle bir kümeleme ve hiyerarşi oluşturmuşlar:

1. Din kuralları

2. Ahlak kuralları

3. Görgü kuralları

4. Hukuk kuralları

Toplum yaşamını düzenleyen ilk üç sırada andığımız kurallarla sondaki kuralın karakterleri farklıdır. İlk üçe uyup uymamak keyfe kederdir. Zorlayıcılığı yoktur. Bunlar, hakların tesisine yetmez. Yani, maddi bir yaptırımı yok, manevidir: Günahkâr olma, ayıplanma, kınanma, alay edilme, görgüsüzlükle suçlanma vb. gibi.

İnsan, bencil ve çıkarcı bir varlıktır. Durdurulması ve vazgeçirilmesi zordur. İşte bundan dolayıdır ki diğer hemcinslerinin haklarının korunup kollanabilmesi yolunda hak tepeleyenlere dur diyebilmek için “maddi bir sonuç'' (müeyyide/yaptırım) doğuracak kurallar bütününe ihtiyaç duyulmuştur. Onun adına da “Hukuk Kuralları'' diyoruz.

Hukukun doğuşu ile gerekliliğini ve kurallar bütünü oluşunu kavradıktan sonra sanırım derli toplu klasik, kitabi bir tanıma haiz sayılabiliriz.

Hukuk: Sosyal hayat içinde gerek bireyler ile bireyler gerekse de bireyler ile toplum (devlet) arasındaki ilişkileri düzenleyen, maddi yaptırımlara tabi kurallar bütünüdür.

Sosyal Hayatı Düzenleyen Tali Kurallar

Bununla birlikte, bu kuralların yetmediği yerde imdada “Örf ve Âdet Hukuku Kuralları'' yetişir. O da yetişemezse iş, hâkimin inisiyatifine kalır, içtihat dediğimiz önceki kararlara bakar. Daha da olmazsa “bilimsel görüş'' dediğimiz literatürü tarar.

Hukukun Aldığı Değişik Anlamlar

Bunlar, -yukarıda sıraladığımız dört ana ve diğer tali kurallar- yazılı ve yazılı olmayan şekilde tümü itibariyle “Müspet'' dediğimiz “Pozitif Hukuk'' kurallarıdır. Ne diyelim? Yani, yürürlükte olan kuralların tümüne “Müspet Hukuk'' diyelim.  

Sözü buraya getirmişken ister istemez hukukun taşıdığı değişik anlamlara da değinmek durumundayız. Hukukun diğer anlamları başlığı altında kimi sınıflamalar Müspet, Mevzu ve Doğal hukuk olarak adlandırılırlar. Müspet Hukuk’u hemen üstte tanımladık.

“Mevzu Hukuk'' ise yazılı kaynaklara dayanan “Mevzuat'' diye adlandırılan külliyattır. Yani yalnızca yazılı olan hukuktur.

İşin felsefesini sevenler içinse “Tabii/Doğal'' ya da “İdeal Hukuk'' vazgeçilmezdir.

Müspet ve Mevzu Hukuk, var olanı ifade ederken, Tabii/İdeal Hukuk, olması gerekeni ifade eder. İdeal Hukuk, insanın akıl muhakemesiyle erişebileceği hukuk kurallarıdır. İdeal Hukuk bir anlamda Müspet Hukuk’un ölçüsüdür. Müspet Hukuk’un kuralları İdeal Hukuk’un kurallarına ne derece yaklaşırsa o oranda değer kazanır. İdeal Hukuk’un ilkelerini örnekleyecek olursak “İnsan Hakları'' veya “Herkesin hukuk karşısında eşit olması'' ideallerini verebiliriz. Bir ülkenin hukuku, İdeal Hukuk’un prensiplerine ne oranda yaklaşmışsa değeri ve çağdaşlık ölçüsü de o oranda artmış olacaktır.   

Hak Karşılığı Olarak Hukuk

Hukuk, diğer bir tanımla haklar bütünüdür. Zaten, etimolojik olarak da hakların çoğulu anlamına gelmektedir. Hak, hukukun bireylere sağlamış olduğu kimi yetki çerçevesidir. Haklar, bireye sağlanan menfaatlerdir. Bireyler, bu haklarının korunmasını isteme hususunda yetkili kılınmıştır. Örneğin “mülkiyet'' bir haktır. Birey, devletten bu hakkının korunmasını isteyebilmektedir. Tıpkı temel hak ve özgürlükler alanında olduğu gibi. Bir hukuk kuralına dayanmayan hak, hak değildir. Hukukun korumadığı bir yetki ve yararlanma konusu “hak''tan sayılmamaktadır.

Hukuk Sistemi ve Anayasa

Tüm bu saydığımız ve irdelediğimiz toplumsal yaşam kurallarına ait kavramların patronu/ana çatısı ve üstün olanı anayasa hukukudur. Önümüzdeki diğer iki yazı çalışmasında irdeleyeceğimiz konuların da (Parlamentarizm/Kuvvetler Ayrılığı-Başkanlık/Başkancı sistem) hukuki çerçevesi olması hasebiyle anayasa hukukunun yerini de tespit edip bugünkü konumuzu sonlandıralım.

Hukuk, aynı zamanda sistemsel bir tanımlanmaya da tabi tutulmuştur. Bu alanlar, Kamu Hukuku ve Özel Hukuk olarak tanımlanırlar. Anayasa Hukuku, bunlardan Kamu Hukukunun çatısı altında bulunmaktadır.

Anayasa hukuku, bir örgütlenme şekli olan devletin yapısını, kurullarının görev ve yetkileri ile aralarındaki ilişkileri ve de bireylerin temel hak ve özgürlüklerini düzenleyen hukuk kuralları bütünüdür. Sade ve öz olması gereği vardır. Denetim ve denge unsurudur. Örneğin, parlamenter rejim içindeki “Kuvvetler Ayrılığını'' gözetir ve denetler.

Anlaşılacağı üzere nereye insan girer; oraya hukuk girer. Her şey, her şeyin dışındadır ama her şey hukukun içindedir.

*

Hukuk ve bağlantılı güncel sistemler konusunda oluşturacağımız dört serilik yazı dizimizin ikincisi olan bu yazıyla giriş bağlantısı olan önceki yazımıza ilgi duyabilecek olan okurlar için:

http://www.abcgazetesi.com/nereye-gitti-bu-entellektueller-42543h.htm

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

ABC Kritik Haberleri

100. Yıl törenleri ve Cumhuriyet'i sahiplenme
Merve Dizdar, teşekkür konuşmasında Erdoğan'a övgüler sıraladı, ne olurdu?
Mitingi kalabalık göstermek için hangi hileleri deneyip yakalandılar?
İşte 4 Şubat 2022 tarihli Resmi Gazete'deki karar
Atatürk, İnönü, Özal ve Demirel'in cumhurbaşkanlığı geçerli değil mi?