Doğan Grubu’ndan Demirören Holding’e geçen Hürriyet gazetesinin son ombudsmanı Faruk Bildirici, gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Vahap Munyar'ın kendisine, "Yönetim gazeteyi eleştirmeni istemiyor" dediğini anlattı.
39 yılllık gazeteci olan Faruk Bildirici'nin 1992’den bu yana farklı görevler üstlendiği ve son olarak okur temsilciliği yaptığı Hürriyet gazetesindeki işine 3 Mart’ta son verildi.
Bildirici, BirGün'den Sebahat Karakoyun ile medya yapılanmasını ve işsiz kalmasıyla sonuçlanan süreci konuştu.
AKP iktidarının yargı dahil her türlü baskı aracını kullanarak medyanın büyük bir bölümünü kontrol altına aldığını belirten Bildirici, “Gazetelerin çoğu maalesef iktidarın propaganda bültenine benziyor. Bununla da kalmıyor, ortak dezenformasyonla çıkıyorlar” dedi. Seçim sürecinde baskının arttığını, “gerçeğin ırzına geçerek deforme eden haberler yapıldığını” anlatan Bildirici, haberlerin “tek merkezden yönlendirildiğini” vurguladı.
Bildirici'nin Karakoyun'un sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
• Öncelikle işten çıkarılmanla sonuçlanan süreci özetler misin?
Gazete sahipliğiyle problemlerin Doğan döneminde de vardı. Ancak kabul edilmiş yayın ilkeleri vardı, o nedenle çatışmalar da olsa sürüp gidiyordu. Ama Demirören Grubu aldıktan sonra okur temsilciliğinin çok devam etmeyeceğini düşünüyordum. Odamı yavaş yavaş toplamaya başlamıştım. Okur temsilcisi olarak çizgimi değiştirmeden devam ettim. Sonunda üç yazımı yayımlamadılar.
Faruk Bildirici: 70 yıllık gazetenin güvenilirliğini yıkıp geçtiler
Top çevir, maaşını al otur...• Tepkilerini nasıl iletiyorlardı?
15 Aralık’ta Vahap Munyar çağırdı ve dedi ki “yönetim gazeteyi eleştirmeni istemiyor.” Böyle bir amacım olmadığını, hataları düzeltmeye çalıştığımı, hatasız bir gazete çıkarmaya çalıştığımı söyledim. Tabii ki anlaşamadık. ‘Sen bunları yazma, genel medya yazıları yaz’ dedi. Bu, top çevirmemi istemekten başka bir şey değildi. Top çevir, maaşını al otur, demekti. 39 yıllık gazeteciliğimde bir çizgim var, ombudsman olarak izlediğim bir çizgi var. Bunları yok sayamayacağımı söyledim.
• Kısa süre önce protestocu genç kıza polis tacizi ile ilgili de yazmıştın sanırım…
Gazete haberi yayınlamamıştı ancak İçişleri Bakanı’nın cevabını haber yaptılar. Sadece Hürriyet değil diğer gazetelerde de son dönemde bu yöntem alışkanlık haline geldi, olayı vermeden iktidardan gelen yanıtlar veriliyor. Böylelikle ‘risksiz habercilik’ yapmış oluyorlar. İlgililerine tepkileri ilettim ancak cevap gelmedi. Bu yazı galiba tetikledi.
• İşten atıldığını nasıl ilettiler?
Vahap Munyar aradı, ‘patronaj okur temsilcisi köşesini kaldırmaya karar verdi, seninle de çalışılmayacak’ dedi, ‘tamam’ dedim. Veda yazısı yazma isteğimi ilettim kabul ettiler.
Tepemizde kılıç sallanıyor• Genel olarak medyanın içinde bulunduğu duruma ilişkin neler söylemek istersin?
Gazetelerin, gazetecilerin AKP iktidarı öncesinde de çok ciddi hataları vardı tabii. Meslek örgütlerinin güçlü olmaması, sendikal örgütlenmenin neredeyse tümüyle yok edilmesi, tabii dijital devrim gazetecilik açısından sorunlara yol açtı. Şimdi tepemizde bir kılıç sallanıyor. 2002’den itibaren gazeteciler, yazarlar önce tek tek hedef alındı. Yüzlerce, belki binlerce arkadaşımız işsiz kaldı. Özellikle darbe girişimin ardından sorgusuz sualsiz televizyonlar, radyolar, internet siteleri kapatıldı. Medya kuruluşlarını dize getirmek için her şey yapıldı. İktidar bu süreçte yargı dahil her silahı kullandı. Sonuçta medyanın yüzde 94-95’i tamamen iktidarın kontrolüne girdi. Rockefeller’in ‘pembe gazetesi’ gibi pembe gazeteler çıkarıyorlar şu anda. Bu pembe gazeteler sadece Saray’daki Erdoğan ve çevresindekileri mutlu etmek için değil aynı zamanda onların dilek ve temennilerini, görüşlerini aktarmak için kullanılıyor.
Haberler tek merkezden• Şimdi bir seçim öncesindeyiz ve anlattığın tablo çok daha belirgin değil mi…
Gazetelerin çoğu maalesef iktidarın propaganda bültenine benziyor. Propaganda bülteni olmakla kalmıyorlar, dezenformasyonla çıkıyorlar. Bir gazetecinin en kutsalı, bilginin, gerçeğin ta kendisidir. Şimdi seçim sürecinde gizlemeyi bırakın gerçeğin ırzına geçerek deforme eden haberler yapılmaya başlandı. Daha da vahimi bir gazetecinin kişisel kini, yanlışı olmanın ötesinde, bir merkezden aynı başlık ve cümlelerle yönlendirilen haberler çıkıyor.
Hürriyet 70 yılı geçen bir gazete, hızla yok ediliyor. Gazetenin tirajı ne kadar oldu bilmiyorum ama 250 binlerde olmadığı kesin. Bir gazetenin okurla güven ilişkisini kurması için uzun yılar gerekiyor ama yıkmak o kadar kolay ki. Bir hareketle yazıyla güveni yerle bir ediyorsunuz. Bugün Hürriyet için olan bu.
Hürriyet de havuz medyasında• Sen ayrıldıktan sonra Hürriyet’te yer alan Sezai Temelli haberiyle ilgili neler söylemek istersin?
Hürriyet, CNNTürk, Posta ve Milliyet’in internet sitelerinde haber aynı başlıkla çıktı. Ama bundan önce benzer pek çok örnek yaşandı. Örneğin Mansur Yavaş’la ilgili iddialara yer verilirken o iddiaları öne süren iş insanı ile ilgili tek satır çıkmadı. Sabah gazetesi başlattı, diğerleri de aynen takip etti. Başka bir dolu örnek var aslında. Erdoğan seçim stratejisini CHP ve İyi Parti’nin onun deyimiyle ‘terörü destekleyen HDP ile işbirliği’ iddiası üzerine oturttu. Bu propagandanın etkili olmasına yönelik haberler üretiliyor. Hürriyet’teki haberde de yapılan resmen dezenformasyon, çarpıtma. Haberin içinde başlıktaki cümle yok. Ayrıca o haber sadece Hürriyet’te çıkmıyor diğerlerinde de çıkıyor. Bu yapılan haberler şunu gösteriyor, tepeden bir yerden, birileri hazır paket veriyorlar. Hürriyet yakın zamana kadar havuz medyasının tam olarak içinde değildi ancak şimdi oraya eklemliyorlar.
• Tepkiler üzerine Hürriyet’ten Temelli haberiyle ilgili yapılan açıklama da ilginçti…
Yapılan açıklama da açıklama değil. ‘Temelli itiraf ve tehdit etti’ lafıyla devam ediyor. Burada bir tehdit yok, Ve ben de diyorum ki ‘İyi ki beni atmışlar, iyi ki hala orada değilim’…
Sorular sınırlanıyor• Meşhur uçak sohbetlerinde sadece sorular sınırlanmıyor, metinler de inceleniyor sanırım…
Uçak söyleşilerinde kimin ne soracağı belli. Ona rağmen Cumhurbaşkanı‘nın söylediği bazı sözler metinden ayıklanıyor. Bunun neresi gazetecilik. Hep söylüyorum Canetti kitabında ‘Soru sormak iktidardır’ diyor. Soru sormaktan vazgeçen gazeteci iktidarını kaybetmiş demektir.
Şunu da söylemeliyim, ‘Çok ideal bir okur temsilciliği yaptım, mükemmel bir ombudsmandım’ iddiam yok. Yapabileceğim kadarını, yeteneklerim çerçevesinde en iyisini yaptım.
• Süreç nereye gidiyor, daha da sertleşecek mi?
Olabilir, gazeteden kendiliğinden ayrılanlar da olabilir. Seçimden sonra sonuç ne olursa olsun Erdoğan başta olmak üzere siyasi iktidarın daha medya, özgürlükler, demokrasi konusunda daha hırçınlaşabileceğinden endişe ediyorum. Hep bir doz üstünde ya da pervasızlık artıyor, diyebiliriz. Olay o…
Ağır sansür ve otasansür• Kritik dönemlerde farklı kurumlarda gazetecilik yaptın. Bugünle kıyasladığında ne söyleyebilirsin?
Gazeteciliğe 12 Eylül’de başladım. 1980 Haziran’ında Cumhuriyet gazetesine adım attım, üç ay sonra darbe oldu. Ağır sansür koşulları vardı. Bugün de ağır sansür ve otosansür koşulları var.
Kendilerinden olmayan hiçbir şeye hayat hakkı tanımıyorlar. Medya da böyle. Tayyip Erdoğan iktidara geldiğinde ‘Medya ile savaşarak geldik’ demişti. Medya seçimlere kadar o ideolojiyi desteklemiyordu. O mücadeleyi sürdürdü ve hala da sürdürüyor, kendilerinden olmayan kuruluşları kapatıyor, gazetecileri sürüyor, diğerlerini kapatıyor… Bunun daha ilerisi de olur…
• Büyük bir güven kaybı söz konusu şu anda bu medya kuruluşlarına…
Doğan döneminde Hürriyet iktidara eleştirel yaklaşıyor muydu? Yok hayır. Baskıların sonucu olarak teslimiyet çekilmişti ama o bile yetmedi. Erdoğan Demirören, satın aldıktan sonra ‘Milliyet’le büyümeye değil Milliyet’i büyütmeye geldik, burada da aynısını yapacağız’ demişti. Ne oldu? Kendisi büyüdü. İstanbul Havaalanı yakıt işleri, villa yapım işleri var. Hürriyet küçüldü, onlar büyüdü.
Mücadele bitmeyecek• Veda yazında, “Hep gazetecilik kazansın istedim. Bugün olmazsa yarın” demiştin…
Gazetecilik hep mağdurların sesi olsun, sessizlerin sesi olsun, kamunun yararını savunsun istedim, olmadı. Gerçekler ve haber denilen şey asla bitmeyecek. Gazetecilik ölmeyecek. Teslim mi olacaktım? Ben kazanamayacağımı bile bile girdim. Biraz yol alabildiysem ne mutlu.
Asıl üzüldüğüm genç arkadaşlarımın yapılanları gazetecilik sanmaları. ‘Gazeteci soru sormaz’a ikna olmuş durumdalar. 12 Eylül’e benzer bir süreçteyiz , hala gazetecilik yapmaya çalışanlar, bayrağı hala dik tutmaya çalışanlar var. Bu mücadele bitmeyecek…
***
Düzenli fırça seansları• Haberlere müdahale örnekleri saymakla bitmez sanırım…
Gazetecilikte temel değer kamu yararıdır. Ancak şu anda temel kaygı Saray’ın memnuniyeti ya da memnuniyetsizliği. Saray da o kadar küçük şeylerden alınganlık gösteriyor ki. DHA Ekrem İmamoğlu’nun Erdoğan’la yaptığı görüşmeyi habere yapmış ve en alta “İmamoğlu THY’nin tarifeli uçağıyla istanbul’a döndü’ cümlesi yazılmıştı. 40 yıldır kullanılan bir haber şekli bu. Ama ‘tarifeli uçakla ne demek istiyorsunuz, cumhurbaşkanının özel uçakla gittiğini mi vurgulamak istiyorsunuz’ diye telefon geliyor. Buluttan nem kapmak gibi… Sonuçta temel ölçü gazetecilik değil orayı memnun etmek ya da memnuniyetsizliğinden kaçınmak oluyor. Telefonda fırça yememek üzerine kurulu, özeti bu. Ve her gün o gazetelerde bunların örnekleri yaşanıyor.
• Düzenli fırça seansları oluyor yani…
Fırça ve işbirliği seansları. Sadece Saray meselesi değil şu anda gazeteciler dışında herkes kral. Yani bakanlıkların basın müşavirleri de gazetecilerin tepesine binebilecek krallar. Bakanların kendileri de öyle zaten. Soru sormaya kalkan ender gazetecileri bakanların azarladığını görüyoruz . Bakanlıkların whatsapp gruplarından gelen bilgi kırıntılarından haber yapılıyor. AKP sözcülerinin basın toplantılarından önce sorular gönderiliyor. Onaylanırsa sorulabiliyor. Cumhurbaşkanı’nın televizyon söyleşilerinin çoğunda sorular önceden gidip geliyor. Aslında bir tiyatro oynanıyor.