İktidar halkla, halk da kendisini kurtarmak isteyen güçlerle alay ediyor

Çağdaş GökbelTürkiye’nin siyasal rejiminde yaşanan köklü değişimi, tıpkı karanlık bir sinema salonunda koltuklarımıza kemerle sıkıca bağlanmışçasına ve gözümüzü kırpmadan izliyoruz. Seyirci koltuklarındaki rahatımızı...

Çağdaş Gökbel
Türkiye’nin siyasal rejiminde yaşanan köklü değişimi, tıpkı karanlık bir sinema salonunda koltuklarımıza kemerle sıkıca bağlanmışçasına ve gözümüzü kırpmadan izliyoruz. Seyirci koltuklarındaki rahatımızı belirli dönemlerdeki direnişlerle bozmuş gibi görünsek de filmin senaryosunda köklü bir değişikliğe neden olmadığını görüyoruz. İktidar halkla istihza ederken, halk da kendisini kurtarmak isteyen güçlerle istihza ediyor. Anadolu coğrafyasının kültürel nosyonları geri dönülemez biçimde değersizleşti ve anlamını kaybetti.

Medyanın esir aldığı ve esir almadığını düşündüğümüz ama aslında zihinleri çoktan zapt edilmiş kesimleri tarafından oturduğumuz koltuklara çivilenmiş durumdayız. Birbirlerinin karşıtıymış gibi görünen pek çok siyasal hareketin heterojen maskesinin altında yatan homojen yapıdaki biricik ideolojik kuvveti göremez durumdayız. Aynı fenomen birbirleri ile paralel düşündüğünü sandığımız siyasal hareketler için de geçerlidir. Sahtenin içerisindeki gerçeği görebilmenin tek yolu Hegel’in diyalektiğini kullanmaktan geçmektedir. Dayanışma günlerinde homojen siyasal güçlerin yekpare görüntüsü aldatıcıdır. Tek bir cephede oluşturulan direniş mevzilerinde artık farklılıkların ya da renklerin bir önemi kalmadığından zorunlu ideolojik birlik sağlanmış olur. Türkiye’de böyle bir birliktelik, mevcut kaos ortamına rağmen sağlanamamış durumda.

Niceliği düştükçe, niteliği de azalan bir muhalefet var karşımızda. Marksizm’in bilimselliğinden güç aldığını iddia edenlerin kapitalizmin gerisinde kalışının çaresizliğini izliyoruz. Bir Marksist idealizme batmış dahi olsa, Marksizm’in ufuk açıcı gözlüğünü taktığı için geleceğe ilişkin tespitlerinde yanılma payı minimum seviyede olacaktır. Gözlüğün camları kırık ya da buğulu olabilir bu sadece görüşün veyahut netliğin kalitesini düşüreceğinden bu gözlüklerle ilerleyen birinin hareket kabiliyeti de sınırlı olacaktır. Bireyin üzerinde kendini konumlandıranlar ve popüler kültürün nesnesi haline gelmiş sözde muhalif aydınlar Türkiye siyasal evrenini kibir şerbeti ile zehirlemektedirler. Sonunda karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır; ''biz ülkenin doğusunda çetin bir savaş olacağını söylemiştik…İktidarın giderek otoriterleşeceğini ve dini kültürel kodları bu şekilde manipüle ederse fundamentalist bir yapıya dönüşeceğini biz söylemiştik…’

Marksizm, geleceğe ilişkin kehanette bulunma konusunda etkili bir düşünce biçimidir. Ancak Marksizm’in ilgilendiği tek konu gelecekte ne olacağı değildir. Geleceği değiştirebilmek için bugüne nasıl müdahale edilebileceğine de yön veren bir düşünce pratiğidir. Kürt halkının yaşadığı acıya müdahale edemediği ve iktidarın bugüne dek Türkiye toplumunda yarattığı dramatik değişime yön veremediği için muhalefetin kendi kusurları ve açmazları vardır. Pratik alanda yeteri kadar etki edemiyor oluşu kendisini kusursuz ve hatasız görmesine neden olmaktadır. Evet, yaptığınız tüm tespitlerde haklı çıktınız bu asgari ölçülerde halen rasyonel bir sınıf siyasetimizin olduğunu görmek açısından anlamlı ve umut verici.

Öte yandan bu siyasetin pratik alandaki zaafları kendisinin bir özne olarak var olabilmesini engellemektedir. Türkiye’deki muhalif damar bugün hala CHP liderinin aldığı marjinal tutuma bel bağlıyorsa ve siyasal dilini özellikle tabandaki taraftarları vasıtası ile gizil bir biçimde buradan çıkabilecek bir ittifaka oynuyorsa o zaman ''ben zaten bütün bu olacakları bilmiştim’ kibrinden sıyrılması gerekmektedir.

Türkiye’deki tüm muhalif kesimleri birleştirebilecek bir dili oluşturabilmenin önemi ortada. Bu başarılamıyorsa bile sınıf siyaseti yapan ve buralarda mücadele eden insanların birbirlerine yönelik nezaket dilini geliştirmesi gerekmektedir. Aksi takdirde bu irrasyonalite ile hepimizi oturduğumuz koltuklarda tek tek öldüreceklerdir. Savaş bölgesindeki insanlar, "Sol neden bize sahip çıkmıyor?" diye soracaktır. Bu soruya histeri krizlerine kapılarak ve sizin iradenizin temsil ettiği siyasetin de milyonlarca hatası var diyerek yanıt verilemez.

Çocukların öldüğü coğrafyada Sol, koşulsuz şartsız çocuk bedenlerinin yanındadır. Güçsüzlüğü ya da örgütlülük düzeyi kendisini edilgin bir biçimde tarif etmesinin nedeni olamaz. Türk halkını milliyetçi söylemlerle nasıl yıllardır esir aldıklarını hep birlikte acı bir biçimde tecrübe ettik. Şimdi filmin sonuna doğru ilerlerken, Kürt halkının yine aynı söylemlerle nasıl esir alındığını izliyoruz. Işıklar söndüğünde ve içeriye karanlık dolduğunda mevcut potansiyeli değerlendiremediğimiz için birbirimize sarılıp ağlamak istemiyorsak, kendi içimizdeki dayanışmayı büyütmek zorundayız.

''Faşizmin yükselişi Sol’un başarısızlığını gösterir, ama Sol’un seferber edemediği gerçek bir devrimci potansiyelin, bir tatminsizliğin var olmuş olduğunun da kanıtıdır’ (S:103)*

*Anti Semitizm üzerine-Encore Yayınları (AlainBodiou, Eric Hazan, SlavojZizek)

Not: Bu yazı kaleme alındığı sırada, geçtiğimiz günlerde gazetemize mülakat veren genç Nusaybinli Bahoz doğduğu topraklara Nusaybin’e giremediği için Midyat’ta konaklamak durumunda kalmıştır. Annesine ve kardeşlerine halen ulaşabilmiş değil.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

ABC Kritik Haberleri

100. Yıl törenleri ve Cumhuriyet'i sahiplenme
Merve Dizdar, teşekkür konuşmasında Erdoğan'a övgüler sıraladı, ne olurdu?
Mitingi kalabalık göstermek için hangi hileleri deneyip yakalandılar?
İşte 4 Şubat 2022 tarihli Resmi Gazete'deki karar
Atatürk, İnönü, Özal ve Demirel'in cumhurbaşkanlığı geçerli değil mi?