Başak Demirtaş, DEM Parti adaylığından çekilince fanfar bandosu, saniye sektirmeden başladı yine fanfin etmeye.
Güya Kandil, DEM Parti ile CHP'ye ittifak emri vermiş. Terör şeflerinden birinin videosundan saptırma, çarpıtma hakkı çerçevesinde çıkarıyorlar bunu.
Ama CHP, oradan emir alıyorsa İstanbul'da, Ankara'da niye DEM'le ortak aday çıkarmadıklarına değinmiyorlar.
Yanlış okumadınız, aynen böyle başlığa çekiyorlar. Yeni Şafak'tan bir örneğini buraya bırakıyorum.
Kaç kere bitirdikleri terör örgütünü, ülkenin ikinci en büyük partisine de emir verecek kadar güçlü göstermekte sakınca görmüyorlar.
Terörle mücadele, toplumsal destekten yalıtıp örgütü marjinalleştirerek kazanılabilirdi. Devletin milli güvenlik siyaseti böyleydi.
Terörün toplumsal tabanını dışlamak yerine kazanmak ve düz ovada siyasete çekmek esastı.
Bunlarsa toplumun kendi partilerinden olmayan yüzde 50'sini ısrarla dağa itiyor, dağ kadrosunda gösteriyorlar. Dağdakilerin koltukları nasıl kabarıyordur, tahmin edersiniz.
İktidar mücadelesi uğruna terörle mücadeleyi siyasete alet ve istismar etmekten çekinmiyorlar.
Çünkü biliyorlar; teröristi övme ve terör propagandasından başkalarını tutuklatmakta kullanacakları ne varsa onlara serbest.
Bugün "idamlık terörist Selo" dediklerine, yarın "mağdur, sempatik, gençlerin idolü, sevilen ve Öcalan'ın yerine geçen sembol lider Demirtaş" deme ruhsatına sahipler.
İhtiyaca göre ikisine de başvurmak, kendi kendilerine tanıdıkları bir ayrıcalık.
İstanbul Çağlayan Adliyesi önünde alçak bir terör saldırısı yaşandı.
Cumhuriyet'in haberiydi, iki teröristten biri daha önce ihbar edilmiş. Bir itirafçı tarafından. İzleniyor olması gerekirdi.
Diğeri ise duruşmaya götürülmeyip cezaevinden SEGBİS'le savunmasını yapmaya zorlanmış. AK Parti'nin getirdiği bireysel başvuru hakkını kullanınca da AYM, duruşmada hazır bulunma hakkının ihlal edildiğine karar vermiş. Duruşmaya çıkarın, demiş. Tahliye edin, dememiş.
Üstelik aynı kişi, çıktıktan sonra yine kovuşturma geçirip savcılıktan bırakılmış.
Bakıyorsunuz, saldırıdan AYM sorumlu tutuluyor. Sanki iki teröristi de suçları kanıtlandığı halde o sokağa salmış. Sonra da dönüp polis takibine almamış.
AYM daha kaç teröristi sokağa bırakacak, bu kaçıncı skandal, diye basıyorlar yaygarayı.
Sadece AYM mi! CHP de hedefte.
İçişleri Bakanı Yerlikaya, mel'un teröristlerin DHKP-C'li olduğunu açıklamıştı.
İşte bu marjinal sol terör örgütünün saldırısı, ana muhalefet partisine de yazıldı.
CHP'nin maskesi yine düşmüş, iç yüzü ortaya çıkmış. Zaten Özgür Özel, (kimse duymasa da) seçildiği kurultay kürsüsünden selam göndermiş. CHP güdümlü medya bile içler acısı terör bültenlerine dönmüş.
Güdümlü ve terör bülteni medya denince akla hangisinin geldiğini koyun bir kenara...
AYM ile CHP'nin, bir terör saldırısının önlenememesinde nasıl bir ihmal ve kusurları olabilir? İstihbarat zaafından mı, tedbir eksikliğinden mi, tam olarak nesinden sorumlular?
Anlayan, beri gelsin.
DERVİŞ CÜBBESİNİN YANILTICILIĞI
Dün Anayasa Mahkemesinde yeni üye için yemin töreni yapıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın huzurundaydı.
Başkan Zühtü Arslan'ın dilinde tüy bitmiş olmalı. Çünkü AYM kararlarına katılmanın değil ama uymanın mecburi olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Konuşmasının en vurucu yeri ise Hz. Süleyman kıssasıydı.
Şunu anlattı:
"İnsanlar o cübbe karşısında haksızlıkların giderileceğine inanırlar. Sayın Cumhurbaşkanım, giydiğimiz cübbelerin anlam ve önemini ifade etmek için genç hakim ve savcılara anlattığım bir kıssadan hisse var.
Bir gün yaralı bir kuş, Hz. Süleyman’a gelerek kanadını bir dervişin kırdığını söyler.
Hz. Süleyman, dervişi hemen huzuruna çağırtır ve ona sorar: Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?.
Derviş, kendini savunur: Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim, önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı, ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım, tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı…
Bunun üzerine Hz. Süleyman, kuşa döner ve şöyle der: Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın.
Kuş itiraz eder: Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar, diye düşündüm ve kaçmadım.
Hz. Süleyman, bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister: Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın, diye emreder.
Ancak bu emre kuş, itiraz eder: Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar. Siz en iyisi bunun üzerindeki derviş elbisesini çıkartın. Çıkartın ki benim gibi başka kuşlar, bundan sonra onu derviş sanıp aldanmasın.
Üzerimizdeki cübbeler, toplumun adalete güveninin sembolüdür."
Daha ne desin, suret-i haktan görünen haksızlığın yanıltıcı fenalığını daha nasıl anlatsın!
Ha derviş kılığına giren avcı, ha hakim ve savcı cübbesine saklanan haksızlıklar! Aynı şey.
Kulağa küpe olsun, ibret alınsın diye anlatılageliyor bunlar.
Hırkasını yem, tuzak olarak kullananlar derviş midir, avcı mı?