Erdoğan’ın adaylığıyla ilgili “anayasal engel” meselesi sokaktaki vatandaşın yakından bildiği bir konu değil.
Dolayısıyla muhalefet cephesi de bu konuyu gündeme getirip iktidar sözcülerine “Liderimizi sandıkta yenemeyeceklerini bildikleri için böyle asılsız bir iddiaya sarıldılar” deme fırsatı vermek istemiyordu. Ancak “muhalefete muhalefet” partisi Altılı Masa’yı suçlamak için son olarak bu gerekçeyi keşfedince konu gündeme gelmiş oldu. “Böyle bir hukuksuzluğa nasıl ses çıkarmazsınız” salvoları karşısında son günlerde bir iki açıklama yapıldı, medyada bazı tartışmalar oldu. Bunun üzerine iktidar cebinde sakladığı silahı şimdiden patlattı. “Erdoğan’la sandıkta karşılaşmaya korkuyorlar. Onun için yeniden Sabih Kanadoğlu taktiklerini masaya sürdüler” propagandası başladı. Belli ki mevcut cumhurbaşkanının üçüncü kez adaylığına anayasadaki açık hüküm itibarıyla itiraz edilmesi “siyasi mağduriyet” olarak tescil edilmek isteniyor.
İşte tam da burada altının çizilmesinde fayda olan nokta şu: Erdoğan üçüncü kez aday olabilir aslında. Anayasa bu imkânı tanıyor. “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir” diyor 116. madde. Gerçi bunun için gerekli olan 360 sandalyesi yok iktidarın ama yine de çözüm var: Muhalefet partileri “erken seçimin 6 Nisan’dan önce yapılması durumunda” Meclis’te buna destek vereceklerini açıkladılar. Yani Erdoğan’ın üçüncü kez adaylığının da hukuken tartışmasız meşru yolu açılmış olacak bu şekilde. Ama iktidar bu yolu kullanmak istemiyor.
Galiba şundan: Müflis tüccar eski defterleri karıştırırmış. İktidar partisi de son zamanlarda hep eski “gol paslarını” hatırlayıp duruyor. “Yine onlardan bir tane daha olsa, fileleri yine havalandırsam” diye ümitle bekliyor.
Hatırdan hiç çıkmayan o eski “gollük paslar” ise 367 kararı, Gezi eylemleri, 15 Temmuz darbe girişimi… Bunlar birbiriyle ilgisiz hadiseler ama ortak özellikleri yakın geçmişteki üç kritik seçimde AK Parti tabanının konsolidasyonuna istemeden hizmet etmiş olmaları.
Trol takımının her vesileyle “Ah keşke yeni bir Gezi olayı patlasa veya yeni bir 15 Temmuz olsa” şeklinde mesajlar verip durmasındaki garipliğin altında üstü örtüsüz bazı tehditlerin yanısıra bir özlemin de olduğu anlaşılıyor. En azından yönetim katının eski güzel günlere duyduğu özlem. Ama eski güzel günlerin bugüne nispetle iyi yönetimine veya rasyonel politikalarına değil, “seçim kazandıran fırsatlarına” özlem.
Çünkü iktidar partisi bozulan ekonomiden dolayı, savrulan dış politikadan dolayı, yolsuzluklardan dolayı, kötü yönetimden dolayı kaybettiği seçmenini kendisine çeki düzen vererek, iyi yönetime veya rasyonel politikalara yönelerek geri kazanmayı hiç düşünmüyor. Böyle bir düşünme tarzı yok nedense.
Onun yerine şu var: Bir kavga çıkacak, sonra sağcılar bir tarafta solcular öbür tarafta saflarını alacak ve sağ (muhafazakâr/milliyetçi) kesim ister istemez AK Parti’nin arkasında hizalanacak. Klişe bu. Daha önce oldu. Birden fazla defa oldu hem de. Bir defa daha niye olmasın!
İşte “bu duygu ve düşüncelerle” şimdi Erdoğan’ın üçüncü kez adaylığının doğuracağı düşünülen hukuk krizini gözleri parlayarak bekliyorlar.
Ne demiştik: Erdoğan üçüncü kez aday olabilir. Anayasa bu imkânı tanıyor. Meclisin erken seçim kararı alması şartıyla bu mümkün. Millet İttifakını oluşturan muhalefet partileri de buna destek vermeyi taahhüt ettiler.
Peki, iktidar ne diye anayasal meşruiyeti olan bu yolu kullanmak istemiyor da hiçbir ciddi anayasa hukukçusunun hatta hukuk bilgisi olan hiç kimsenin kabul etmediği “2017’de kronometre sıfırlandı” iddiasına sığınıp 6 Nisan yerine 14 Mayıs’ta diretiyor?
Yaklaşık bir ay var iki tarih arasında. Birinde yapılırsa sorun ortadan kalkacak, öbüründe yapılırsa meşruiyet tartışması devam edip gidecek. Buna rağmen ikinci seçenekte ısrarın sebebi ne?
Tek sebep önümüzdeki seçimi iktidar partisine avantaj kazandıran yeni seçim yasasıyla yapma arzusu mu? Yoksa muhalefetin “Erdoğan’ın adaylığı anayasaya aykırı” itirazını “Yeni bir 367 girişimi” olarak gösterip bundan 2007’deki gibi bir mağduriyet devşirerek eski oylarını geri kazanma hesabı mı yapıyorlar?
Evet, böyle bir hesap olduğunu anlıyoruz. Dışarıya da kokusu sızdı zaten. Yalnız, bu hesap pek mantıklı bir hesap değil. Muhalefet YSK’ya itiraz dilekçesi verdiği gün “Erdoğan’dan korkuyorlar. Yargıdan medet umuyorlar” falan dersiniz de ülkede bütün kurumları kendisine bağlamış bir iktidar partisi kendi lehinde çıkması muhakkak olan bir yargı kararından dolayı nasıl mağdur olacak?
Muhalefetin itirazını değerlendirecek olan YSK “2017’de kronometre sıfırlanmış olduğundan mevcut cumhurbaşkanı bir kere daha aday olabilir” dediği zaman Erdoğan ne şekilde bir mağduriyete uğramış sayılacak?
Millet o kadar saf mı?