Karar yazarı İbrahim Kiras: Masa mı kaybeder masadan kalkan mı?

Akşener hiçbir şart altında masadan kalkan tarafın kendileri olmayacağını her fırsatta ve her platformda dile getirdiği halde en kritik aşamada niçin verdiği sözden döndüğünü izah edemez elbette.

Altılı Masa’nın son toplantısında kamuoyunun epeyce zamandır beklediği “ortak aday” konusundaki uzlaşmanın gerçekleşmesi gerekiyordu. Bu olmadı. İYİ Parti’nin Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi konusunda bir rezervinin olduğu son zamanlarda duyulur olmuştu gerçi lakin masadan kalkması beklenmiyordu. Çünkü bu konuda bu derecede bir anlaşmazlık söz konusu olsaydı en kötü ihtimalle “ortak aday” yerine “çoklu aday” formülünün müzakeresi yapılabilirdi. İYİ Parti hem ortak aday konusunda herkesten fazla ısrarcı oldu hem de son aşamada kendisi dışındaki beş partinin üzerinde uzlaştığı isme itiraz ederek masadan kalktı. Bu tutarsız tavrın savunulabilir tarafı yok.

Akşener hiçbir şart altında masadan kalkan tarafın kendileri olmayacağını her fırsatta ve her platformda dile getirdiği halde en kritik aşamada niçin verdiği sözden döndüğünü izah edemez elbette. Ne var ki işin bu noktaya gelmesine yine de mâni olunabilirdi. Siyasette nezaket ve güven önemli erdemler. Ama nezaketin fazlası ve güvenin aşırısı o kadar iyi değil demek ki.

Daha birkaç ay önce şunu yazmıştım: “Altılı Masa’nın etrafında özellikle adaylık meselesine ilişkin olarak oluşma istidadı gösteren düğüm bir an evvel çözülemezse ‘muhalefet yıpranması’ hadisesine de şahit olabiliriz. Bunun için… Adaylıkla ilgili tartışmalar bir an önce sona erdirilmeli… Bu konuda sahip olunan farklı görüşler ve varsa rezervler açıklıkla ortaya konulmalı… Seçime üç gün kala yapılacak bir tartışma değil bu. A planı uygulanamayacaksa B planının hazırlanması için önünüzde vakit kalmalı.”

İttifak ortaklarının birbirine aşırı güveninden midir, fazla nezaketinden midir, hangi sebeptendir bilinmez, bu yapılamadı. Belki de 2018 seçiminde ortak aday girişimini boşa çıkararak kendisi aday olan Akşener’in böyle bir hatayı yeniden yapabileceğine ihtimal verilmediği için. Nitekim kendisi de o gün yaptığının yanlış olduğunu itiraf etmiş ve bir daha aynı durum söz konusu olursa bunu asla yapmayacağını söylemişti. Ama yaptı. Demek ki bu türden hataları bir kere yapan kişi bir daha da yapabiliyormuş.

Gelelim, “kazanacak aday” gerekçesine… İYİ Parti cenahında bir süredir dile getiriliyordu bu. Ortağı oldukları ittifakın adayı Kılıçdaroğlu olursa seçimin kazanılamayacağını açık açık söylüyorlardı. Bu tutumun kendilerine de zarar vereceği şeklindeki uyarıları dinlemiyorlardı.

Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi başta olmak üzere birçok hususta altı parti arasında bazı anlaşmazlık ve çekişmelerin olması doğaldı. Önemli olan bu anlaşmazlıkların -masanın varlık sebebi olan ortak amaçlar adına- diyalog yoluyla çözülmesine çalışmaktı. İşte bu yapılamadı. İçeride farklı dışarıda farklı konuşuldu.

“Kazanacak aday” şifresiyle sosyal medya üzerinden yürütülen kampanyalar ittifak ortakları arasındaki karşılıklı güvenin tükenişini gösteriyordu lakin artık yapılacak bir şey kalmadığı için olacak, işlerin inceldiği yerden kopması beklendi.

Peki, haklı olduğu bir taraf yok muydu Akşener’in? İlk bakışta “kazanacak adayla seçime katılmak gerekir” ifadesi itiraz edilemeyecek bir önerme. Tabii ki seçimi kazanabilecek evsafta birinin olması lazımdı adayın. Ancak bunu kamuoyu anketlerinde Kemal Bey’e verilen desteğin İmamoğlu’na ve Yavaş’a gösterilen ilgiden daha az olduğu tespitlerine dayandırıyordu Akşener ve arkadaşları.

Oysa işin aslı, bugüne kadarki süreçte esas itibarıyla “aday adaylığı anketi” yapıldı. Bazı isimler az bazıları daha çok ilgi ve destek görüyordu o ankette. Ancak buradaki sonuçların söz konusu isimlerin aday olmaları durumunda alacakları oy miktarını göstermediği ortadaydı.

Çünkü 14 Mayıs’ta en nihayet “Bugünkü iktidar gitsin mi kalsın mı” sorusuna cevap verecek insanlar. Bu bakımdan “Falanca kişi muhalefetin adayı olsaydı bu iktidar değişsin derdim, şimdi filanca kişi aday olduğu için iktidar değişmesin diyorum” şeklinde bir tutum gösterecek kaç kişi olabilir?

Üstelik itiraz edilen kişi, masada en fazla oya ve sandalyeye sahip ana muhalefet partisinin lideri. Hem de bu ittifakın kuruluşuna bugüne kadarki uyumlu çalışmalarına başarıyla liderlik etmiş olan kişi.
Buna karşılık, “Masanın belirleyeceği ortak aday kim olursa olsun destekleyeceğiz” dedikten sonra fikir değiştirip “kazanacak aday” diye tuhaf bir şart ileri sürmek en hafif tanımlamayla tutarsızlıktır.

Şu da var: Diğer beş partinin bir aday üzerinde “kazanamayacağını bile bile” uzlaşması akla uygun geliyor mu? Girecekleri seçimin hem ülke için hem de kendileri için “köprüden önceki son çıkış olduğunu” onlar bilmiyorlar mı? Bundan sonra ikinci bir şansın söz konusu olmayacağını fark etmiyorlar mı? Hep beraber intihar mı ediyorlar yani?

İnsanlar size şunu sorarlar: Mesele yalnızca “kazanacak” aday bulup çıkarmaktan ibaretse ne diye onca zaman ortak hükümet programı vs. ile uğraştınız.

Şu aday olursa kazanırız, bu aday olursa kazanamayız diyorsanız “İttifak olarak kıymeti harbiyenizi” kendiniz ciddiye almıyorsunuz demektir. Bu durumda halk niye ciddiye alsın ittifakınızı?

Diğer taraftan, ittifaka ihtiyaç olmaksızın mı “kazanacak aday” sandıktan çıkıp ülkeyi yönetecek? Öyleyse ittifak yapmanıza ne gerek vardı?

Bugünden daha elverişsiz şartlar altında girilen 2019’daki belediye seçimlerinde İstanbul’u ve Ankara’yı iktidarın elinden almış olan Millet İttifakı’nın bugün ortaklaşa çıkaracağı “herhangi bir adayın” cumhurbaşkanlığı seçimini kazanamayacak olmasına nasıl ihtimal verilebilir?

Elbette siz kendi adınıza falanca kişi olursa seçimi daha rahat tamamlarız diye düşünebilirsiniz. İlle de bizim partinin genel başkanı olsun, ülkeyi o daha iyi yönetir de diyebilirsiniz. Bunlar karşılıklı konuşulup tartışılacak fikirler neticede. Tenhada kuytuda mırıldanmak yerine ortalık yerde dile getirilse konuşulup tartışılacak fikirler...

Ama siz bunu yapmıyorsunuz. “Şu kişi kazanamaz” diyorsunuz her yerde lakin bunu “o kişiye” söylemiyorsunuz. O kişi de size “Dışarıda niye böyle konuşuyorsunuz” diye sormuyor. “Ortada bir sorun varsa konuşup tartışalım, bir çözüm bulalım” demiyor iki taraf da.

Neticede inceldiği yerden kopuyor pamuk ipliği…

Son olarak, bu aşamada herkesin birbirine sorduğu kritik soru “İYİ Parti seçmeni ne yapacak?” sorusu… Bu konuyu konuşmak için çok vaktimiz olacak. Mamafih Akşener’in masadan ayrılma gerekçesini de ayrılma şeklini de ayrılma amacını da esas itibariyle şehirli ve eğitimli bir kitle durumundaki kendi tabanının akıl ve vicdan süzgecinden geçirerek değerlendireceği açık…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.