Ekonomide rasyonelleşme adımları atıyoruz fakat hukukta antidemokratik ülkelerle yarış halindeyiz. Eğitimde uluslararası kalite standartlarının çok altında olduğumuz için üniversitelerimiz İran’ın bile arkasında bir fotoğraf veriyor. Sporda futbol takımlarımızın neredeyse yarıdan fazlası yabancı futbolculardan oluşmasına rağmen, alaturka anlayıştan bir türlü kurtulamıyoruz.
En son Galatasaray ile Fenerbahçe arasında Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da oynanması planlanan Süper Kupa finalinin oynanamaması ve bu süreçte yaşananlar gösterdi ki biz kendimizi rezil etme liginde çok başarılıyız!
Ulusal ve sosyal medya mecraları dahil toplumun farklı katmanlarındaki tartışmalar karşısında doğrusu endişelenmemek mümkün değil. Bu sonucun ortaya çıkmasında oranı olan Türkiye Futbol Federasyonu’nu, iki futbol kulübünün yöneticilerini ve de Suudi Arabistan Futbol federasyonunu eleştirebiliriz, bu son derece doğal.
Ancak bir futbol maçının ideolojik bir tartışmaya, dahası futbol oyununun bile ‘vatan-millet’, hatta ‘şanlı tarih’ savurmasına dönüştürülmesini anlamak mümkün değil. ‘Böylesi bir garabet dünyanın neresinde yaşanabilir’ diye bir zihin jimnastiği yapsak, herhalde ilk sıraya Türkiye’yi koymamız gerekir.
Çünkü biz, içinde bulunduğumuz kültürel iklim dolayısıyla aklı ve bilimi esas alan rasyonel bir toplum değiliz. Bu yüzden de ekonomiyi de hukuku da eğitimi de sporu da kendi mecrası içinde değil, ideolojik hafızamıza göre değerlendiriyoruz.
Süper Kupa finaline özetle baktığımızda karşılaştığımız manzara şu; Futbol Federasyonu’nun girişimiyle, Galatasaray ve Fenerbahçe kulüplerinin ek gelir elde etmeleri için finalin Riyad’da oynanması mevzusunda taraflar arasında Ekim ayında mutabakata varılmış ve bir de protokol hazırlanmış.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, müsabakanın uluslararası bir nitelik taşımamasına rağmen, Suudi yetkililerle Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılı olması dolayısıyla İstiklal Marşı okunması ve Türk bayraklarının kullanılması mevzusunda uzlaşmaya varılmış ve protokole bağlanmış. Ancak ne hikmetse Galatasaray ve Fenerbahçe kulüplerinin yöneticilerine son anda bir ilham gelmiş ve maça iki gün kala “biz sahaya Atatürk tişörtleriyle çıkmak istiyoruz, yoksa bu iş yatar….” diyerek son anda maraza çıkarmışlar. Suudi Arabistanlı yetkililer de anlaşmaya varılan protokol dışına çıkmayacaklarını söyleyerek, bu isteği kabul etmemişler.
Yaşadığımız rezaletin kısaca özeti bu… Öyle anlaşılıyor ki taraftarlarının “Bu final neden Riyad’da oynanıyor” benzeri itirazlarını yönetme becerisi gösteremeyen kulüpler böyle bir mazeret üretmişler.
Açıkçası bir futbol maçı mevzusunda bu yaşananları anlamam mümkün değil. İstanbul’un göbeğindeki konsolosluğunda bir gazeteciyi asit kuyusunda eriterek yok eden bir ülkeye sempati beslemem asla mümkün değil. Ama “neden Riyad’da maç oynanıyor” itirazını da ilkel bulurum. Unutmayalım, küçümsediğimiz bu ülke 2034 Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacak.
Eğri oturup doğru konuşalım, Suudi Arabistan FIFA, AFC, UEFA ve diğer uluslararası futbol düzenleyici kuruluşların protokollerine uygun bir tavır sergilemiştir. Ayrıca Hitler yüzünden dünyanın yaşadığı çılgınlıktan sonra spor müsabakalarında liderlerin resimleriyle müsabakalara çıkmak yasaklanmıştır. Uluslararası spor müsabakalarına katılan Galatasaray ve Fenerbahçe yöneticileri de bu kuralları çok iyi bilmektedirler.
Hal böyleyken, sahaya Atatürklü tişörtlerle maça çıkma ısrarını akılla ve mantıkla izah etmek mümkün değildir. Kaldı ki Atatürk bizim için bir ‘ortak değer’dir, başka ülkelerin de bizimle aynı değeri paylaşmasını bekleyemeyiz, futbolda her insanın uyduğu kurallara biz de uymak orundayız.
Maalesef akla değil, kendi icat ettiğimiz ‘kutsallara’ saygınlık etmeyi marifet saydığımız için gerek içerideki, gerekse uluslararası alandaki sorunlarımızı çözmeyi bir türlü başaramıyoruz. Evet, Atatürk ve arkadaşları Kurtuluş Savaşı’ndaki öncülükleriyle hem ülkeyi kurtardılar hem de bizlere genç bir Cumhuriyet armağan ettiler.
Ama biz, aklı önceleyen Atatürk’ün o geniş vizyonunu birtakım hurafelerle örterek onu da tabulaştırmayı ve kutsal bir varlığa dönüştürmeyi başardık sonunda!... Bu yüzden de her beceriksizliğimizi örtmek için Atatürk’ü kullanmaktan da çekinmiyoruz…