Memleketin acınası çaresizliği

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyareti ve ABD’te tutuklanan Rıza Sarraf’ın yakalanmasına ilişkin tartışma ve haberler kamuoyunu meşgul ediyor günlerdir. Aslında bu meşguliyet, ülkenin ''muhalefet’ini oluşturan önemli...

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyareti ve ABD’te tutuklanan Rıza Sarraf’ın yakalanmasına ilişkin tartışma ve haberler kamuoyunu meşgul ediyor günlerdir. Aslında bu meşguliyet, ülkenin ''muhalefet’ini oluşturan önemli bir güruhun ne kadar çaresiz ve acınası bir halde olduğunu gösterdi bana.

Komünist Parti veya Birleşik Haziran Hareketi gibi ''sol’un daha solunda yer alan muhalefeti elbette dahil etmiyorum, lakin Türkiye’de ''muhalefet’i tekeli altına almak isteyen bir grup var. Bu grubun nitelik olarak olmasa da nicelik olarak çoğunlukta olduğu da yadsınamaz bir gerçeklik haline geldi. Fethullah Gülen Cemaati ve ''Yetmez Ama Evet’çi liberallerin hakim olduğu bu grubun sahip olduğu internet siteleri, basın yayın organları, sosyal medya hesapları bu ülkenin muhalefeti olarak lanse ediliyor. Ve bu muhalefetin Erdoğan rejimine karşı giriştiği ''çapsız’ muhalefet artık can sıkıcı bir noktaya geldi. Bu can sıkıcı durum son günlerde ABD’ye yalvarıp yakarma noktasına kadar geldi.

Muhtaç Olduğu Kudreti Amerikan Savcılarında Arayanlar

Rıza Sarraf’ın ABD tarafından tutuklanması uluslararası gelişmeleri az çok takip edenler için şaşırtıcı değildi. Daha önceki yazılarımda defalarca ifade ettiğim gibi, Ahmedinecad’ın yerine ılımlı Ruhani’nin Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi Erdoğan hükümetinin İran ile Sarraf ve Babek Zencani üzerinden kurduğu illegal ekonomik ağın bitişini haber verecekti. Bu bağlamda ABD ve Batı tarafından İran’a uygulanan ambargonun kaldırılması Sarraf gibilerinin kullanım tarihlerinin sona erdiğini gösteriyordu. Bu bağlamda ABD’nin ilk fırsatta Sarraf’ı paketleyeceği aşikar olsa da, bu yaşanan gelişmeyi ''ABD’nin Erdoğan’ı devirmesi’ olarak yorumlayan aklı evvel muhalif cenahı hayretle izlemekteyim.

Sarraf soruşturmasını açan Hint asıllı Amerikalı savcı Preet Bharara’ya yönelik amiyane tabirle yalanan Cemaatçi ve liberallerin acınası halini izledim. Savcıya ilan-ı aşk eden bu yalakaların en önemli derdi Erdoğan’ın pasifize edilmesi. Bunu gerçekleştirmesi gereken tek kesimin bizatihi Türk halkı olması gerekirken, Cemaatçilerin ABD’yi ve onun savcısını kurtarıcı olarak lanse etmesi acınası çaresizliklerinin resmini gösterdi bize. Peki gerçek fotoğraf ne söylüyor bize, ABD’nin hedefi gerçekten Erdoğan’ı devirmek mi? Sarraf’ın duruşması 4 Nisan’da, gelişmeleri o gün göreceğiz. Elbette Sarraf’ın ABD’nin elinde olması, ABD nezdinde Erdoğan’a karşı bir koz olarak elde tutuluyor. Lakin ABD’nin Erdoğan ile yapacağı pazarlığın neticesi Sarraf davasının sonucuna etki edecektir. Savcının iddianamesinde ismi zikredilmeyen 6 kişiyi 17-25 Aralık soruşturmasının Bakanları ve Bilal Erdoğan’a yoran bu aklı evvellerin haklı çıkıp çıkmayacağını yakında göreceğiz, lakin Erdoğan ABD’nin istediğini verirse bahse konu 6 kişinin Sarraf’ın adamları olarak lanse edilip, soruşturmanın Türkiye’ye veya AKP iktidarına zerrece yansımaması da kuvvetle muhtemeldir.

Erdoğan’ı Küçümseyerek Devirmek

Sarraf’ın soruşturmasına müteakip ABD ziyareti denk gelen Erdoğan’ın, ziyareti öncesi ve süresince, bahsettiğim ABD sever emperyal muhalifler bu süre zarfında çok ilginç haberlere imza attılar. Öncelikle Erdoğan’ın Sarraf soruşturması yüzünden ABD’ye gidemeyeceği ve bu seyahatten vazgeçeceği haberleri servis edildi. Daha sonra seyahat kesinleşince Erdoğan’ın çok soğuk karşılanacağı ve ABD yönetimi tarafından kale alınmayacağına dair haberleri okuduk. Bu esnada bazı ABD’li analistler tarafından servis edilen ''Erdoğan rejimine karşı askeri darbe’ olacağına dair yazılar ortaya çıktı. Peki gerçekte ne oldu?

Erdoğan ABD’ye geldi. Gelmesine müteakip ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile baş başa bir görüşme gerçekleştirdi. Akabinde Türkiye’yi anti-demokratik bir ülke olarak nitelendiren ve Erdoğan rejimini Gezi’den bu yana eleştiren ünlü gazeteci Christine Amanpour’a mülakat verdi. Konuklarına sert eleştirilerde bulunan Amanpour her ne hikmetse bu röportajda kuzu kesildi. Gülen Cemaati’ne yakınlığıyla bilindiği iddia edilen Brookings Enstitüsü Erdoğan’a konuşma yapması için fırsat verdi. Konuşmanın moderatörlüğünü Türkiye ile alakasız bir isim yürütürken konuklar arasından 2-3 çanak soru sorularak Erdoğan’ın iktidarını övmesini izledik.

Bu esnada Türkiye’de ise askeri darbe söylentilerine karşı TSK bir açıklama yayınlayarak iktidarın daha doğrusu anayasa uyarınca Başkomutan olan Erdoğan’ın emir komuta kademesi altında olduklarını beyan ederek darbe iddialarına ateş püskürdü. Son kertede ise Obama tarafından randevu verilmeyip, sadece birkaç kelime konuşacağı iddia edilip bunun üzerinden alaya alınan Erdoğan, Obama ile yaklaşık 1 saatlik bir görüşme gerçekleştirdi.

Peki bunlar gerçekleşirken, Türkiye’de neler oldu? Erdoğan rejiminin akademik özgürlüklere baskıları son sürat devam etti ve bir akademisyen daha tutuklandı. Diyarbakır’daki bombalı saldırıda birçok polisimiz şehit oldu. Memleket gündeminin bitmek bilmeyen taciz/tecavüz haberleri hız kesmedi. Bütün bu rezillikler olurken bahse konu muhalefetin tek derdi ABD’ye yaltaklanıp, Erdoğan’ı küçümsemek veya alaya almaktı. Çareyi başkalarında arayan bu zavallıların çare olarak aklına getirmedikleri tek olgu Gezi direnişidir zira aynı Erdoğan gibi en büyük korkuları benzer bir halk hareketinin yeniden gerçekleşmesi. Çünkü Gezi’deki kitle sadece AKP iktidarına tepkili değildi, o iktidara koltuk değnekliği yapan Gülen Cemaati’ne ve liberallere de ateş püskürüyordu. Bunun farkında olan bu acınası muhalefet ise ısrarla çareyi yabancı güçlerde arıyor. Gezi sürecinde panzerin üzerine çıkıp ''evlerinize dağılın’ diyen DSİP’li şaklabanların muhalefetin kanaat önderi diye yutturulduğu bir dönemdeyiz maalesef.

Devran illa ki döner ama bu tip bir muhalefetle Erdoğan sonrasında da çok farklı bir siyasi tablo görmeyeceğimizi söylemek yanlış olmayacaktır.

Çağlar Ezikoğlu

Aberystwyth Üniversitesi

Uluslararası Siyaset Departmanı

Araştırma Görevlisi ve Doktora Adayı

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

ABC Kritik Haberleri

100. Yıl törenleri ve Cumhuriyet'i sahiplenme
Merve Dizdar, teşekkür konuşmasında Erdoğan'a övgüler sıraladı, ne olurdu?
Mitingi kalabalık göstermek için hangi hileleri deneyip yakalandılar?
İşte 4 Şubat 2022 tarihli Resmi Gazete'deki karar
Atatürk, İnönü, Özal ve Demirel'in cumhurbaşkanlığı geçerli değil mi?