Murat Ağırel yazdı: Yurtta barış dünyada barış

''Türkiye "Yurtta barış, dünyada barış"ı savunmalıdır''

Günlerdir Rusya'nın Ukrayna üzerinden kurduğu satrancın, başlattığı savaşın karşılıklı hamlelerini izliyoruz.

Vladimir Putin övgüsü yapmayacağım ancak kurduğu strateji nasıl tecrübeli bir politikacı olduğunu ortaya koyuyor.

Ben bugünkü yazımda eleştirdiğim noktaları aktaracağım.

Fakat gelin öncesinde nasıl bir tabloyla karşı karşıyayız anlatayım.

Putin'in kurduğu denklemin iki tarafı var. İki tarafı da Rusya'ya yarıyor. Birincisi; Ukrayna sınırına önce yığdığı sonra da yarısını Ukrayna içine soktuğu, sanırım dünyanın NATO'dan sonra en gelişmiş ordusuyla savaş kadar politik hamleler de yapıyor.

İlk olarak Batı'nın Ukrayna'ya yaptığı askerî üs ve ajan yığınağını engelledi. ABD ve Batı büyükelçiliklerinin Polonya'ya çekilmesini böyle yorumlayabiliriz. Ukrayna'ya kurulması planlanan uzun menzilli balistik füzeleri buraya sokmayacağını deklare etti ve kabul ettirdi.

Özellikle ABD'nin -Rusya'yı destekleyen Çin'in karşısında- eski gücü olmadığını ve büyük bir savaşın maliyetini kaldıramayacağını bildiği için kendi gücünü adım adım kabul ettirdi. Diyalogu olabildiği kadar uzattı. ABD'nin girişimlerinin boşa çıkacağını kamuoyuna göstermek için defalarca ABD Başkanı Joe Biden ile görüştü. Böylelikle kendisinin de diyalogdan yana olduğu izlenimi verdi. Hâlbuki en başından beri Donbass'ı koparmayı, Ukrayna'yı kendi egemenliği altına almayı amaçlıyordu.

 ABD'nin hükmü olmadığı toprakların varlığını dünyaya kanıtlayarak çok kutuplu düzenin resmen başladığını ilan etti. Kırım'ın ilhakı karşısında ABD, Suriye'deki işgalini genişleterek yanıt vermişti. Bu kez Rusya, Suriye'de de üstünlüğü ele geçirdi. Dahası Karadeniz'de de Türkiye dışı NATO askerî gücüne de yer kalmadı. Suriye'nin ele geçirilmesiyle Doğu Akdeniz'de de baskın güç olmaya başladı.

Ukrayna savaşı aslında bir sonuç...

Çin'in güçlendiği bir dönemde sadece gözümüzün önündeki alanları analiz etmemiz yetmez. ABD; Hint Okyanusu'nda da Pasifik'te de zayıfladı. Baltık Denizi'nde onca ülke olmasına rağmen Rusya hâkimiyet kurdu. Sıra Karadeniz ve Doğu Avrupa'ya geldi.

Putin bu yüzden iki ayaklı bir strateji çizdi. Amacı ABD'yi yenmek değil geriletmek, Sovyet topraklarında yeniden hegemonya kurmak. Bu stratejinin ikinci ayağına gelirsek o da enerji kaynakları.

Ruble, ABD'nin yaptırım ve tehdit açıklamalarına rağmen değer kazandı. Üstelik Rusya Merkez Bankası'nda tarihte hiç olmadığı kadar döviz birikti. Yaklaşık 624 milyar dolar... Çünkü Rusya, Ukrayna krizini başlatırken petrol fiyatlarındaki darboğazı da gördü. Kriz ne kadar tırmanırsa Putin'in petrol gelirleri o kadar artıyor. Bu yazı yazıldığında petrolün varil fiyatı 103 dolara çıkmıştı. ABD'nin burada eli kolu bağlı, petrolü ucuzlatsa kendi kaybedecek, yaptırım uygulasa bir işe yaramıyor. Öyle ki Rus parasını İran gibi yaptırımlarla sistem dışına da itemiyor. Çünkü Avrupa'nın doğal gaz ihtiyacının büyük bir bölümünü Rusya karşılıyor. Böyle bir karar alsa da işe yaramayacak.

Dolayısıyla Almanya ve Fransa açık bir şekilde ABD'nin sert Rusya tavrına karşılık yumuşak bir politika izliyor. Putin ile daha fazla diyalog kuruyor. İşte Putin'in stratejisinin ikinci ayağı da burada başlıyor. "Doğu Avrupa'da hâkim güç artık benim" diyerek ilerlemeye başladı. Eskiden olsa dünya savaşıyla çözülecek meseleler artık siber saldırılar ve enerji politikaları üzerinden belirleniyor.

Peki, biz nerede durmalıyız?

Bize Atatürk'ün öğrettiği çok şeyden sadece bir tanesini hatırlatmak istiyorum. Atatürk bize anti-emperyalist olmayı öğretti. Emperyal hayallerin dünyayı nereye getirdiğini açıkça ortaya koydu. Halkçılığı ve toplumsal kalkınmayı öğretti. Savaş zorunluluk değilse cinayettir dedi. Hep barışı savundu.

Bu yüzde biz de Putin'in emperyal amaçlarının önünde durmalıyız. Putin'in mantığına bakarsak Yeşilköy'e kadar olan topraklar da Rus toprağı, hatta Ardahan'ı Kars'ı bile Rusya'ya vermeliyiz(!) Dünya siyaseti, halkları hor görerek yok sayarak kurulabilecek bir düzenden geçeli çok oldu.

İşte Putin'in hata yaptığı tek konu bu.

Ulusa Sesleniş konuşmasında da eski politikalara takılı kaldığını gösterdi.

"Bolşevikler, Rus imparatorluğunu yok etti. Lenin, Rus devlet geleneğini yok etti. Rusya tahrip edildi" dedi.

"Ukrayna ile tarihî bağlarımız var. Kardeş uluslarız. Kültürel, dini ve dilsel bağlarımız kuvvetli" vurgusu yaptı.

"Bu soykırımı durdurmak, tarihsel Rus toprakları üstünde yaşayan iki kardeş ulusu birbirine bağlamak için biz her türlü diplomasiyi kullandık. Ama şu anda orada büyük bir savaş var ve bu savaş duracak gibi gözükmüyor" ifadeleriyle niyetini belli etti.

Fakat dönüp dolaşıp emperyal bir amaca hizmet edecek doktrinini masaya koydu.

Özetle; "Ukrayna'daki iktidar benim iktidarım değil. Deviriyorum diyerek" ABD'nin zamanında Afganistan'da, Irak'ta yaptığının aynısını farklı yollarla yapmaya girişti.

Ukrayna'daki Turuncu Devrim'i o zaman engelleyecek gücü yoktu. Şimdi gücünü toplayınca, daha doğrusu ABD zayıflayınca karşı koymaya başladı.

Demek istediğim şu; eğer bir savaş çıkarsa Türkiye toprak bütünlüğünü savunmalıdır. Kırım'ın ilhakını tanımamak doğru bir karardı şimdi de Rusya'nın bu girişimlerinin karşısında durmak doğru bir tavırdır.

Türkiye, ezilen bir halkın kurtuluş mücadelesiyle kurulmuştur. Batı-Doğu fark etmeksizin zorba dünyanın karşısında durmalıdır. Ne ABD'nin NATO'nun, ne nasyonalist Ukraynalıların, ne de emperyal Rusya'nın yanında değil, ezilen halkların yanında yer almalıdır.

Türkiye "Yurtta barış, dünyada barış"ı savunmalıdır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.