Prof. Dr. Coşkun Özdemir | Aydınlanma  en büyük yoksunluğumuz

Prof. Dr. Coşkun Özdemir yazdı...

Avrupaya ilk çıkışım 30 yaş civarında olmuştur. Belçikalı bir profesör bana “avicennayı” okurmusunuz diye sormuştu. Bilmiyordum, kimdir o diye sordum. İbn-i Sina imiş. Avrupalı onu böyle anıyor.Onu bir çok defa tercüme ettiklerini öğrendim. Avrupalı islam filozoflarını tanıyor onları okuyordu. İbn-i Haldun, İbn-i Rüşt, Farabi, El kindi, Biruni’den başkaları da var.

Onlar Antik Yunan eserlerini Arapça’dan tercüme ediyor ve yayıyorlardı. Felsefe soru sormaktır, merak etmektir,aramaktır, kuşkulanmaktır,tartışmaktır. İslamda yasaktır bunlar ama bu saydığım isimler hem müslüman hem felsefecidirler.

Avrupa onlardan yararlanmıştır. Çeşitli kaynaklarda ifade edildiği gibi Avrupa’nın reform ve rönesansında ilham kaynağıdırlar. Avrupa o yıllarda (10-14 yüzyıllar) kilisenin baskısı zulmü altındadır. Sonra Copernicus, Kepler, Galileo çıkar ortaya.

Osmanlı bu aydınlanmacılardan yararlanmaz. Bu filozofları rahat bırakmazlar. Eziyet ederler suçlarlar. Yine ünlü bir müslüman İmamı Gazali ünlü fetvayı verir. İçtihat kapısı kapanmıştır. Kur’an varken soru sormak tartışmak aramak, şüphe etmek olamaz.

 İmam Gazali yasakları ile islam dünyasını karanlığa sürüklemiştir. Osmanlı yazık ki İmam Gazali tarafında olmuştur. Avrupa2da daha 12. yüzyılda ilk üniversiteler kurulduğuna göre acaba felsefeden tümü ile uzak mıydılar?

Bunu ünlü felsefecimiz Betül Çotukkesen’e sordum. “Hayır” diyor Çotukkesen, Avrupa’da Aristo’yu kesintisiz izleyenler vardı. William Ockham, Boethius, Abelardus bunlar arasında. Osmanlı’nın hele Fatih gibi bilime kitaba önem veren kütüphane sahibi bir padişahın İmam Gazali tarafını tutması Türk milleti için büyük talihsizliktir.

Osmanlı felsefeden ve bilimden uzak kalmıştır. Biz bilimle felsefe ile ancak Atatürk’le temasa geçebilmişizdir ama onları benimsemek kolay olmamıştır. İstiklal savaşımızın komutanları, Atatürk’ün silah arkadaşları  onu “Senin cumhuriyet ilan edeceğin söyleniyor” diye sorguya çekmişlerdir. Tarihin cephesine “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir “ diye yazılmıştır ama o fakültenin övünç kaynağımız yıldızları saldırılara uğramış, o bilim yuvasından uzaklaştırılmıştır.

Sakarya savaşının Atatürk’le birlikte kahramanı Mareşal Fevzi Çakmak köy enstitülerine karşı çıkmıştır. Atatürk’e inanan kurucu İsmet İnönü’dür..

2. Dünya Savaşı bitip çok partili düzene girişimiz ve Demokrat Parti’nin kurulup iktidara gelmesi ile devrimlere, Atatürk’e ve halka karşı ihanetler  başlamış devam etmiştir. Köy ağalarının, toprak ağalarının ilk işi büyük yurtsever büyük eğitimci Hasan Ali Yücel’i onunla birlikte yüce  insan Hakkı Tonguç’u  devirmek olmuştur.

Milli şef diye anılan İnönü’nün gücü onları korumaya yetmemiş , ve o insanlar köy enstitülerini ve halkevlerini yok etmişlerdir. Yıllar sonra bu konuda sorgulandığında İsmet Paşa, ben Atatürk değilim diye cevap vermiştir.

Toprak ağaları karşı devrimci politikacılar ile birlikte ve Amerika’nın desteği ile özellikle eğitime el atmıştır. Cumhuriyet tarihimizin en büyük darbesidir bu. Karşı devrim aralıksız devam etmiş 2000’lere kadar hiç bir iktidar Atatürk aydınlanmasına sadık kalmamıştır. Atatürk’ün Başbakan olarak seçtiği Celal Bayar, barajlar kralı diye anılan Süleyman Demirel dahil. 

Nihayet islamcı ve cihatçı bir parti iktidara gelmiştir. Onlar kendi dünyalarını  ve inançlarını saklamadılar. Atatürk Cumhuriyet’ine karşıydılar. Abdullah Gül, cumhuriyet miadını doldurmuştur artık islami esaslar getirilecektir dedi. Erdoğan dindar ve kindar gençler yetiştirecekti...

Cumhuriyete, laikliğe iki ayyaşa karşı kindar gençler. Aydınlanmanın önü kesilmişti ve Atatürk bir din tarım ve ümmet toplumundan bir ulus yaaratmıştı ama bu ulus bilimle çağdaşlıkla aydınlanmamış bilinçlenmemişti. Bu nedenle daima muhafazakarlara din istismarı yapanlara oy verdi bu kesim.

Aslında bu oylar onun sınıfına karşıydı. Bu nedenle bu yeni iktidarın koruyuculuğunda yobazlar yetişti. Müziğin her türlüsü günahtır, örtünmeyen kadınlar fuhuşu davet eder, kadınlar yalnız sokağa çıkamaz, sesli gülüp kahkaha atamaz diyen profesör ve devlet adamlarımız oldu. Diyanet başkanı nişanlıların el ele olmasını yasaklıyordu.

İktidarlar ve askeri darbelerin her biri solu sol gelişmeleri ezip geçiyordu. 3 devrimci genç için iki ellerini kaldırarak idam kararı verdiler. Atatürk’e bağlı cumhuriyetçiler çok acılar çekti. Halka aklı bilimi yurtseverliği anlatamadılar. Bu halk yurt sevgisinin yurtseverliğin ne olduğunu onun nasıl savunulacağını öğrenmedi. 40’lardaki ihanet hükmünü sürdürüyordu, solcuların bir bölümü gafletle Atatürk karşıtlarına yaklaştı.

Liberallerimiz, neoliberallerimiz oldu. Kemalist’lere lanet okuyanlar, Erdoğan’dan demokrasi umuduna kapılıp yetmez ama evet diyen ünlü yazarlarımız oldu.

AKP ve Erdoğan’ı kayıtsız şartsız seven tercih edenleri hep merak ettim. Pek çoğu ile konuştum sorular sordum Erdoğanın sözlerini yineledim. Sofrasında keşke “Yunan kazansaydı , 10 Kasımlar’da ‘Anıtkabir’e gideceğinize kenefe gidin’ diyen bir hain tarihçinin oturduğunu ve Erdoğan’ın ona hiç bir itirazı olmadığını” anlattım. Akla mantığa uygun açıklama bir yanıt dinleyemedim.

 40 yıldır tandığım bir komşu en veciz! cevabı verdi “Coşkun bey, sen ne dersen, bu Erdoğan taşaklı bir adam. Onu bu yüzden seviyoruz.”

Ne güzel değil mi?  Ne kadar tatmin edici bir gerekçe.  Oldukça büyük bir çoğunluğa da tercüman oluyor. Evet kıydılar bu güzel memlekete. Çok sistemli bir şekilde Amerika’nın desteği ile halkın öğrenmesini bilinçlenmesini aydınlanmasını engellediler.

 İktidarı böyle sahiplendiler gerçek yurtseverler ya öldürüldü ya hapsedildi. Seçimleri hep Atatürk karşıtları, bilim-sanat, çağdaşlık karşıtları kazandı. Bu gerçeği ortaya koyarak düşünecek çare arayacağız. Aydınlanmadan uzak bırakılmış halk gerçeğini hep sakladık. Bilinçli, ilkeli, çıkardan bencillikten uzak yurtsever de yetişmiyor kolay kolay.

Toprak iyice bozuldu, iyi ürün vermiyor. Sigara tüketiminde, cep telefonunda, kadın cinayetlerinde, yolsuzlukda, rüşvette, hilekarlıkta , işçi kazalarında, trafik kazalarında en önlerdeyiz. İnsani gelişmişlikte 71. Sıradayız. Sağlıksız bir toplumda yaşıyoruz. Yönetim sorumluluğunu üstlenenler bu toprağa bu zemine eğilmeli. Yazık oluyor bu millete. Hapistekilerin çoğu bu sağlıksuz toplumun kurbanları değil mi?

24 haziran, 8 temmuz bize aydınlığın yollarını açacak umudunu taşıyoruz ve hep birlikte göreceğiz.  Bu yazıyı 24 haziran seçim gününden bir gün önce yazıyorum. Bu seçimi de kaybedersek Erdoğan bir kere daha seçilirse artık Türkiye’de  bu  yapıdaki bir topumla demokrasi yapılamayacağı ispatlanmış olacak.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

ABC Kritik Haberleri

100. Yıl törenleri ve Cumhuriyet'i sahiplenme
Merve Dizdar, teşekkür konuşmasında Erdoğan'a övgüler sıraladı, ne olurdu?
Mitingi kalabalık göstermek için hangi hileleri deneyip yakalandılar?
İşte 4 Şubat 2022 tarihli Resmi Gazete'deki karar
Atatürk, İnönü, Özal ve Demirel'in cumhurbaşkanlığı geçerli değil mi?