Seni Başkan Yaptırdılar!

Çağlar EzikoğluBizim camianın en riskli işlerinden birisidir seçimler üzerine yapılan analizler. Ama bu riskin hiçbir karşılığını göremeyiz hem akademisyenler hem de televizyonlara çıkartılan ''uzman’ sıfatındaki insanlar...

Çağlar Ezikoğlu

Bizim camianın en riskli işlerinden birisidir seçimler üzerine yapılan analizler. Ama bu riskin hiçbir karşılığını göremeyiz hem akademisyenler hem de televizyonlara çıkartılan ''uzman’ sıfatındaki insanlar nazarında. Tahminler yapılır bu tahminler çok önemli ve hayati birer analiz olarak pervasızca sunulur televizyon ekranlarında veya gazetelerde. Gerçekleşmediği vakit de hayata hiçbir şey olmamış gibi devam edilir. Hatta gerçekleşen neticenin başka sebeplere bağlı olduğu defalarca dillendirilip durulur. Bu girizgahı yapmamın sebebi özellikle muhalif medyada Erdoğan’ı Başkan yapan Kürtler için tek bir eleştirel ifadenin dahi geçmiyor oluşu. Doğru ya bahse konu büyük analistler her fırsatta özellikle Güneydoğu’da ''Hayır’ patlaması olacağını, bunun temel sebebinin de AKP’nin güvenlikçi politikalarına bağlanacağı dillendirip durdular.

Sonuçlar açıklandıktan sonra merak ettim acaba birileri çıkar da Erdoğan’ın Başkan olmasındaki en önemli etkenlerden birisi ve belki en hayatisi Güneydoğu’daki oyların ikiye hatta bazı yerlerde üçe katlanması diyebilecek mi diye? Ne ilginçtir ki, Erdoğan Güneydoğu’daki vatandaşlara teşekkür edene kadar büyük çoğunluk bu olayı görmezden gelmeye çabaladı. Bu görmezden gelme çabası aslında onlar açısından anlaşılır. Zira seçim öncesi özellikle bu liberal ve Kürt milliyetçisi cenahta en önemli tez ''AKP’nin Sünni milliyetçi’ bir çizgiye evrildiğine dairdi. Hatta Londra’da geçtiğimiz günlerde katıldığım bir konferansta, Türkiye’den katılan bir akademisyen bu tezinin doğruluğunu AKP’nin referandum sürecindeki politikasına bağlamıştı. Bu konuda AKP’nin İslamcı Kürtler üzerinde hala nüfuz edebilme imkanına yönelik getirdiğim eleştiri de orada kayda değer bulunmamıştı.

Mesele ''ben haklı çıktım’ demek değil elbet. Lakin bazı gelişmeleri eleştirel gözle bakabilmeyi öğrenebilseydik, bu tasarıya nasıl muhalefet edebileceğimizi ve seçime katılmayan kitleyi nasıl sandığa geri kazandırabileceğimizi tespit edebilirdik ve belki de sonuçlar şu an için tam tersi bir noktada olacaktı. Erdoğan’ın danışmanlarından Şükrü Karatepe’nin haftalar önce yazdığı ''eyalet’ makalesinin neden son 2 günde tartışılmaya başlandığını, Mesut Barzani ve kurmaylarının Türkiye’yi son günlerde nasıl ayak yolu yaptığını, HDP içerisindeki İslamcı veya Barzanici kanadın referandum süresindeki etkisizliği ve bu süreçte AKP’nin Kürt vekilleri ile olan pazarlık münasebetlerini anlatabilseydik belki şu an bambaşka bir seçim sonucu bizleri bekliyordu.

Ama diyorum ya, bu konular özellikle muhalif medyanın tabusu. Bu eleştirileri getirdiğin andan itibaren ''faşist, ulusalcı, Ergenekoncu vb.’ damgaları yemekten kaçamıyorsun! Örneğin HDP’li Sırrı Süreyya Önder’in referandum sürecinin başında ''İzmir Marşı’nın başımızın üzerinde yeri var’ demesinden sonra geçtiğimiz hafta neden ''Türkiye İzmir Marşı ile Mehter Marşı arasında sıkışıyor’ eleştirisi getirdiğini bu ülkede bir Allah’ın kulu sorgulamadı. Veya HDP’nin özellikle İslamcı kökenden gelen vekillerinin ve siyasetçilerinin CHP’ye ''Cumhuriyet ve laiklik’ üzerinden getirdiği eleştirileri sıklıkla eleştirmesinin sebebi sorgulanmadı.

Hoş sorgulanmasını da beklemiyordum, zira tabulardan bahsediyoruz. Koskoca ulusal medyada İmralı notlarını yani AKP ve HDP arasındaki kirli pazarlığı yazan tek tük insandan birisi olarak bir beklentim yoktu. Referandum boyunca Anayasa değişiklikleri ile alakasız bir çok abuk tartışma peydah olurken, ne iktidar ne muhalefet bu alanda topa girmiyordu. Erdoğan’ın Diyarbakır mitinginde ''Türk milleti demiyoruz’ ifadesi bile geçiştirilmişti bu ülkenin güzide medyasında. Barzani’nin kanalı Rudaw TV’de her fırsatta pompalanmaya çalışılan ''Evet verirseniz çözüm süreci yeniden başlayabilir, zira bu işi tek çözecek parti AKP’dir’ argümanları da umursanmadı.

Halbuki öyle bir kitle vardı ki, bu kitle son iki gün Eyalet tartışmasıyla biraz uyanıverir olacaktı. Akıllarına ''çözüm süreci’ndeki Habur’daki o rezil çözüm süreci gelecekti belki de. AKP iktidarı süresince PKK tarafından Metropollere doldurulan bombalarla şehit olanları hatırlayacaktı kim bilir. Belki soranlar olacaktı; ''PKK Evet diyor diyorsun da, bu örgütle yıllardır oturup pazarlık yapan kimdi’ diye. Ama bunların hiçbiri yaşanmadı.

Netice ne mi? 7 Haziran-1 Kasım seçimlerine nazaran oylarını 2-3 katı arttıran bir iktidar gördük Güneydoğu’da. Neredeyse 1 milyonluk bir oy değişkenliğinden bahsediyoruz, yani referandumun neticesini değiştirebilecek bir rakam mevcut elimizde. 7 Haziran’da ''Seni Başkan Yaptırmayacağız’ serüveni gün itibariyle ''Seni Başkan Yaptırdık’ noktasına çevriliyor. Yine kızanlar olacaktır, partinin yöneticileri içerde propaganda yapılamadı, daha ne yapsınlar diye. Doğrudur elbette, peki sorarım partiniz içerisinde İslamcı kökenli vekillerin ağırlığı ne? Bu vekiller muhafazakar Kürtlerin AKP’ye kayışı konusunda neden hiçbir siyaset yürütmediler? Partinizin Barzani ile olan ilişkisi ne boyuttadır? Haydi hepsini geçelim, referandum sonucunu fırsat bilerek ''Erdoğan Kürtler ile ilişkisini gözden geçirmeli’ diyerek pazarlığa girişen Altan Tan’ı partinizin disiplin kurullarına göndermeye yetecek güç kudrete sahip değil misiniz? Bu soruların cevapları verilmediği müddetçe, iktidarın baskılarına bahane olarak sığınmak da çok tatmin edici olmayacaktır…

*Aberystwyth Üniversitesi, Uluslararası Siyaset Departmanı, Araştırma Görevlisi ve Doktora Adayı

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

ABC Kritik Haberleri

100. Yıl törenleri ve Cumhuriyet'i sahiplenme
Merve Dizdar, teşekkür konuşmasında Erdoğan'a övgüler sıraladı, ne olurdu?
Mitingi kalabalık göstermek için hangi hileleri deneyip yakalandılar?
İşte 4 Şubat 2022 tarihli Resmi Gazete'deki karar
Atatürk, İnönü, Özal ve Demirel'in cumhurbaşkanlığı geçerli değil mi?