Siyasi ayağı gözardı edilen bir darbe girişimi ve ikiyüzlü Batı medyası

Ülkenin gündemini alt üst eden, şahsi hayatımın da en önemli günlerinden birisini yaşamama sebep olan bir gündü 15 Temmuz Darbe girişimi. Özellikle üniversite yıllarım boyunca Fethullah Gülen Cemaati ile girişmiş olduğum...

Ülkenin gündemini alt üst eden, şahsi hayatımın da en önemli günlerinden birisini yaşamama sebep olan bir gündü 15 Temmuz Darbe girişimi. Özellikle üniversite yıllarım boyunca Fethullah Gülen Cemaati ile girişmiş olduğum mücadele ve bu mücadele kapsamında hem kendimin hem de çevremdeki insanların yaşamış olduğu mağduriyetleri ABC’de kaleme almıştım Mart 2016 tarihinde.[1] Herhalde tarihin cilvesidir ki, hayatımın en mutlu günlerinden birisi olmasını hayal ettiğim nikah organizasyonumun Gülen Cemaati tarafından organize edildiği aşikar olan bir askeri darbe girişimi ile mahvedilmesini yaşamam da, bu mücadelemin bana getirdiği hayli ironik bir armağan olsa gerek. Tabi bu esnada yakın mesafeden sürekli geçen jetlerin ve bombaların yarattığı travmatik bir gecenin hissettirdikleri de cabası.  Yine de, daha önceki yazılarımda da olduğu gibi, şahsi yaşadığım duygusallığı bir kenara bırakarak, yaşanan bu başarısız darbe girişimine ilişkin bir iki kelam etmek geldi içimden. Özellikle kamuoyunda göz ardı edilen darbenin siyasi ayağı ve aslında bu ayakla bağlantılı bir şekilde Batı Medyası’nın ve bazı ülkelerin darbe girişimi üzerine sergilediği ikiyüzlü tutum hakkında.

Siyasi Ayak Nerede?

O merak edilen soruyu sormadan evvel Nisan 2016’da ABC’de kaleme aldığım yazımdaki metni tekrar incelemekte fayda var; … “Sovyetler Birliğinde Stalin’in ölümünden sonra özellikle Kruşçev iktidarı ile birlikte Destalinizasyon kavramı türemişti. Kruşçev tarafından, dönemine ait uygulamalar "kişinin putlaştırılması" olarak değerlendirilmeye başlanmıştı. Stalin’in etki ve gücünün çözülmesi, buna bağlı hiyerarşik yapı ve ideolojik hakimiyetin geriletilmesi girişimi, genel olarak destalinizasyon olarak ifade edilmekteydi. Sovyetlerdeki sürecin bir benzerinin ise, üstte bahsettiğim Erdoğan’sız Türkiye şeklindeki algı manipülasyonu ile Türkiye’de Detayyipizasyon olarak görmemiz yakındır. Peki ülkenin Kruşçev’i kim olacak? Cemaatin Emrullah Uslu, Önder Aytaç, Bülent Keneş, İhsan Yılmaz gibi ''şahin’ kanadının niyeti Erdoğan’ı sert bir şekilde elemine edebilmek ve bu doğrultuda ''askeri darbe’ seçeneğinin bile düşünülebilir hale gelmesi. Yalnız unutulan diğer bir seçenek daha var, Ceran ve Öztürk’ün yazısı boyunca atladıkları bir seçenek. O da Cemaat’in nispeten ''güvercin’ kanadının Kruşçev adayı: Ahmet Davutoğlu.''[2]

Bu satırlar Nisan’da kaleme alındı ve Nisan’da ilerisi için Gülen Cemaati’nin Erdoğan’ı devirebilmek için 2 planının olabileceğini belirtmişti. İlk plan, parti içi bir mücadele ile Davutoğlu’nun öne çıkarılmasıydı. Sosyal medyada Emrullah Uslu gibi kalemşörlerin veya ''Mustafa Selanik’ (@Mustafaselanik3) takma adıyla yazan Cemaat trolü Twitter hesaplarının ''Mayıs’ ayı müjdesi aslında AKP’yi içerden bölme girişimi üzerineydi. Lakin istenilen olmadı ve Erdoğan bu girişimi AKP içinde fazla büyümeden çözmeyi başardı. Geriye ise bahsettiğim ikinci plan kalıyordu. Bahse konu Cemaat trolleri ve onları besleyen Arda Akın, Emrullah Uslu, Büşra Erdal gibi Cemaatçi kalemşör yazarların ''Temmuz’ ayı vurgusu az çok ikinci planın ne zaman gerçekleşeceğini de söylüyordu. Cemaat’in bu hamlesi o açıdan beni şaşırtmayan bir girişimdi. Fakat darbe girişimi sonrası neredeyse 1 ay olmasına rağmen, darbenin siyasi ayağına dair neredeyse hiçbir operasyonun yapılmamasına hali hazırda şaşırmaktayım.

Tek Suçlu Bürokrasi Değil

Darbe girişiminin akabinde özellikle devlet kadrolarında Cemaatçi avı ile binlerce insanın memuriyetten atıldığını izliyoruz günlerdir. KPSS 2010 kopya skandalının bizatihi mağdurlarından birisi olan ve bu konu hakkında 2010’dan bu yana ''sınavın iptali ve kopya çeken Cemaat’çilerin yakalanmasını’ talep eden birisi olarak 6 sene sonra gelen adalet elbette şahsım adına tatmin edici değil. Lakin bununla ilgilenmiyorum, ilgilendiğim nokta bu kadrolaşmayı ve usulsüzlükleri yaratan siyasi kadronun kendini tamamen temize çıkarma çabası. KPSS skandalı olduğu vakit ''ben tatmin oldum’ diyerek üstünü kapatanları sorguya çekmediğiniz müddetçe ''FETÖ’ ile mücadeleyi ancak bürokratlar üzerinden yürütebilirsiniz. Fethullah Gülen hakkında ''çete’ suçlaması ile soruşturma önergesi verildiğinde reddeden ve bunu açıkça söyleyen ''Kuzu’ vekilleri veya ''Ne istediler de vermedik’,''Gülen devletin denetimi altında hizmet yapıyor diyen siyasetçileri, bakanları, parsel parsel arsaları Cemaat’e peşkeş çeken belediye başkanlarını sorgulamadıkça, devlette yapılan FETÖ temizliği ancak hakim-savcı gözaltına almaktan ibaret olur.

Darbe girişimi başarılı olsaydı belki bu satırları yazamayacak ve kuvvetle muhtemel içeri alınacak/tutuklanacaktım. Lakin mesele ne benim şahsımda ne de bugün ekranlara sıklıkla çağırılan Cemaat mağdurları şahsında ele alınacak bir konu değil, ülke meselesi haline gelen bir husus. Bu açıdan, Fethullah Gülen ve Cemaati’nin bir B planı olduğundan da adım kadar eminim. Nasıl ki Yenikapı’daki miting üzerinden ''milli birlik beraberlik’ portresi çizmeye çalışan ''ve bu işin parti ayrımı yok’ diyenleri okuduysak, o isimleri FETÖ operasyonları için de benzer şekilde parti ayrımını yapmamaya davet ediyorum. Muhafazakar sağ bir politik figür temsil eden Fethullah Gülen, darbe başarılı olsa herhalde CHP veya soldan isimleri yeni Kabine’ye yerleştirmeyecekti. Dolayısıyla eğer iktidar FETÖ operasyonlarında samimi ise, siyasi ayağı çok da uzağında aramaması gerekiyor ve bu arama esnasında AKP’nin parti olarak kimliğini de aynı diğer partiler gibi gözden çıkarması gerekiyor. Aksi halde Gülen Cemaati’nin yeni bir girişimini görme ihtimalimiz çok da şaşırtıcı bir gelişme olmayacaktır.

İkiyüzlü Batı ve Çıkarcı Liberaller

Peki bu süreçte, Batı medyasının ikiyüzlülüğünü nereye koyacağız? CIA eski şefi ve Cemaat destekçisi Fuller ve türevi isimlerin darbe sonrası açıktan Cemaat’i savunan yazılarını internet ortamında bulmak zor olmayacaktır.[3] Akabinde özellikle Cemaat’in en büyük müttefiki olan ''Yetmez Ama Evet’çi’ (YAE) Hasan Cemal, Altangiller, Cemaat’in Abant Platformu’nun müdavimi İştar Gözaydın veya Cemaat’i aklama çabasıyla çırpınan Ümit Cizre gibi isimlerin mesajlarına veya yazılarına bakarsanız, sadece 15 Temmuz sonrası soruşturmaların cadı avına dönüşmesi hasebiyle Erdoğan’ın otoriterleşmesinin konu alındığını görüyoruz. 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında kimin olduğuna veya Cemaat’in bu darbe girişiminde hangi noktada olduğuna dair tek bir kelam bile duyamazsınız bu YAE’ci liberallerden. Olay olmamış gibi davranan veya ''240 kişi öldü geçti, esas olan otoriterleşmedir’ tarzında konuşan bu liberallerin ve Batı medyasının durumu elbet içler acısı. Hal böyle olunca, İngilizce kaynaklarda Cemaat’in ''Mahir Zeynalov’ gibi kerameti kendinden menkul tiplerle ciddi bir manipülasyona giriştiğini de görebiliyoruz.

Batı medyasında veya çeşitli İngilizce kaynaklarda; ''Darbenin 1 numaralı sivil ayağı olduğu iddia edilen Adil Öksüz kimdir ve neden serbest bırakılmıştır’, Cemaat destekçisi gazetelerde köşe yazan Osman Özsoy’un darbe öncesinde ''profesör yerine albay olsaydım daha çok hizmetim olurdu’ açıklamasını nasıl yorumlamamız gerekmektedir, tutuklanan askerlerin ifadelerinde ''Fakirdik, Cemaat bize elini uzattı, biz de sistematik bir biçimde Cemaat’e hizmet etmeye başladık’ tarzındaki ifadeler hakkında neler düşünüyorsunuz’ gibi ve benzeri soruların cevaplarını bulmanız oldukça güç. Kendi adıma bu soruları İngilizce yanıtlamak isteyen, ve Cemaat’i eleştirebilecek özgürlüğü ve cesareti kendinde bulabilecek yazar ve aydınlar benimle iletişime geçebilir, saygın bir uluslararası dergide bu yazıları yayınlama imkanını kendi adıma verebilmekteyim (mail adresim:cae23@aber.ac.uk). Cemaatten nemalanan kalemşörler ve liberallerin elbette Batılı televizyon ve yayın mecralarında sürekli görünüp uzman rolüyle Cemaat’i aklama çabaları varken, benim şahsi çabam ne kadar etkili olur bilinmez ama en azından kalemimizi satmadığımızın gururlu onurlu bir nişanı olarak duracaktır.

Not: Bu satırlardan sonra ''Sadece Cemaat’e vurmuş, Erdoğan’ın otoriterleşmesini görmüyor/temize çekiyor’ diyenler olacaktır. Hatta Haziran hareketinden Fatih Yaşlı gibi isimler ''Cemaat’i eleştirerek Erdoğan’ın darbesini görmüyorsunuz’ diye yazıyorlar günlerdir. Aksine gayet de net görülüyor darbeyi fırsat görüp askeri okulları kapatanların, Türk siyasetini kanun hükmünde kararname ile yönetip fiili Başkanlık sistemi getirenlerin niyeti. Fakat nasıl ki bu tehlike bir o kadar gerçekse, Fethullah Gülen’in ve cemaatinin Türkiye için tehlikesi de bir o kadar gerçektir. Bu gerçekliği görmezden geldiğimiz müddetçe nice 15 Temmuz’lar bu ülkenin makus talihi olmaya devam edecektir.

Çağlar Ezikoğlu

Aberystwyth Üniversitesi

Uluslararası Siyaset Departmanı

Araştırma Görevlisi ve Doktora Adayı

[1]

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

ABC Kritik Haberleri

100. Yıl törenleri ve Cumhuriyet'i sahiplenme
Merve Dizdar, teşekkür konuşmasında Erdoğan'a övgüler sıraladı, ne olurdu?
Mitingi kalabalık göstermek için hangi hileleri deneyip yakalandılar?
İşte 4 Şubat 2022 tarihli Resmi Gazete'deki karar
Atatürk, İnönü, Özal ve Demirel'in cumhurbaşkanlığı geçerli değil mi?