M. Güneş Aktaş
Özetle güzel film, izlenir mi izlenir. Sadece bunu merak ediyorsanız yazının bundan sonrasını okumanıza gerek yok.
Hala berabersek filmin neden sadece ''izlenir mi izlenir’ olduğunu tartışabiliriz. İlk önce elimizdeki verilere bakalım, Demet Evgar.
Aslında bu da yeter de, bir de yönetmen Ümit Ünal var. Ooo daha ne istiyorsun diyenleri duyabiliyorum. Ama son olarak da yazan da Ümit Ünal! Dönüp dönüp izleyebileceğimiz bir film geliyor. Ama olmuyor... 9 filmini 2002’de çekmişti Ümit Ünal. Yaptıklarına bakınca muazzam işler bizi bekliyor, diyor insan. Ama bir türlü olmuyor. Muazzzzz diye kalıyor. Bir türlü hakkettiği yere gelmiyor, gelemiyor, yoksa korkuyor mu?
Filmin hikayesi hem komediye yatkın hem de drama. Kadının toplumsal yerini çok iyi işleyebilir. Komedinin dibine de vurabilir. Bir de yanında emekçi sınıfın kademelerini tek tek anlatabilir. İnsan kendini nasıl hissediyor filmi izlerken biliyor musun; hadi diyelim bebeksin ve ağzına doğru çikolata yaklaştırıyorlar ve geri çekiyorlar. O bebek kendini nasıl kötü hisseder biliyor musun? Ama filmin sonunda çikolatayı verirler diyorsun, vermiyorlar. Hani film güzeldi diyeceksin. O da işte Ümit Ünal'ın başarısı ya da başarısızlığı mı desek...
Demet Evgar da bu durumdan payını alıyor. İyi bir oyuncu iyi bir oyun sergiliyor.
Mümkündür yönetmenin istediğinden fazlasını vermesi ama yönetmen ve yazar fazlasını istemiyor. Başrol kadın karakterimizin hayal dünyasını da görüyoruz. Kendini bir yemek programı sunarken hayal ediyor. Alın size kadın programı eleştiri şansı... Ama yazar tercih etmiyor. Tecavüz edilen bir yan karakter var. Duygularımızı köpürtecek an. Ama bu seferde yönetmen tercih etmiyor. Yazarımız lümpen birini de koymuş senaryoya, güzel de çizmiz. Ama yazar yönetmen el birliği verip güzelim karakteri silik hale getirmişler. Bütün bunlara tenezzül etmemesi doğal ve belki de iyi çünkü elimizde, kadının toplumsal yeri, komedi ve emekçi sınıfın kademeleri var. Bir film için bunlar yeter de artar... Ama bunları da elinin tersi ile itiyor Ümit Ünal. Nasıl mı? Düşük tempo, durağan sahneler ve zayıf mizansenler... Bunlar da oyunculara yansıyor. Elimizde Haneke’nin elinden çıkmış gibi durağan, Finli yönetmen Aki Kaurismaki’nin komedi gücüne sahip, Ken Loach’ın toplumsal derinliğine inebilen ama yarı yolda oturup bitiş çizgisine gitmeyen bir yönetmen-yazar var! Bir aralar Fenerbahçe'de Semih vardı, genç yetenek, gelecek vadeden futbolcu. Ama 40’ına geldi hala geçen yetenek. Ümit Ünal da ne yazık ki hala genç yetenek...
Yazarlık becerisi ise Ümit Ünal'ın yönetmenliğinden iyi... Filmde Necati Cumali'nin Ay Büyürken Uyuyamam kitabındaki (Okumadıysanız tavsiye ederim) vurucua hikayelerinin tadını alabilirsiniz. Ama elbette yazar cümlenin sonunu getirmiyor. Eriniyor mu?
Ha bu arada filmde iki kadın karakter var; sanki bu filmde değil de yan filmde oynuyormuş gibi tempolu, akıcı ve güçlü mizansenleri vardı. O da yönetmenin gözünden kaçmış herhal...
Korkuyor mu, Eriniyor mu yoksa Bu Kadar mı? O da bir daha ki sefere...