Tahir Şilkan
Stefan Zweig'ın, Türkçeye " Sabırsız Yürek, Merhamet, Acımak, Tehlikeli Merhamet" gibi isimlerle çevrilen tanınmış romanı dışında tamamladığı diğer roman, Türkçeye 'Değişim Rüzgarı' olarak çevrilen "The Post Office Girl"dür. Stefan Zweig'ın tamamladığı ancak hayattayken yayınlamadığı 'Değişim Rüzgarı', ülkemizde ilk kez 1998 yılında yayınlanmıştır.
Yarım kalan 'Clarissa' romanı gibi yazılışından ancak 40 yıl sonra yazarın anadili olan Almanca da yayınlanabilen 'Değişim Rüzgarı', Stefan Zweig'ın 1933 yılından sonra evini ve ülkesini terk etmek zorunda kaldığı sürgün yıllarında yazdığı kitaplardandır.
Stefan Zweig, Değişim Rüzgarı'nda; savaşın, insanların yaşamında nasıl travmalar yarattığını gösterir. Savaş sonrasında, değişen Avusturya ve Avrupa'da parçalanan hayatları, savaşın her sınıftan insanda yarattığı farklı etkileri, geleceksizliği, sınıfsal çelişkilerin insanların iç dünyalarında yarattığı değişimin sonuçlarını anlatır.
Değişim Rüzgarı'nda savaşın sonuçlarını, Christine ile Ferdinand'ın değişen ve kesişen hayatları ekseninde anlatan Stefan Zweig, romanda 'kendi yaşamına kendi iradesiyle son vermenin insanın yaşamı boyunca sahip olduğu tek özgürlük' olarak nitelemesinin yanısıra 'devlete karşı yapılan hırsızlık' eyleminin felsefi gerekçesini ortaya koyarak özöldürümden başka bir çıkış yolu olduğunu söyler.
Stefan Zweig, 'Değişim Rüzgarı' romanında, Avusturya'da bir köy postanesinde tek memur olarak çalışan Christine'nin değişen hayatını anlatır. S. Zweig, Christine'nin ailesi ve gençlik dönemini özetle anlatırken savaşın yarattığı, savaş sonrasında da süren, hayatı insanlar için dayanılmaz kılan yıkım, açlık , yoksulluk ve umutsuzluk günlerini gözler önüne serer. Zweig, roman boyunca savaşın insanların yaşamını nasıl altüst ettiğini, okuyucunun belleğine kalıcı bir biçimde yerleştirmeyi başarır.
&&&
Zweig, yarım kalmış ve ölümünden neredeyse 40 yıl sonra( 1981'de) yayınlanan Clarisse romanında savaş karşıtı tutumunu bütün açıklığıyla ortaya koyar: "... Benim için Fransız'ı, Rus'u ya da Avusturya'lısı yoktur. Düşman kan hücrelerine dayanılarak tespit edilemez...
Clarisse'de cepheye gitmemek için hasta rolü yapan askeri şöyle konuşturur Zweig: "... Evet korkuyorum...Korkmak binlerce defa ölmek demektir, ölümün kendisinden beterdir. Ben korkuyorum...kendi silahımdan korkuyorum...ben ona dokunamıyorum...ölümü ensende hissetmek yalnızca bizi parçalayacak olan bombayı beklemek, göçük altında kalmak, çığlıklar, başkalarını kanını ellerinde hissetmek...ben artık savaşmak istemiyorum... ben birini süngüleyemem...bomba patlayana kadar bekleyemem...bana sokak kazdırsınlar...bana tuvalet temizletsinler...ama cepheye göndermesinler..."
Stefan Zweig, Clarisse romanında, Birinci Dünya Savaşı arifesinde Avusturya'lı Clarisse ile Fransız Leonard arasındaki kısa süren ancak heyecanı, tutkusu, doyumsuz uyumu ve şiirselliği ile yıllara bedel bir aşkı da anlatır.