Türkiye: kısa bir BİLANÇO…

Zahit AtamTürkiye’de gerçekten bilim adamı olan ve gerçekten toplumsal sorunları anlayan çok az insan var. Bu insanların çoğu ünsüz ve hatta çoğunu kamuoyunda insanlar tanımıyor. Ama bilimin gösterdiği şeyler net ve bunlar...

Zahit Atam

Türkiye’de gerçekten bilim adamı olan ve gerçekten toplumsal sorunları anlayan çok az insan var. Bu insanların çoğu ünsüz ve hatta çoğunu kamuoyunda insanlar tanımıyor. Ama bilimin gösterdiği şeyler net ve bunlar kamuoyunda yoğun bir tartışmaya dönüşmüyor ve toplumsal iletişimde merkeze gelmiyor.

Türkiye, hakikaten çok ciddi bir iktisadi krizin içinde. 2008 yılındaki dünya genelindeki ağır iktisadi kriz, Avrupa’da içinde olmak üzere, batılı dünyayı derinden etkiledi, sosyal devlet ciddi olarak geriledi. Bu kriz ise Türkiye’de iktidarın deyimiyle, “teğet geçti'', Türkiye’de tam aksine fiyatlar patladı, ekonomik bir büyüme dönemi gibi yaşandı, refah artıyormuş, ya da kişi başına düşen milli gelir büyük artışlar gösteriyormuş gibi göründü, gösterildi.

Türkiye’nin iktisadi büyüme oranları ile alakasız biçimde kişi başına düşen milli gelirdeki büyük artışların olması hepimize niçin tuhaf gelmiyor? Aynı şekilde, Türkiye’de hepimizin somut olarak gördüğü inanılmaz enflasyon ile açıklanan enflasyon rakamları arasında niçin ciddi farklar var?

Türkiye yaklaşık bir on yıldır bir ekonomik krizin içinde, şu şekilde açıklayayım, 1999 ve 2001 krizlerinin ardından hem reel ekonomide hem de finans alanında çok büyük daralmalar yaşadık. Finans alanı yeniden yapılandırıldı. 2002’den sonra ise emekçilerin aldıkları ücretler giderek sistematik bir baskı altına alındı ve reel ekonomi giderek kayıplarını telafi etti. İşçi güvenliği ve özel sektörün sosyal güvenlik harcamaları bu dönemde öylesine sindirildi ki, geçmişte hayal bile edilemeyecek bir şey yapıldı, bildiğimiz sendikalar, işçilerin sendikal hakları ve ücret taleplerinin baskı altına alınması için, iktidarın önemli saldırı ve sindirme araçlarına dönüştü.

Yaklaşık 2007 yılına geldiğimizde ne gördük? Reel ekonomi yeniden durgunlaştı, Türkiye’nin en büyük holdinglerinde reel ekonomiden bir kaçış gündeme geldi. Sabancı, Doğuş, Zorlu gibi holdingleri düşünün mesela, resmen yatırımları reel sektörden çıkıp hizmet ya da rant ekonomilerine doğru bir kayış gösterdi. Bugün ne görüyoruz? Türkiye’nin son on yıllık dönemde en büyük sorunlarından birisi, dünya çapında rekabet edebilir nitelik gösteren bir reel ekonomisi yok, hatta giderek daha fazla rekabet edebilir niteliklerini kaybediyor. Sonuç olarak Mustafa Koç vefat ettiğinde holdinge bağlı işçiler bile candan bir “Allah rahmet eylesin'' demek istemediler, çünkü en büyük holdingler, yani batılı anlamda işçi aristokrasisini istihdam etmesi gereken holdingler bile artık işçilerin ümüğünü sıkıyordu. İşçilerin yaşam koşulları zorlaşırken, giderek holdinglerin karları büyük artışlar gösteriyordu.

Bugün gördüğümüz, bu derin iktisadi krizin bir siyasal krize dönüşmesi. Ve en korkunç denkleme geliyoruz: Türkiye’de ekonomi merkezli bir kriz oluştuğunda, bu da siyasal bir krize dönüştüğünde, reel sektör belirlenimli bir büyümeye dayanarak krizden çıkma koşulları oluşmadığında, TÜRKİYE’DE SİYASETİN YENİDEN YAPILANDIRILMASI SÜREÇLERİNDE MİLLETİN KANI DÖKÜLÜR. SİYASİ KRİZ VATANDAŞLARI HİZAYA GETİRMEK İÇİN VE SÜRECİ YÖNETMEK İÇİN ŞİDDETİN DOZU ARTIRILARAK YÖNETİLİR.

Bu nedenle söylenilmesi gereken şu: alıcılarınızın ayarlarıyla oynamayın, milletin ayarlarıyla oynanıyor. Türkiye’de siyasal söylemi, kimin ne söylediğini kişilerden arındırdığınızda, net olarak siyasal söylemi bir potaya döküp, orada niteliklerine göre tasnif ettiğinizde,

Ayrımcılık,
Şiddet talebi,
Nefreti körüklemek,
Hedef göstermek,
Kerametle açıklanacak, bu olduysa Allah niye bize bunu reva gördü mantığıyla, yeni bir hedef gösterme ve nefret söylemi ile ortaya çıkma,
Her siyasal çalkantıda, anlamsız, mesnetsiz nedenler, gerekçeler bulma, bunların ardından onunla hiç ilgisi olmayan kesimlerin hedef gösterilmesi,
Milletin tarihiyle kavgalı hale getirecek, bilgi kirliliğinin merkezde olması,
Meclisteki tartışma üslubuyla konuşulanların milletin kendisine hakaret olarak kabul edilecek nitelikler göstermesi,
Hatta meclisin milletin sorunlarını esas görüşmelerde ele almaması,
Aydınların toplumun gerçek sorunlarıyla ilgilenmemesi,
Sanatımızın toplumu yansıtmaması hatta toplumsal sorunlara ilgi göstermemesi…

Gibi özelliklerine bakıldığında, muhtemelen yüz yıllık dönemin en karanlık dönemlerini yaşıyoruz.

Bilgi kirliliği, şiddet sarmalı, saçma sapan hedef göstermeler, kriz çözecek esaslı bir planın olmaması açısından bakıldığında ne görüyoruz? Şiddet devam edecek, bilgi kirliliği artacak ve aydınların iktidarın müşterisi olma özellikleri artarak devam edecek, sanatın toplumdan uzaklaşması ve topluma yabancılaşması komik örneklere dönüşecek ve siyasi iktidarın hoyratlığı izansızlaşacak. İktidarın en büyük kozlarından birisi, ölümü gösterip sıtmaya razı etmek bu ülkede etkin bir siyasal pazarlık yöntemidir.

Memleket için hayırlı olsun! 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

ABC Kritik Haberleri

100. Yıl törenleri ve Cumhuriyet'i sahiplenme
Merve Dizdar, teşekkür konuşmasında Erdoğan'a övgüler sıraladı, ne olurdu?
Mitingi kalabalık göstermek için hangi hileleri deneyip yakalandılar?
İşte 4 Şubat 2022 tarihli Resmi Gazete'deki karar
Atatürk, İnönü, Özal ve Demirel'in cumhurbaşkanlığı geçerli değil mi?