Türkiye’deki İslamcıların acınası çaresizliği

Türkiye’nin önce İsrail ve akabinde Rusya ile ilişkilerini normalleştirme çabası kamuoyunda şaşkınlık yaratmış gözüküyor. Lakin Erdoğan’ın serüvenini bilenler veya en azından Türkiye’deki dönüşümü bir toplumsal...

Türkiye’nin önce İsrail ve akabinde Rusya ile ilişkilerini normalleştirme çabası kamuoyunda şaşkınlık yaratmış gözüküyor. Lakin Erdoğan’ın serüvenini bilenler veya en azından Türkiye’deki dönüşümü bir toplumsal hareket veya devinimden ziyade bir lider kültü yani Erdoğan üzerinden inceleyen araştırmacılar için bu keskin "U" dönüşleri hiç de şaşırtıcı olmasa gerek. Bu "U" dönüşlerinin öneminden ziyade, Erdoğan’ın kişisel popülaritesine bağlılıktan öte hiçbir şey düşünemeyecek hale gelen ve Erdoğan-Davutoğlu çatışmasında, Davutoğlu’nu İsrail, Batı veya ABD yanlısı nitelendirerek Reis’e bağlılıklarını dillendiren bazı İslamcıların son birkaç gündür acınası çırpınışlarını izliyoruz.

Suriye’deki Esad karşısında İslamcı çetelerin silahlandırılması politikasını, Rusya’ya karşı izlenen tutumu veya İsrail’e karşı ümmetin koruyucusu görülen Türkiye’nin konumunu tamamen Erdoğan’a bağlayan bu cahil zevat ne ironiktir ki, bu politikaların esas mimarı olan Davutoğlu’nu pelikanlarla uğurladı. Peki gerçekte olan ne, daha doğru bir ifadeyle Erdoğan’ın bu manevraları İslamcılıktan bir geri dönüş mü ifade ediyor yoksa İslamcılık da Erdoğan’ın tekelinde Türkiye özelinde yeni bir forma mı kavuşacak?

Dış Politikada U dönüşü, İç Politikada Büyük Zafer Anlatısı

Erdoğan’ın 14 yıllık serüvenini iyi takip edenler bilirler ki, Erdoğan ne içeride ne de dışarıda 14 yıl boyunca tek bir çizgide yürümemiştir. Siyasi hayatta kalma mücadelesini fazlasıyla başarılı yürüten Erdoğan’ın pragmatizmi her dönem farklı koşullarda farklı politikalar izleme yetisini ona kazandırmıştı. Ve bu yeti sayesinde dış politikadaki gelişmeleri içeriye aksettirme ve seçmen tabanını bu dönüşümlere ikna etme konusunda da çok sorun yaşamamıştı. İlginçtir ki, son dönemde İsrail ve Rusya ile olan ilişkileri normalleştirme çabaları seçmen tabanına çok daha farklı bir algı mekanizmasıyla iletilmeye çalışılıyor.

Ruşen Çakır dünkü yazısında; aslında Erdoğan’ın Türkiye’sinde son 3-4 yılda İslamcılığın arttığı tezlerinin bu U dönüşleriyle boşa çıktığını ve Erdoğan’ın İslam’ı tek adamlığı için kullandığını belirtmiş.[1] Erdoğan’ın İslam’ı kullanma becerisi noktasında Çakır’a katılsam da, Erdoğan’ın yıllarca çizdiği bu "U" dönüşlerinin özellikle iç politikada dozajı her geçen gün artan İslamlaşma eğilimine ket vuracağı kanaatinde değilim. Bu kanaatimi doğrulayan en önemli delillerde, Erdoğan’ın Ak Trol ordusu içerisinde kendisini İslamcı addeden bazı isimlerin bu "U" dönüşünü içerdeki tabana nasıl pazarladığıydı.

Gazete arşivlerini inceleme meraklılarına güzel bir çalışma sahası önerebilirim. 93’de Akit adıyla kurulan ve 2001’de Anadolu’da Vakit adını alan nam-ı diğer Ak-İt gazetesinin AKP’nin ilk dönemi olan 2002-2007 nüshaları ile şu anki nüshaları arasında yapılacak bir karşılaştırmalı analiz sosyal bilimler adına muazzam bir çalışma olacaktır şüphesiz. İlk dönemde AKP iktidarının Batı yanlısı politikalarına nefret kusan ve AKP’yi Siyonizmin temsilcisi olarak gören bir gazeteden bahsediyoruz. Örneğin 17 Mayıs 2003 tarihli Akit nüshası diyor ki; “… Erdoğan, Rotaryen toplantısına katılan ilk başbakan olma şerefini kazandı. Ali Babacan da masonik bir kuruluş olan Bilderberg toplantısına katıldı''. Bunun gibi nice haberi okuyabilirsiniz basit bir arşiv taramasıyla. Peki bugünkü Akit İsrail ile yapılan anlaşmayı nasıl değerlendirmiş? Öncelikle söylemek gerekir ki gazetenin yazar ve muhabir kadrosunda 2002’den bu yana çok ciddi değişimlerin oluşmadığı ve iskelet kadronun özellikle son dönemde sürekli Erdoğan’ın yanında olduğunu unutmamak gerek. İşte o isimlerden birisi, Serdar Arseven dünkü yazısında diyor ki, “İsrail ve Rusya ile mutabakat kaçınılmazdı, önümüzdeki dönemde de Mısır ile bir noktada buluşulacak''[2]. Bu arada gördüğü her fırsatta Yahudi düşmanlığını gazetede küpürlerinde hissettiren bu zihniyet, İsrail Başbakanı’nın açıklamalarını olumlu bir algıyla verecek noktaya geliyor.

İşte bu dönüşüm Erdoğan’ın İslamcılıktan bir çark edişi olarak yorumlanamaz, tam aksine İslamcıları kendi kişisel otoritesine hapsedip, özellikle içeride oldukça bayağı ve banal bir şahıs İslamcılığını memlekete hükmettirme gayesinden kaynaklanıyor. Üstte bahsettiğimiz trol ordusunda ''Tezcan’lı bir ismin; ''Reis diyorsa bir bildiği vardır, susalım’[3] minvalindeki twitleri ile ''İsrail ilk kez bizden özür diledi’ diyerek algı manipülasyonun dibine vuran aklı kendinden menkul İslamcı Ömer Turan gibi isimlerin, bu "U" dönüşünü İsrail’e karşı zafer kazanmış ümmetin lideri diye pazarlaması herhalde yeterli olacaktır bu durumu anlamak için.

Yüzyıllardır Dünya’nın dört bir yanında birçok ülkede ortaya farklı şekillerde ortaya çıkmış İslamcılık akımının en pespaye ve en banal halini görüyoruz aslında Erdoğan Türkiye’sinde. Peki bundan şikayetçi olan İslamcılar yok mu? Elbette var, son yaşananlardan sonra ''bize ayıp ettiniz kalbimizi kırdınız’[4] minvalinde yarı korkak twit atan Adem Özköse gibi Suriye’de cihatçı severler var. Veya bu gelişmeleri Erdoğan’ın yanındaki babadan oğla nesil Barlasgiller gibi ''devşirme’ isimlerin Erdoğan’ı etkilemesine bağlayan Cemile Bayraktar, Elif Çakır gibilerinin isyanlarını görüyoruz birkaç gündür sosyal medyada.

Elbette bu İslamcıların esas derdinin ''çıkarlarının ve konumlarının’ zedelenmesi olduğu aşikar. Vahim olan ise Türkiye’de İslamcılık akımının artık neredeyse bir kişinin iki dudağının arasından çıkacak laflara mahkum kaldığıdır. Yıllardır ümmet ümmet diye bağıranlar, gerçekten Osmanlıcılık hayalleri olan ve bu hayaller uğruna Türk Dış Politikası’nda fahiş hataları veya temelsiz politikaları yaratan Davutoğlu’nu bile ''İslamcı’ kategorisinin dışına iterek kovalamışlardır. Ümmetin lideri olarak gördükleri Erdoğan, İsrail ve Rusya meselesinde İslamcıların kendisinden nefret ettiği 2002 çizgisine dönmesine rağmen, o gün kendisini kıyasıya eleştiren o İslamcılar, bugün yaşanan bu "U" dönüşlerini zafer diye anlatacak hale düşmüşlerdir.

Elbette bu düşüş, bahse konu trol kadrosundaki kişilerin nemalarına veya çıkarlarına bağlıdır. Lakin kendi adıma kıyasıya eleştirilerimi her daim saklı tuttuğum İslamcılık ideası Türk siyasi hayatında amiyane tabirle hiç bu kadar ayağa düşürülmemişti. Ayrıca, Türkiye’de artan bir İslamcılık yok tezleri eğer yüzyıllardır süre giden İslamcılık pratikleri baz alınarak konuşuyorsak nispeten doğrulanabilir, fakat Türkiye’de ''lider kültü’ne bağlı, oldukça bayağı ve banal bir İslamcılığın her geçen gün memleketin damarlarına nüfuz ettiği yadsınamaz bir gerçekliktir.

Çağlar Ezikoğlu

Aberystwyth Üniversitesi

Uluslararası Siyaset Departmanı

Araştırma Görevlisi ve Doktora Adayı

[1] http://rusencakir.com/Erdoganin-180-derece-donuslerinin-anlami-ve-muhtemel-sonuclari/6280

[2] http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/serdar-arseven/mahallenin-cocuklari-camlari-kiriyor-15562.html

[3] https://twitter.com/fatihtezcan/status/748256219652030465

[4]

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

ABC Kritik Haberleri

100. Yıl törenleri ve Cumhuriyet'i sahiplenme
Merve Dizdar, teşekkür konuşmasında Erdoğan'a övgüler sıraladı, ne olurdu?
Mitingi kalabalık göstermek için hangi hileleri deneyip yakalandılar?
İşte 4 Şubat 2022 tarihli Resmi Gazete'deki karar
Atatürk, İnönü, Özal ve Demirel'in cumhurbaşkanlığı geçerli değil mi?