Hüsnü Mahalli ve bir kurt masalı…
Uğursuz gündem durmadan değişiyor. Üst üste çekilmiş film kareleri gibi günler; yetişemiyoruz ardından….
Beşiktaş katliamı; Hüsnü Mahalli; derken Kayseri Katliamı.
Yazı yazılıp bu sayfalarda yayımlanıncaya dek gündem alt üst oluyor…
Binlerce kilometre uzaktan bakıldığında, sararıp solan bir hasta görünümünde yalnız ve güzel ülkem…
Artık onarlı, yirmişerli ölümlere alıştırılıyoruz; terör, günlük, sıradan bir olaymışçasına kanıksatılmaya çalışılıyor.
Bombaların patlatıldığı günlerde televizyon izlemek gelmiyor içimizden.
Hep aynı kükremeler, derde deva olmayan yavan söylemler.
Dayak yemiş olmanın ezikliği, bezginlik ve yorgun bir ruh haliyle kalkıyoruz yataklarımızdan.
Bir travma hali bu!
Diyalektik kuralının gereği, ufak tefek duraklamalar, geriye dönüşler yaşansa da, toplumsal dinamiğin tekeri hep ileriye doğru gidermiş. Türkiyede, Orta Doğuda insanlık ölüyor; bana ne diyalektiğin kuralından!
Azap içinde tükenen ömürler... İşkenceler gördük, zindanlarda çürüdük. Aç kaldık, susuz kaldık; tütünsüz, uykusuz kaldık. Yılmadan, yıkılmadan bir sevda peşinde koştuk. Sevdamız, avuçlarımızın arasında bir kuş ölüsü; vuslat başka baharlara kaldı…
Nedir bu bizim berhava olmuşluğumuz/ Bir nokta, bir hat kalmışlığımız..
6-9 yaş grubu çocukların eğitildiği bir İsveç okulunda çalışan Türk arkadaşım ağlamaklı geliyor yanıma. Artık bir olağan şüpheli gözüyle bakıyorlarmış ona.. Yıllardır aynı okulda çalışan, sevilen bir dost. Oyun saatlerinde küçücük çocukları kucağına alıp salıncaklara bindiriyor. Parklarda dolaşırken, kız ve erkek çocukların ellerini tutuyor. Evinde televizyon izleyen İsveçli arkadaşı, bir sabah işe geldiğinde, Sizde küçük yaştaki çocuklara tecavüz ediliyormuş; doğru mu? diye soruyor. O günden sonra, küçük çocuklarla ilgilendiğinde, kuşku ile izlenir olmuş arkadaşım. İstediğiniz kadar, Boklu bir keçi, kocaman sürüyü kirletemez! deyin. Dünyanın her yanında olup bitenleri gazetelerinden, televizyonlarından izliyorlar. Dinci vakıf yurtlarındaki cinsel istismarlar karşısında, sana değil, televizyonlarında gördüklerine, gazetelerinde okuduklarına inanacaklar…
***
Anna, küçük yaşlarda İsveçe gelmiş Alman asıllı arkadaşım.Malmö Belediyesinin, İsveçe yeni gelen göçmenlere İsveççe öğretme projesinde birlikte çalıştık.Beni yıllardır tanıyor. Hiç akla gelmeyecek tuhaf sorular sormaya başladı son günlerde. Damdan düşercesine, Ali, sen evlendiğinde kaç yaşındaydın? diye sordu bir defasında. Evlendiğimde kaç yaşımda olduğumu söyledim. Yetinmedi; Evlendiğinde, Türkiyeli eşin kaç yaşındaydı? Anladınız mı şimdi, Annanın beni neden sorguladığını? Sizin ülkenizde, kızlar küçük yaşlarda evlendiriliyormuş. Çocuk gelinler yaygınmış. Hatta, bu yönde yasal düzenlemeler de yapıyormuşsunuz…
İsveçliler, yakında, Sizde ulaşım deve sırtında mı yapılıyor? diye soracaklar; bu soruya ne yanıt vereceğimi bilmiyorum…
***
Adamlar bizim gibi günübirlik yaşamıyor. Tatil planlarını aylar, hatta 1 yıl öncesinden yapıyorlar. Turizm büroları tatil rezervasyonlarına başladı. Yazın tatillerini nerede geçirecekler; şimdiden parasını ödeyip rezervasyon yaptırıyorlar. Günlerdir gözlerim turizm bürolarının vitrinlerinde. Artık, geçmiş yıllardaki gibi, Türkiye, Antalya, Alanya, Fethiye, Marmaris yazmıyorlar. Vitrinleri izlemekle yetinmeyip bazılarına soruyorum. Yaz tatilini Yunanistanda, İspanyada, İtalyada, Taylandda, Kanarya Adalarında, hatta Mısırda geçirmek istersen yerin hazır. Ancak, Türkiye rezervasyonları ölü! Saklamadan söylüyorlar nedenini: Turizm açısından Türkiyede bir belirsizlik var.... Nasıl yorumlarsanız, yorumlayın. Bombalar patlatılmayı sürdürürse, korkarım, turist gelecek! hayalimiz bu yıl da hüsrana uğrayacak. Bombaların patlatıldığı, parklarında hamile kadınların tekmelendiği bir ülkeye kim gelir?
Bırakın yabancı turisti, bizim çocuklarımız dahi tatilde Türkiyeye gitme konusunda isteksiz. Türkiyede akrabaları, arkadaşları var; ama can korkusu hepsinin önünde. İsveçte doğmuşlar. Burası da yarı vatanları sayılır. Türkiye ile bizim kadar güçlü bağlara sahip değiller. Yok öyle, Ben sizin babanızım; ben ne dersem o olur! teraneleri!.. Burası İsveç.. . Buradan başka İsveç yok!
Bizim de kendimize göre az çok bir kültür çevremiz var. İsveçli arkadaşlarım, yıllardır Türkiyedeki gazetelere, haber sitelerine yazı gönderdiğimi biliyorlar. Son günlerde, onların da benimle ilgili endişeleri de var. Türkiyeye gitmekten söz ettiğimde, Yemene gidip de dönmeyecek asker muamelesi yapıyorlar bana. Deli misin sen, uçaktan iner inmez, bileğine takarlar kelepçeyi, anlat derdini Marko Paşaya!... Bizim Marko Paşayı tanımıyorlar; orasını ben uydurdum… Ben, böyle bir işlemi gerektirecek bir şey yazmıyorum demeye utanıyorum. Yüzlerce arkadaşım, o cezaları hak ettikleri için mi içerdeler?
Hele ki, Türkiye ve Orta Doğunun vicdanı Hüsnü Mahalli ile ilgili bir soruyla karşılaşacağımı aklımın ucundan geçirmezdim. İsveçli gazeteci arkadaşım televizyondan görmüş haberi: BBC eski temsilcisi, Orta Doğu uzmanı gazeteci Hüsnü Mahalliyi de tutuklamışlar...
Hüsnü Mahalliyi tanıyor.
Sadece Hüsnü Mahalliyi değil, onunla birlikte vicdanlarımızı da tutukladılar. diyorum.
Neden? diye soruyor.
İsveççe, dilim döndüğünce bir kurt masalı anlatıyorum ona:
Kurt, suyun üst yanında, kuzu aşağıda… Ancak, kurt, kuzuya yemeye karar vermiş. Bir gerekçe uydurması gerek; Sen benim suyumu bulandırdın! diyor. Kuzu, Olur mu, sen suyun üst yanındasın, ben aşağıda; senin suyunu nasıl bulandırırım diyerek kendisini savunmaya çalışıyor.
Faydası yok, kurt, kuzuyu yemeye önceden karar vermiş...
Hüsnü Mahallinin tutuklanmasına neden olan programları internetten bulup yeniden izledim. Bugüne dek çeşitli kişilerce yüzlerce kez yinelenen sözler. Yeni, bilinmeyen bir yanı yok. Konuşmalarda, terör örgütlerine, Suudi Arabistan ve Katar yönetimlerine ağır eleştiriler var. Bence, Hüsnü Mahallinin tutuklanmasının asıl nedeni, Türkiyenin değil; Suudi Arabistan ve Katarın devlet büyükleri
Bayram değil, seyran değil, Katar Şeyhinin Trabzon stadının açılışında ne işi var?
Hüsnü Mahalli, son konuşmalarında, Karadeniz bölgesine yeni 5 Milyon Suudi Arabistan ve Katarlının yerleştireceğini söylüyordu. Şeyh hazretleri, Karadenizde yer beğenmeye gelmiş olmasın. İş büyük desenize!...
***
Bir de, bizim Avrupaya, Kuzey ülkelerine para, pul, mal, mülk için gelmiş kafalarımız var; onları da unutmayalım.
Elin adamı bizim için yanıp tutuşuyor; bizimkilerden tık yok!
Karşılaştığımızda, bana, Sen, bu işlerden anlarsın! diyerek gaz veriyorlar önce...
Ülkedeki demokrasi, özgürlükler, insan hakları, turizm, gazetecilerin tutuklanması umurlarında bile değil...
Türkiyede evleri, bankalarda Euro, Dolar cinsinden paraları var. Duymuşlar ki Türkiyede bazı kişilerin evlerine, banka hesaplarına el konuyor.
İsveçte bin bir emekle para biriktirerek satın aldıkları tapulu evlerine, bankalardaki paralarına bir şey olur mu; tek tasaları bu…
Size bir şey olmaz! diyorum; size bir şey olmaz; çünkü, siz, suyu bulandırmıyor; fincancı katırlarını ürkütmüyorsunuz. diyerek rahatlatmaya çalışıyorum onları…
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.