Nail Gürelinin ardından...
Türkiyede, aktif gazeteciliği noktalayıp, Bab-ı aliden izzet-i ikbâl ile ayrılırken vedalaştığım son kişilerden biri, o güne dek aynı oadada, birlikte çalıştığım Nail Güreli olmuştu. Milliyet gazetesine, Haber Müdürü Koray Düzgören ve Ayda Özlü Çevikin önerileri ve beni Ankaradan tanıyan, Milliyetin başyazarı Altan Öymenin oluruyla girmiştim…
O yıllarda, şapkadan tavşan çıkarılır gibi gazeteci olunmuyordu. Yandaşçılık, birilerinin adamı olarak tepeden inmecilik yoktu. Diğer mesleklerde olduğu gibi, gazetecilikte de usta- çırak ilişkisi geçerliydi. Meslekte yol alabilmek için, polis-adliye muhabirliğinden başlayıp, gazeteciliğin bütün aşamalarından geçmek, en azından on fırın ekmek yemek gerekiyordu. Bizim kuşak yine de şanslı sayılırdı. Birkaç kuşak öncesindeki ağabeylerimiz, usta gazetecilerin ayakkabılarını boyayıp, pazar filelerini taşımakla başlamışlar işe...
Ankara gazeteciliğinin, İstanbul gazeteciliğinden avantajlı bir yanı vardı. Gazeteciler, alaylı ve mektepli olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Mektepliler, basın-yayın yüksek okullarını bitirerek gelen kişilerdi. Alaylılar ise okullu olmayan, çıraklıktan yetişenlerdi. Ben, hem alaylı, hem mektepliydim. Hangi yoldan gelirlerse gelsinler, iki grup da, işe polis- adliye muhabirliğiyle başlıyor, işçi- sendika, diplomasi, ekonomi, siyasi partiler muhabirliğiyle deneyim kazanıyor, uzmanlıklarını parlamento muhabirliğiyle taçlandırıyorlardı. Daktilonun başına oturan genç muhabir, spordan, ekonomiye, askeri konulardan siyasete değin her türlü haberi yazabiliyordu. Bu yüzden, gazetecilik aşamalarını Ankarada tamamlayan gazeteciler, İstanbulda çabucak merdivenleri tırmanıyor, kolaylıkla, haber müdürü ve genel yayın yönetmeni olabiliyorlardı.
Ankarada deneyim kazanmama karşın, ben, o şanslı gazetecilerin arasına girememiştim. Keçinin kuyruğu gibi, ne uzamış, ne kısalmış, hep acar bir muhabir olarak kalmıştım. Milliyet Haber Merkezinde, yazdığım haberler birinci sayfadan giriyordu. Kısa sürede, gazetenin önde muhabirleri arasında yer almıştım. Ancak, benim sevdam başkaydı. Haber yazmak yerine, Yaşar Kemal ve Fikret Otyam gibi, dizi röportajlar hazırlamak istiyordum.12 Eylülden çıkan Güneş gazetesinin Ankara Bürosunda, Haber Müdürümüz Nahit Duru ağabeyin de yönlendirmesiyle hazırladığım röportajlar ses getirmiş,1982 Anayasasını eleştiren Anamla Anayasa Tartışması adlı röportajım, Çağdaş Gazeteciler Derneğinin birincilik ödülünü almıştı. Milliyette, bu röportaj tutkumu ilk keşfedenler, Melih Aşık ve Nail Güreli ağabeylerim olmuştu. Melih Ağabey, beni yanına alarak, Arka Pencere yazılarını düzenleme görevi verdi. Ancak, mizah yanım zayıf olduğu için orada başarılı olamadım. Asıl meramımın bilen Melih Ağabey, beni Nail Güreliye yönlendirdi.
Nail ağabeyle ilk yakın karşılaşmamız o zaman oldu. Haber Merkezinin bir kat altındaki odada, Milliyetin, pazar eki aktüeli hazırlıyorduk. Masalarımız yan yanaydı. Nail ağabeyin masasının önünde sürekli bir tahta sandalye dururdu. Şaka ile karışık sanık sandalyesi diyordum sandalyeye. Hiç boş kalmaz, sürekli üzerinde bir oturanı bulunurdu. İş arayan, çalıştığı basın kuruluşunda şefine kızan, soluğu Nail ağabeyin yanında alıyordu. Cemiyet ve Türkiye Gazeteciler Sendikasının büro çalışanları da, içinden çıkamadıkları çetrefil işleri ona getiriyorlardı. Nail ağabey, bir yandan onlara laf yetiştiriyor,bir yandan telefonları yanıtlıyor,o arada da aktüele yazı hazırlıyordu.
Az konuşan, yüksek kahkahaları olmayan, işini sessiz, sakin yapan bir gazeteciydi Nail ağabey. Hep haber peşinden koşardı, muhabir ruhunu hiç yitirmedi. Bir sabah büroya geldiğimde, foto muhabiri arkadaşımı, omzunda fotoğraf makineleriyle beni beklerken buldum. Kapıdan girer girmez, Nail ağabey, fazla açıklama yapmadan, Aşağıda araba hazır. Önce Kazlıçeşmeye gidin, orada zor koşullarda çalışan deri işçilerini fotoğraflayın; sonra da Çorluya geçin... Senden deri işçilerinin çalışma koşullarıyla ilgili esaslı bir röportaj bekliyorum! dedi. İyi iş çıktı, ancak biraz isteksizce gittim o işe. Ben, Anadoluya gitmeye, dağları, çayırları, bayırları yazmaya hevesliydim. O günlerde, Deri İşçileri Sendikasının grev hazırlıkları vardı ve Nail ağabeyin sendikacılığa önem veren bir örgütçü olduğunu unutmuştum.
Bir gün, aktüelin yeni sayısına girecek yazıları hazırlamak için toplandığımızda,kendi kendime bu hafta ne yazsam diye söylenirken, Nail Ağabey, gülümseyerek, Teyzeni yaz! dedi. O da nereden çıktı, Nail ağabeyin benimle alay ettiğini sandım. Teyzeni yaz! diyerek yineledi… Bir yerlerden, Aşık Nesiminin eşi Dilber Ananın yeğeni olduğumu öğrenmişti. Dllber teyzemin, Aşık Nesimi ile dillere destan bir evlilik hikayesi vardı. Israrla o konuyu yazmamı istedi. Böyle kişisel bir yazıyı yazmak istemediğimi söyledim. Başka bir arkadaşla gittik, röportajın hazırlanmasında yardımcı oldum, Anam, anam, elleri kınalı anam! başlıklı röportaj, arkadaşımın imzasıyla yayımlandı.
1987 yılının sonunda, İsveçe gitmeye karar verdiğimde, Nail ağabeyin ne düşündüğünü anlamak istedim. Hiç yorum yapmadı. Sadece bir kez, Orada ne yapacaksın? diye sordu. İsveçe uğurlarken, Oralarda kalemini köreltme; yaz, gönder, yayımlayalım! dedi.
aktüele İsveçten gönderdiğim son yazım,İsveçteki bizim sınıf başlığını taşıyordu. Devam etmeye başladığım İsveççe dil okulunda, dünyanın çeşitli ülkelerinden gelmiş sınıf arkadaşlarımı anlatıyordum. Sonraki yıllarda, araya yaşam gailesi girdi, iletişimimiz koptu. İsveçe yerleştikten sonra,Türkiyeye gittiğimde, ilk ziyaret ettiğim kişiler Melih ve Nail ağabeyler oldu… Nail ağabeyi, yine önündeki kağıtlara kapanmış,çalışırken buldum. Hal hatır sorgusundan sonra, yine örgütçülüğünü anımsadı, Yarın Cemiyetin genel kurulu var, gel, oyunu kullan! dedi. Oy kullanmaya gittiğimde, Nail Ağabeyin listesinde, sağcı gazetelerde çalışan bazı gazetecilerin adları da vardı. Meslektaşlar arasında ayırım yapmamak için onları da listesine almıştı. Oy kullanacağım sırada, niyetimi anladı, yanıma gelerek, Biz, bu arkadaşlarla birlikte yola çıktık, listeyi değiştirme! dedi. Sözünü dinledim, listeye dokunmadan oyumu kullandım.
Sevgili Nail Ağabeyi de yıldızlara, çok sevdiği dostlarının yanına yolcu ettik.
Eminim, rahat duramaz; oradakileri de örgütlemeye başlar.
Kimi, kime karşı örgütler; bilemem…
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.