Yazık oldu yarınlara..
AKPnin 2002de, iktidara geldiği ilk günlerde herkeste bir şaşkınlık ve merak vardı.
Türkiye gibi aydınlanma yolunda önemli ilerlemeler kaydetmiş bir ülkede , İslâmi eğilimli bir parti, seçimle ilk kez tek başına iktidara gelmişti.
Kimdi bunlar, ne yapacaklardı?
Recep Tayyip Erdoğan, İstanbulun eski belediye başkanı ve Necmettin Erbakanın partisinde yenilikçiolarak biliniyordu.
İlk gün söylemlerine bakılırsa, demokrasi sahnesine yenilikçi bir anlayışla çıkacaktı.
Ancak, bu yenilikçiliğin sınırları nerede başlayıp , nerede biitiyordu; bilinmiyordu.
Söylemlerine bakılırsa, İslam dininin demokrasi ile örtüştüğünü, İslam ülkelerinin de demokrasinin mümkün olduğunu yedi düvele kanıtlayacaklardı.
İslâm dinini, içine düştüğü kısır döngüden kurtaracaklardı.
Recep Tayyip Erdoğanın hedefi, ikinci bir Mustaf Kemal olmaktı.
Bu da öyle hamasi söylemlerle, imam hatip okullarının sayısını artırmakla, eğitimi dinselleştirmekle olmuyordu.
İkinci bir Mustafa Kemal olmak, İslâm dinini demokrasiyle buluşturmakla mümkündü.
Recep Tayyip Erdoğanın, ilk günlerde bunu gerçekleştirme şansı vardı.
Körfez ülkelerindeki dinci, gerici rejimlere benzeyerek değil, İslâmı demokrasiyle örtüştürerek başaracaktı bunu.
Erdoğan, iktidarının daha ilk günlerinde, Milletvekili lojmanlarını boşaltın; makam arabalarından inin! dediğinde; ben, Tamam, işte budur! dedim...
Hazreti Ömerin adaletini gerçekleştirmek için somut adımlar atılıyordu.
Öyle, milletvekili lojmanlarında, köşklerde, saraylarda keyif çatma günleri gerilerde kalıyordu.
Tabana kuvvet!
İnin makam arabalarından, yürüyün, halkın arasına karışın.
Elin başbakanları bile işe bisikletle gelip gidiyor.
Siz, analarınızdan makam araçlarıyla mı doğdunuz?
Bedava oturulan lojmanlarda mı büyüdünüz.
Devlette, Hazreti Ömerin adaleti uygulanacak, duyduk, duymadık demeyin!...
Devletin işlerini yaparken devletin mumu yakılacak; özel işlerinizde kendi mumunuz.
Millet de, Bir mumdur, iki mumdur! diyerek bayram edecekti.
Komşusu açken tok yatan bizden olmayacaktı.
İşçinin hakkı, daha alın teri soğumadan ödenecekti.
Oh be! dedim.
Böylece, bizim de yıllardır hançeremizi yırtarcasına mücadele ederek getirmeye çalıştığımız sosyalizm de kendiliğinden gerçekleşecekti.
İslamiymiş, mislamiymiş; olsun, fakir, fukara gurabanın yüzü gülsün de...
Ilımlı İslâm düşüncesi de bu beklentiye göre şekillendirilmişti.
Türkiyede, Batı değerleriyle uyumlu bir Ilımlı İslâm uygulanacak.
Çağdaşlaşma ve, modernleşmeyle bağlarımızı koparmadan muassır medeniyet ülkeleri arasındaki yerimizi alacağız.
Mustafa Kemalin kurduğu modern Türkiye Cumhuriyeti, nasıl diğer İslam ülkelerine örnek olduysa, Recep Tayyip Erdoğanın Ilımlı İslamı da Müslüman ülkelerin önünde bir çığır açacaktı.
Müslüman ülkeleri, Erdoğanın uygulamalarını çrnek alacaklar.
İslâm liderliği de böyle elde edilecekti...
***
Sabahleyin kalktım,
Uykulu gözlerle aynanın önünde durdum.
Vatan Benim dizisindeki Halit Ergençten farklı bir söylemle:
Olmadı , olmadı! dedim, kendi kendime…
Bunlar, iktidara geldikleri gün ne dedilerse, tam tersini yaptılar.
Hazreti Ömerin adaleti yerini bir yağma düzenine bıraktı.
Milletvekili lojmanları yerini saraylara bıraktı.
Makam rabalarının yerini her biri milyonlarca Dolar değerindeki i özel uçaklar aldı.
Deryalarda, Başbakanın gemileriyle, Cumhurbaşkanının gemicikleri yarışır hale geldi.
Yetim hakkı yendi, yetim çocukları vakıf evlerinde cinsel istismara uğradı.
Grev ve işçi hakları Ecevitten bir nostalji olarak kaldı.
***
Batı ve Hristiyan alemi, açmazlarını dinde rönesans ve reform yaparak aşmıştı.
Giyotinde kelle uçuran barbar bir dinden laiklik anlayışına böyle ulaştılar.
AKPnin de iktidara geldiği ilk günlerde böyle bir şansı vardı.
Erdoğan, İslam ülkeleri arasında sözü dinlenen bir liderdi.
Körfezdeki vehabi yönetimlerine benzemeye çalışmak yerine, dinde yenilikçilik yolunu seçebilirdi.
AKP bunu başarabilirdi.
Recep Tayyip Erdoğan bunu başarabilirdi.
İslâm, bağnazların elinden kurtarılıp Batılı değerlerle, demokrasiyle buluşturulabilirdi.
Olmadı, olmadı!
Neden olmadı?
Baştan beri içine düştüğümüz bir yanılgı vardı:
Böyle bir yapıdan, böyle insanlardan Atatürkçü bir irade beklemek eşyanın tabiatına aykırıydı.
AKP ve Erdoğan,
Mustafa Kemal hareketi gibi bağımsız bir güç değildi.
Bir proje partisinden Mustafa Kemal devrimlerini beklemek saflığın ötesinde bir ahmaklık olurdu.
İslam diniyle demokrasinin bağdaşmayacağını kafamıza vura vura öğrettiler bize.
İslâm dininden miras olarak geriye kan ve gözyaşı kaldı.
Yeniden cahiliye devrinin boğazlaşma günlerine dönüldü.
Yazık oldu yarınlara..
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.