Dr.Noyan Umruk
Dr.Noyan Umruk - Büyük ve önemli kentlerimizde 'Artık bilinç' tezi doğrulandı

Büyük ve önemli kentlerimizde 'Artık bilinç' tezi doğrulandı

Rudolf  BAHRO, bir Dogu Alman entelektüel, aktivist. 1950'lerde Komünist Parti'ye üye oldu. 1968 Prag Baharı, komünizm'e olan inancını ciddi biçimde sarstı. 70'lerde muhalif kimliği ile geliştirdiği alternatif-demokratik sosyalizm yaklaşımı, “Artık Bilinç” teziyle tanındı. 1977'de "Doğu Avrupa'da Alternatif" kitabını yayınlayınca şimşekleri üstüne çekip, devleti karşısında buldu; Batı Almanya'ya sürüldü. Batı Almanya'da Yeşiller hareketine katıldı ve önde gelen isimlerinden biri oldu.

Bahroya(2) göre, “Artık-Bilinç, toplumsal değişimin belirleyici etmenidir.”… “Artık-bilinç, hiyerarşik bilgiye bağlı olmayan bağımsız sosyo-psikolojik enerjinin büyüyen niceliğidir. Çağımızda toplumların, zorunlu resmi paradigma çerçevesinde empoze edilen sınıflı koşullar içerisinde bile tamamen tükenmemesi, insani erdemlerden yana olması, uzun bir zaman süreci sonunda da olsa tepkilerin kitleselleşerek büyümesi belirgin bir insan özelliğidir”.

Demek ki bu tezin çerçevesi şöyle:

*Öncelikle resmi paradigmayı, topluma ya da toplumun önemli bir kesimine zorla kabullendirme doğrultusunda ağır, yoğun ve sistemli bir baskı mekanizması olacak…

*Bu baskı mekanizmasına karşı tepkiler zaman süreci içerisinde kitleselleşerek büyüyecek…

*Bu durum baskıyla zorlanan resmi paradigmayı aşan bir değişimin öncüsü olacak…

Gelin bu önermeleri, özünde ülkenin kaderini irade-i seniyye’ye(1) emanet etmişken, hayati bir yerel seçim süreci yaşayan ülkemize uygulayalım.

Resmi paradigma topluma zorla baskı ve korku ile nasıl benimsetildi…

Hangi aygıtlar, bu iş için ilk akla gelenler… Medya ve yargı değil mi? Bunlar da yetmezse kaba kuvvet…

Medya:

*Önce, medya ya kamu kaynaklarından da sağlanan finans desteği ile sahibinin sesi haline getirildi, ya da  çeşitli biçimlerde susturuldu… “İleri demokrasiye gidilirken” gürültü patırtı çıkarılmasın diye… Yandaşlar ve candaşlar bile, hele bir yanlış(!) yapmaya görsünler… Örnek mi yüzlerce gazeteci, akademisyen, aydın içeride ya da işlerinden çıkarılmış…

*Böylece zaten zayıf olan toplumsal bellek iyice çökertilmeye çalışıldı… Toplumun bir bölümü, adeta orkestra şefinin sopasından gözünü ayıramayan bir koronun algı bombardımanı altında, diğer bir bölümü korku iklimi içinde yaşatıldı…

*Nazar boncuğu olarak, demokratik ve objektif muhalefet yapabilen 3-5 gazete ve TV kanalı kalmış durumda…

 Yargı:

*İçine bayat balık yemleri serpiştirilmiş bir referandumla, bütünüyle siyasal iktidara bağımlı hale getirilmiş, ama bu da yeterli görülmeyip, daha da bağımlı hale getirilen bir yargı…

*”İleri demokrasi”ye göre düzenlenen pardon “dizayn edilen” yüksek yargı organları…

*Durmadan yerleri değiştirilen, baskı altındaki binlerce yargı mensubu…

*Görevden alınan ya da istifa eden, bağımsız davranmaya çalışan yargıçlar, savcılar…

*Bir kısmı “ucu bize de dokunur” endişesiyle bir türlü sonuçlandırılmayan, hatta iddianameleri bile hazırlanamayan, tutukluluğun yargısız infaza dönüştüğü davalar…

*İmzasız ihbarlar, karakolda doğru söyleyip, mahkemede şaşıran gizli tanıklar…

*Israrla sürdürülen cehennemi kısır döngü ve sürek avı…

Sonuç , YÖK’leştirilmiş, kendi mensuplarının kuyusunu kazan üniversiteler ve kuzuların sessizliği içindeki bilim dünyası…

Eş, akraba, dost ve de akraba-i tarikat muhabbeti içerisinde bir bürokrasi…

Sendikalı çalışan sayısı 3-4 milyondan 700-800 bin’e düşürülmüş sendikalar ve koca koca kitle örgütlerinin üzerine sanki ölü toprağı serilmeye, acımasız ve orantısız kaba kuvvet kullanımıyla da iyice örgütsüzleştirilmeye ve belleği iğdiş edilmeye çalışılan bir toplum…

Bu durumda bir yazarın vurguladığı gibi “O.K. Musti Türkiye Tamam”(3) mıydı?

Yoksa Bahro’ nun, önerdiği gibi, bunu söyleyebilmek için vakit henüz çok erken miydi?

Sonuç:

31 Mart Yerel seçimlerinin sonuçları, görece sanayileşmiş, gelişmiş, aydınlanmadan nasibini almış büyük ve önemli kentlerimizde ülkenin içinde bulunduğu sosyo-ekonomik krize duyulan tepkilerin de etkisiyle Bahro’nun “Artık Bilinç” kuramının çalıştığı ve doğrulandığını gösteriyor…

Dileriz, kuramın sınanmış geçerliliği etkin bir aydınlanma süreci yaşanarak Karadeniz’de devam eder ve İç Anadolu’ya da yayılır…

Kıssadan hisse: Bu rüzgara karşı tükürenin, tükürüğü üzerine sıçrar…

(1)İrade-i seniyye: Sultanın, bir işin yapılması veya yapılmaması hakkında verdiği emir. İrade önceleri şifahi, yani ağızdan emir vermek,  yahut kendi el yazısı ile yazmak suretiyle verilirdi. Sonradan iradeler mabeyn baş katibinin imzasını taşıyan yazılı kağıtla bildirilmeye başlanmıştı.

(2) Rudolf Bahro, Doğu Avrupa’da Alternatif, Birikim 42-43-44 Ağustos Eylül Ekim 1978, çev. M. İlker, s. 45-46

(3)Alev Alatlı; O.K. Musti, Türkiye Tamamdır, Boyut Yayınları, 1996

Toplam 1123 defa okunmuştur.

Dr.Noyan Umruk diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.