Bir gazeteci görevde saldırıya uğrarsa iş kazasıdır
Dünden beri Barcelona ve Türk milli takımı futbolcusu Arda Turanın Gazeteci Bilal Meşeye uçakta sözlü ve cismane saldırısı tüm yazılı ve görsel basında manşet, hatta sür manşet haber oldu. Benzer konularda daha önce yaşandığı gibi toplum bu olay karşısında da hemen ikiye bölündü.
Ardayı kınayan ve mesleki dayanışma gösteren gazeteciler bir yanda, Ardayı haklı bulan kimi gazeteciler ve sportif çevreler bir yanda kümelendiler. Bu sabah ana akım medya filan gibi isimlerle anılan basın organlarında ilk tartışma konusu bu olay oldu. Öyle ki zeytinliklerimize ilişkin katliam girişimi bu haberin gölgesinde kaldı. ( acaba Arda gündemi değiştirmek için mi böyle bir zamanlama yaptı diyesi bile geliyor insanın.)
Şimdi ben bu olayın doğruluğunu, yanlışlığını Ardanın haklılığını, haksızlığını tartışarak kamuoyunu meşgul etmek niyetinde değilim. Ancak bu konuda genel düşüncelerimi kısaca ifade etmeliyim. Ardanın Bilal Meşeye saldırısına neden olarak gösterilen Meşenin yaptığı yalan haber ya da yazı imiş. Bu yalan haber sonucunda genç futbolcunun ailesine ve şerefine halel gelmiş.
Bu iddianın doğru olduğunu kabul edelim. Bu ülkede benzer o kadar çok haber ve yazı ile karşılaşıyoruz ki bu yazıları yazanları her bulduğumuz yerde infaz mı edelim, Hukuk ne için var? Ülkemizde özellikle de şu dönem de en çok haklarında dava açılan, yargılanan kişiler gazeteciler değil mi?
Arda bir avukat aracılığı ile hakkını hukuk yoluyla aramak yerine niçin böyle kabul edilemez bir davranışa kalkıştı doğrusu anlayabilmek pek kolay değil. Ancak gerekçe ne olursa olsun böyle bir saldırıyı hiçbir gerekçeyle kabul edebilmemiz mümkün değil.
Kaldı ki Ardanın Bilal Meşe üzerinden aslında Federasyon başkanına ve Milli takımlar teknik direktörüne gönderme yaptığı da açık bir biçimde ifade ediliyor. Bu durumda görünen O ki bu futbolcu geçmişte prim konusunda yapılan haberleri içine sindirememiş ve birikimini gücü yettiği 61 yaşındaki Bilal Meşeye boşaltmış. Sonrasında yaptığı basın açıklamasında pişman olmadığını ve kendisini tüy gibi hafif hissettiğini beyan etmişti zaten.
Şimdi konunun bu yanını ilgililerine bırakarak bizim cephemizden yani çalışma yaşamı cephesinden olayı değerlendirecek olursak; Her şeyden önce bir çalışanın görevi başında iken böyle bir saldırıya uğraması iş kazasıdır. Gerçekten de gerek İş kanunu, gerekse Sosyal Güvenlik kanunu bakımından iş kazasının tanımı ilgili yasalarda açık bir biçimde ifade edilmektedir. Buna göre SGK yasası bakımından iş kazası;
13.madde:
Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle, Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özre uğratan olaydır.
Görülebileceği gibi burada gazeteci görevli olduğu sırada meydana gelen bu olay neticesinde bir zarara uğramıştır. Ve olay açık bir biçimde iş kazasıdır. Şayet olay daha vahim boyutlara ulaşıp ta gazetecinin yaralanması ile sonuçlansa idi SGK kendisine her türlü tedavi ve yardımı İş kazaları ve meslek hastalıkları kolundan yapacaktı.
Ancak bu durumda sigortalının yaralanmasına sebep olan bir 3. Şahıs söz konusu ise kurum yaptığı tüm giderleri bu kişiye rücu edecekti. Yani Bilal Meşenin bu olay neticesinde Ardaya açacağı dava bir yana SGK da Ardaya sebep olduğu bu olaydan dolayı Kurumun uğradığı zarardan sorumlu tutabilecek ve kendisine rücu davası açabilecekti.
Ne diyelim dileriz ki böyle tatsız hadiseler bir kez daha yaşanmaz ve yazı konusu da olmaz diyerek yazımızı tamamlayalım.
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.