
İtalya’da Starbucks
İtalya’da Starbucks olmaması birkaç sene öncesine kadar bir realite olup, pek çok Türkün ve başka milletten insanın ilgisini çeken otantik bir durumdu. Peki neden yoktu bu ‘kahve cennetinde’ Starbucks? Ortada efsaneler dolaşıyordu. Vatan-millet sevdalısı bir iş adamının bu ‘emperyalist’ firmanın İtalya’daki haklarını satın alarak tek bir dükkan bile açtırmama fedakârlığını gösterdiğine dair bir rivayet bile vardı. Ama ne böyle bir adam vardı, ne de İtalya’da Starbucks olmaması ebediyete kadar sürecek bir durumdu. En sonunda yarımadanın dünyaya açılan penceresi Milano’da birkaç Starbucks açıldı ve buradaki hücreden kademe kademe çizmenin her tarafına yayılmaya başladı.
Yine de İtalya’da her köşe başında bir Starbucks görmek, Amerika, Fransa ve Türkiye’nin aksine ‘henüz’ mümkün değil. Bu durumun hem İtalya’da memnun ettiği, hem de dünyanın geri kalanında İtalyanlara bu yüzden gıpta eden insanlar mevcut. Bu gıptanın ardında gelenekçi/muhafazakâr motivasyonlar olabileceği gibi, solcu/emekçi motivasyonlar da olabiliyor. İlk grup ‘yerel’ veya ‘milli’ kültürün korunması açısından Starbucks’sızlığı bir kazanım olarak görürken, ikinci grup, ekmeğinin peşindeki ‘küçük esnaf’ olan yerel kafelerin ‘Amerikan emperyalizmi’ tarafından fethedilemiyor olmasından memnuniyet duyuyor. Yani birbirinden en uzak görünen siyasi-ideolojik çizgiler, konu Starbucks (veya Celal Şengör) olunca, pekâlâ aynı cephede kendilerini bulabiliyorlar.
İleride İtalya’nın da bu global müessesinin gücü karşısında düşüp düşmeyeceği muamma olsa da, ben biraz bu müessesinin neden ‘işlemediğini’, belki de bu nedenle henüz yaygınlaşamamış olduğunu düşünmek, bu konudaki fikirlerimi söylemek istiyorum. Öncelikle İtalya’da yaşadığım üç senede Starbucks’a üçü Milano, biri Torino, biri de Padova’da olmak üzere sadece beş kere gittim. Belki ben de gelenekçilikle solculuk arasında bir yerlerde debelenen, kendine kimlik arayan bir postmodern dünya insanıyımdır. Ama tabii iş benimle bitmiyor. Diğer İtalyanlar ve turistlerin, uluslararası öğrencilerin de neden en azından Padova’daki Starbucks’a iltifat etmediğini açıklığa kavuşturmak gerekiyor.
Ancak kendileriyle ‘neden Starbucks’a gitmiyorsunuz?’ röportajı yapacak zaman bulamadığımdan, kendi tecrübemle devam edeyim. Padova’daki Starbucks’a gitme nedenim, her zaman gittiğim kütüphanede yer bulamamamdı. Kütüphanenin yakınlarında en az on tane kafe/bar olmasına rağmen biraz daha yürüyüp Starbucks’a gitme nedenim ise, yerel kahvehanelerde bilgisayar çıkarıp kulaklık takarak ‘ders çalışan’ öğrencilerin, mekânın ortasına büyük abdestini yapmaktan çok da farklı olmayan bir muameleye maruz bırakılıyor olmasıydı. Yani İtalyanların önyargı ve inatları, beni Amerikan emperyalizminin kalesine sığınmaya mecbur etmişti. Neticede Starbucks, bir kahveyle beş saat oturulan, bitirme ödevi veya teziyle uğraşan öğrencilerin en yakın dostu değil miydi?
Ama beklediğimi bulamadım. Türkiye’de bana kucak açan o dost, burada vaktimi ve paramı çalan bir kösteğe dönüştü. Önce kahve, kruvasan ve su karşılığında beş euro’mu aldı. İşimi burada bitireceğim düşünülürse makul bir koltuk ve masa kirası olarak düşündüm bunu. Ama kruvasanı yiyip bilgisayarı açınca ne göreyim? Telefon bağlantısıyla internete giremiyorum, çünkü ‘içeride çekmiyor.’ Keyfim daha kaçamadan Starbucks ücretsiz wifi işaretini gördüm ve umutlarım yeniden alevlendi. Benden neredeyse doğduğum hastaneye kadar bilgi alan bağlanma sistemi, mail adresime yollamayı vaat ettiği kodu yollamıyordu. Yollasa da ben göremiyordum çünkü telefonum çekmiyordu. Wifi’a bağlanmalıydım ki mail’i görebileyim, ama kodu girmeden bağlanamıyordum. İçine düştüğüm bu çemberde debelenmekten vazgeçip epey rahatsız bir kütüphanede kendime yer ayırttım ve bu yazıyı da orada yazdım.
Neticede Starbucks, zaruretten kendisine sığınan kimsesizlerin kimsesi olma görevini yerine getiremediğinden defterden silinirken, asık suratlı bir kahveci bile, en azından asık suratının kattığı otantiklik sebebiyle hâlen kendine kredi bulabiliyor. Belki İtalya’da Starbucks’ın tutmama sebebi tam da budur. Yaşasın küçük esnaf, kahrolsun emperyalizm! Daha da Davos’a gelmem.
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.