Pamir Şen
Pamir Şen - Yazar

McDonald’sta dogum günü kutlayan son çocuklar

Ne kadar büyüdüğümüz tartışmalı olsa da, biz küçükken McDonald’s çocukların doğum günlerini kutlamak için tartışmasız en uygun mekanlardan biriydi. Bu bakımdan, biz istisnalar bir kenara, ana akım çocuk büyütmenin “zararlı yiyecekler” ile çok da derdi olmadığı bir zamanda büyüdük.

Elbette her nesil, öncekinin sahip olmadığı belirli ayrıcalıklara sahip ve bağlantılı olarak belirli kısıtlamalara tabi olarak büyür. Mesela 60'ların başında doğan bir çocuk, sokakta rahatça top oynayabilirdi, ama komşunun camını kırması halinde aile büyüklerinden (çekirdek veya geniş) bir-iki tokat yemesi vakayı adiyedendi. Sonraki nesilde bu (genel olarak) kabul edilemez oldu, ama o çocuk da zaten o saatten sonra ancak kendi evinin camını kırabileceğinden, zararı harice değil dahile oluyordu. Öyle bir durumda da çocuğu psikoloğa götürmek yerinde olurdu. Zira komşunun camını kırmak haylazlıktı, ve o tokadı atan da muhtemelen vaktiyle kendisi de aynısını yapmış, aynı tokadı yemiş olduğundan, meseleye daha soğukkanlı yaklaşabiliyordu.

XXI. yüzyılın başında çocuk büyütmeye kalkan ebeveyn ise kendi çocukluğunda yaşamadığı dertlerle baş etmek zorunda. Amerika’da ve Batı Avrupa’da daha 60'larda başlayan sosyal ve kültürel değişim, bize gümrükte biraz bekledikten sonra 80'lerde ve 90'larda, gayet hızlı girdi. Pek çok "yeni" mesele aniden baş etmek zorunda kalınca ambale olan toplum bu yeni dünyaya hem uyumlu hem de onun aşırı uçlarından olabildiğince korunmuş "normal" çocuklar yetiştirmek için yarışan ebeveynlerle dolu. Örneğin, kentli orta sınıftan ortalama bir aile, muhtemelen çocuğunun insan haklarına saygılı, kadın-erkek eşitliğine inanan, ayrımcı fikirlerden uzak bir hayat yaşamasını isteyecektir. Ancak çocuk bu konularda fazla hassas, hatta aktivizme meyilli olursa, aile bu sefer onun istikbalinden endişe etmeye başlayabilir.

"Normal" insan, yaşadığı toplumun beklentileriyle kendi amaçlarını ve ideallerini dengeleyen insandır diyebiliriz. Ama eskiden bu beklentiler ve "kabul edilebilir" ideallerin sınırları değişmez olmasa da daha yavaş değişirdi. Oysa son elli yılda hem sosyal normlar hem de teknolojik imkanlar öylesine hızlı bir değişim yarattı ki, ebeveynler bir kenara, birkaç yaş büyük abi/ablaların bile çocukları/ergenleri/gençleri anlaması zorlaşıyor. Üstelik onların "ne olmasını" istediklerini kendileri de kestiremeyebiliyorlar. Zira kendi zamanlarının normalini dikte etmeye kalkışmanın mantıksız olduğu açık. Peki inandıkları birtakım değerleri dikte etmeyeceklerse neyi dikte edecekler? Çocuğu tabiri caizse "çayıra salmış" olmayacaklar mı? Tersine, çocuğu kendi inanmadıkları değerlerle sırf zamanın ruhu bu diye donatmaya çalışırlarsa, bu sefer çocuk bir noktada ortadaki çelişkiyi görmeyecek mi?

Bu sorular günümüz insanının kafasını meşgul ederken, çocukluğunu asrın ilk on yılında -ve bu tartışmalardan görece azade- yaşamış olan benim neslim, yavaş yavaş kendi nostalji elementlerini oluşturmaya başlıyor. Ben çocukken "90'lar Türkçe pop" bir nostalji nesnesi değildi. Artık öyle. Hatta o nostalji 2000'lerin başına taşıyor. Tasolar, Beybladeler, Yu-Gi-Oh! kartları arşiv malzemesine dönüşüyor. İnsanlar göz göre göre Titanic’e, Gladiator’e "eski film" diyorlar. Jetix’te izlenen çizgi filmlere bakıp "hey gidi günler!" demeye başladık. Şekeri meyveden, tuzu denizden (biraz abarttım evet) edinmesi beklenen çocukların pek çoğunun McDonald’s gibi yerlerde mum üfleyebileceğini sanmıyorum. O nedenle Birol Güven ileride 2000'ler diye bir dizi yapacak olursa -reklam olmasın diye - "fast foodcuda doğum günü kutlayan son çocukların hikayesi" alt başlığıyla tanıtabilir.

Toplam 5829 defa okunmuştur.

Pamir Şen diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.