Prof. Dr. Sait Yılmaz
Prof. Dr. Sait Yılmaz - Yazar

Köşeye sıkışan sadece ABD ve Trump değil, tüm dünya...

Prof. Dr. Sait Yılmaz

ABD, ne demokrasi ne özgürlükler, kuruluşundan beri her şeyden önce zengin bir sınıfın çıkarlarını kollamak için oluşturulmuş bir siyasi sisteme (Plutokrasi) sahiptir.Hangi partiden olduğunuzun önemi yoktur.ABD’yi yöneten derin devlet askeri-istihbarat kompleksi olarak gösterilse de onlar küresel sermayenin yani Yahudi parasının memurlarıdır.

Trump’ın ne istediği önemli değildir, yapması gerekeni yapar. ABD başkanları, seçilmiş kongre üyelerinin önemli bir kısmı, arkasında Yahudilerin olduğu silah sanayi, büyük şirketler, bankerler ve medya tarafından satın alınmıştır ve Trump, bundan istisna değildir. Son yıllarda ABD dış politikası için derin devlet içinde yaşanan çekişme İsrail’in öne almak istediği İran senaryosuna ilişkindir. Bir grup, İran senaryosunun öne çekilmesini isterken, diğer grup önceliğin Çin olduğunu iddia ediyor. Her iki grupta ABD halkının değil, küresel sermayenin çıkarları için çalışıyor. Trump, iki tarafı da idare ediyor ve bazen diğer taraf için geri adım atsa da İsrail’i memnun edecek tüm hukuksuz kararları alabiliyor. Neler olduğu ile ilgiliönce Trump’ın durumu ile başlayalım, sonra yeni Orta Doğu Barış Planı ve diğer gelişmeleriaçıklayalım.

Trump, zor durumda..

ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi 24 Eylül 2019'da "ABD'nin ulusal güvenliğine zarar verdiği" ve "Başkanlık yeminine ihanet ettiği" gerekçesiyle Trump'a yönelik azil soruşturması başlatıldığını açıklamıştı. Temsilciler Meclisi Genel Kurulunda 18 Aralık'ta yapılan oylamada suçlamalar kabul edildi. Halen Trump, ABD Senatosunda yargılanmaya devam ediyor ve yeni tanıkların çağrılması tartışılıyor. Cumhuriyetçi Trump son üç yılda, Demokrat Parti’nin en şeytan kesimleri ile ittifak halindeki ABD askeri ve istihbarat aygıtının yönettiği derin devletin şantajı altında. Kasım Süleymani’nin katli için verilen emir gibi İsrail’e Kudüs’ü veren karar da İsrail’in baskısı ile geldi. Trump, ABD askerlerini çıkarmak isteyen Irak’ı yaptırımlarla tehdit etti. Trump’ın densizliği ve tutarsızlığı ABD’de olduğu kadar dünyada da uluslararası ilişkilerin ahlaki sınırları konusunda yeni bir tartışma başlattı. Gazinocu Trump’ın devlet yönetimi anlayışı; ırkçılık, yabancı düşmanlığı, patalojik yalancılık, aptalca tehdit etme, şantaj yapma ve twitter ile haberleşme gibi özelliklere sahip. CIA Direktörünün arkasında olduğu askeri-istihbarat kompleksinin çeşitli katmanları var. Önce Trump’ı Rusya ile gizli ilişkileri üzerinden vurmaya çalıştılar (Russiangate) ancak iki yıl süren uğraşıdan sonuç alamayınca Ukrayna ile ilgili telefon görüşmeleri skandalına sarıldılar. Trump’ınUkrayna devlet başkanıile yaptığı telefon görüşmesinde başkanlık seçimlerindeki rakibi Joe Biden’e yönelik komplo teklifi skandalı (Ukraniangate) üzerine odaklanmış durumdalar.

Derin devlet, Trump’ı devirmese de onun dış politikada hareket alanını istediği gibi yönlendiriyor yani siyasi ve askeri seçenekleri üzerinde belirleyici olmaya devam ediyor. Bir zamanlar Bizans İmparatoru Konstantin’in yaptığı gibi “Onlarla savaşmak yerine onlara katılmak” stratejisini seçti. Yani derin devlete uymayı öğrendi. Derin devletin ve Wall Street’in Trump’ı etkilemede daha doğrusu ayar vermede içeriden iki adamı var.

"Trump’ın bir zamanlar eski gözdelerinden John Bolton,"" en büyük İran düşmanı ama aptal ve tehlikeli olarak görülüyor.

Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ise derin devletin neo-con fraksiyonu ile birlikte Kasım Süleymani’nin öldürülmesini isteyenlerin başında geliyor. Bunlara başkan yardımcısı Pence de eklenmeli. Özetle Trump-Pompeo-Pence üçlüsü ABD’yi yöneten cinayet mekanizmasının önünde oturuyor. Amerikalı Yahudi zenginlerin arkasında olduğu İsrail yanlısı Demokrasilerin Savunulması Vakfı (FDD), Bolton’u harekete geçirdi ve İran koalisyonuna gönülsüz olan İngiltere tehdit edildi. Her şeye rağmen İran senaryosu İsrail’in istediği hızda gelişmiyor ve bu yüzden FDD içinde bazıları istifa etmek zorunda kaldı.

            Trump’ın Orta Doğu Barış Planı..

2017’den beri hazırlandığı iddia edilen 50 sayfalık kitapta yer alan plan, Orta Doğu Barışı ile ilgili sanki Trump’ın görüşleri imiş gibi açıkladığı esaslar ile aslında İsrail’in isteklerini meşru hale getirmeye çalışıyor. İsrail, 52 yıldır Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü işgal altında tutuyor. Plan, esas itibarı ile şunları öngörüyor;

-Filistinlilere kendi topraklarında sınırlı özerklik verirken, İsrail’in kontrolünde kuşatılmış bölgeler içinde yaşamaya zorlanıyorlar.

- Kudüs’ün egemenliği İsrail’e verilirken, Filistin’e şehrin doğusunda bazı bölgelerin kontrolü bırakılıyor.

- İsrail’in Batı Şeria’dan tamamen çıkması gerekirken %70-80’i Filistin yönetimine bırakılıyor. Böylece İsrail, buradaki illegal yerleşim alanlarını meşru hale getiriyor.

- Netanyahu’nun istediği gibi; İsrail, Ürdün Vadisinin çoğunu kontrol altına alacak ve Batı Şeria’daki geleceğin Filistin Devleti’ni de çevrelemiş olacak.

Filistin’in kara, deniz ve hava tüm ulaştırması, sınırları İsrail’in kontrolünde olacak. İsrail’in Batı Şeria’da illegal olarak yerleşim sağladığı yerler meşru hale getirilerek Ürdün Vadisi’ne de bağlanacak. Özetle, Güney Afrika’da olduğu gibi ırkçı bir bölünme ile tüm toprakların kontrolü İsrail’in kontrolüne verilirken, bölgesel dengelerle de oynanıyor.

Bu plan, seçim hazırlığındaki iki lidere de iç politikada yardım edecek. Plan; Trump’ın Senato’daki azil süreci ile üç günlük soruşturmanın son gününde iken yayınlandı. Netanyahu da ülkesinde yolsuzluk iddiaları ile suçlanıyor. Trump azilden muaf olmayı ve yeni seçimleri kazanmayı, Netanyahu ise hapisten kurtulmayı ve tekrar seçime girmeyi umuyor.

BM, Trump’ın planını reddetmiş gözüküyor çünkü hem BM kararlarına hem de uluslararası hukuka aykırı. BM için hukuka uygun olan 1967 yılında çizilen sınırlara uygun olarak iki devletli çözüm ve doğrusu bu.

Köşeye sıkışan ABD..

ABD yönetimi içindeki Çin ve İran savaş senaryoları arasındaki çekişmeye dönecek olursak; Savuma Bakanı Mark Esper, Amerikan askeri gücünün Asya Pasifik’e odaklanılmasını isterken, Körfez bölgesine gönderilmektedir. Orta Doğu’dan sorumlu ABD Merkez Kuvvetleri Komutanı general Frank McKenzie, Orta Doğu’da kalmak için ısrar etmektedir. ABD’nin Orta Doğu’daki askeri varlığı Irak, Suriye, Kuveyt, BAE, Katar, Türkiye vd. ülkelerde konuşlanmak üzere 80 bin kişiyi geçiyor. Bu gücün tamamı İran’a karşı konuşlanmış durumda. Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra ABD, IŞİD ile mücadeleyi bıraktı ve Irak’ta askerlerini korumaya odaklandı. Binlerce asker, diplomat ve sivil yanında özel sözleşmeci şirket personeli yolda. Mayıs 2019’dan beri 28 binden fazla Amerikan askeri Orta Doğu’ya gönderildi. Bu askerlerin 3 bini Suudi Arabistan’a gitti. Gerekçe geçen Eylül ayında İran’ın iki Suudi petrol bölgesine attığı füzeler nedeni ile petrol üretiminde zorlanması. Pentagon, geçen hafta bir filo F-15E savaş uçağını Suudi Arabistan’ın Prens Sultan Hava Üssü’ne gönderdi. Bu uçaklar, İran içindeki kara hedeflerine saldırmak için seçildi. Geçen Ekim ayında ise BAE’deki El Dafra Üssü’n başka bir F-15E filosu gönderilmişti. ABD, İran’a karşı bölgeye yeni hava sistemleri gönderiyor. ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), Afrika Komutanlığı (AFRICOM) ve Latin Amerika Komutanlığı oldukça meşgul ve daha fazla asker, gemi, uçak istiyorlar. Asya-Pasifik’e gidecek her asker ve araç onlara daha az gitmesi demek. Kısaca, ABD ne önceliklerini belirleyebiliyor ne de askeri görevleri ile uyumlu bir kaynak yönetimi var.

Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;

Toplam 2750 defa okunmuştur.

Prof. Dr. Sait Yılmaz diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.