
Ortadoğu’yu Bekleyen Askeri Senaryolar & Yeni Savaşlar
Arap Baharı’nın ilk yıllarında Büyük Ortadoğu Projesi’nin ana kavşaklarından Suriye’de Esat’ı devirmek düşüncesi ABD, İsrail, S.Arabistan ve Türkiye’yi başlangıçta yan yana getirmişti ama tarafların özel gündemleri belli olunca işbirliği kısa sürdü. Esat’ın ülkeden kaçması ve yönetime İdlib’teki El Kaide uzantısı El Nusra içinde doğmuş Heyet Tahrir eş-Şam’ın ( HTŞ) gelmesinden sonra yeni bir ayrışma söz konusu. Yeni Suriye’de durum kurtların (Rusya ve İran) gönderilmesi, kümeste daha büyük canavarların (ABD ve İsrail) yalnız kalması ile yalancı bir baharı temsil ediyor. Gelinen aşama Gazze, Lübnan ve İran senaryoları ile birlikte Ortadoğu ile ilgili büyük planın bir parçası. ABD ve İsrail için Suriye taşının düşmesi ile gedik açıldı, daha büyük taşlar sallanmaya başladı. En başından beri Körfez ülkeleri ve Mısır için; İran ve Müslüman Kardeşler ile onun silahlı kanadı Hamas, İsrail’den bile daha büyük bir düşmandı. Üstelik Gazze’deki Hamas, asıl düşmanları olan İran’ın Ortadoğu’yu “Şii Hilali” ile kuşatmak isteyen “direniş ekseni”nin ana unsurlarından biri olmuştu.
Ortadoğu’da istenmeyen rejimler yıkılırken “Müslüman Kardeşler Kuşağı” üzerine büyük hayaller kuran Türk siyasetinin öngörüleri de tutmadı. ABD ve İsrail, Türkiye’ye yeni Suriye’deki rolü için iki şart öne sürdü; YPG/PKK’nın hedef alınmaması ve İsrail’in Gazze ile Batı Şeria’daki uygulamalarına yönelik eleştirilerini yumuşatması. Bunun karşılığında Türkiye, yeni Suriye’nin inşasında ve geleceğinde söz sahibi olabilecek. YPG/PKK, ABD ve İsrail’in tıpkı Irak’ın kuzeyindeki Barzani bölgesi gibi uzun zamandır yatırım yaptığı bir proje ve bundan sonra da kullanmak istiyorlar. Türkiye’ye dayatılan (Yeni Paradigma), PKK’nın Suriye ve Türkiye’de silah bırakması karşılığında Kürtlerin siyasi haklarını tanınması yani Kürt Özerkliğini kabul etmesi. Ankara, bunu çeşitli süreçlerin içine saklayarak, uygulama sürecinde ama herkes PKK Terör Örgütü’nün silah bırakmayacağını biliyor. Türkiye’nin Suriye’de eninde sonunda büyük bir çatışma sarmalına girmesi kaçınılmaz.
İktidarın da büyük planları var; YPG/PKK konusu bir yana, HTŞ Suudi çizgisinde Selefi bir cihat örgütü olmasına rağmen, kendini başarılı olarak gördüğü Suriye’deki yeni durumda İran’ın bıraktığı rolün Sünni projeksiyonunda konumunu güçlendirmek istiyor. Ortadoğu’da ikinci bir İran olma yolunda ve gözünü Kudüs’e bile dikmiş durumda ama bu çok büyük bir yük. Türkiye’nin başka bir ülkenin coğrafyası ve yönetimini tek başına yönlendirmesi ve bunu iç ve dış düşmanlarına rağmen sürdürmesi mümkün değil. Üstelik Ortadoğu için daha büyük planları olan ABD ve İsrail’in bölgesel projeksiyonunun Türkiye ile ilgili uğursuz hesapları var. Trump, küresel savaş planlarından kendisine düşenler yanında asıl enerjisini Ortadoğu’yu küçük devletlere bölecek askeri senaryolara harcayacak. Bundan sonrasında 2030 yılına kadar Suriye, İran, Türkiye, Irak ve Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesi için bekleyen savaşlar var. Şimdi Ortadoğu’daki bölünme senaryoları ve harita değişikliklerini öngörmenin zamanı.
Ortadoğu’daki Oyunun Arka Planı
İkinci Dünya Savaşı bittiğinden beri ABD’nin gerçek bir düşmanı olmadı; kendi yarattığı düşmanlar ile hegemonyasını sürdürmeye devam ediyor. Bu hayali düşmanlara karşı ortak bir savunma çerçevesi içinde kendine müttefikler buluyor, askeri operasyonlarını meşru hale getiriyor. Şimdi Amerikan daha derin devleti, savunma-sanayi kompleksi ve askerler kendilerine savaşacak yeni canavarlar bulmak zorunda.
ABD uzun zamandır Ortadoğu’nun zayıf ülkelerinin arasında Güliver gibi dolaşıyor ve kovboy diplomasisi uyguluyor. Sözünü dinlemeyenler önce izole ediliyor, sonra hedef haline geliyor ve en sonunda yok oluyorlar.
IŞİD yaratılmadan önce Pentagon’un istihbarat analiz birimi DIA’nın 12 Ağustos 2012 tarihli çalışmasında, ABD/Sünni Koalisyonu’nun; Selefiler, Müslüman Kardeşler ve Irak El Kaidesi’nden (şimdiki IŞİD) oluştuğu ifade ediliyordu. ABD ve Körfez ülkeleri tarafından finanse edilen bu gruplar, Suriye’deki iç savaş başlarken sözde barış protestoları yapıyorlardı. Bu yedi sayfalık raporda, Esat rejimi ile ülkenin doğusunu izole etmek için IŞİD halifeliğinin kuruluş gerekçesi şu cümleler ile ifade ediliyordu;
“Eğer şartlar oluşursa, Doğu Suriye’de (Haseki ve Deyrezor) ilan edilmiş ya da edilmemiş bir Selefi prensliğin kurulma olasılığı var ve bu destekleyen güçler ve muhaliflerin Suriye rejimini izole etmek için tam da istediği şeydir”.
Pentagon raporunda, bu prensliğin Irak sınırları içine, Musul ve Ramadi’ye uzanacağı da belirtiliyordu yani Irak ve Suriye’de olan hiçbir şey sürpriz değildi.
IŞİD, Ortadoğu’nun dizaynındaki rolü için yaratıldı ve Batı müdahalesine yeni zemin hazırladı. 2012’de IŞİD’a Ebu Garip hapishanesinden 500 kişi katıldı. Guantanamo’dan 2012 yılında bırakılan ve beş tanesi Taliban’ın üst düzey komutanları olan 55 kişi de IŞİD’in lider kadrosuna katıldı. IŞİD teröristleri de 2012’de Ürdün’de CIA tarafından eğitildi ve Suriye’de özellikle Türkiye sınırına yakın bölgeleri ve petrol bölgelerini ele geçirmek üzere görevlendirildi.
Ortadoğu’dan Orta Asya’ya hatta Afrika’ya kadar Batı ittifakı (CIA, M16 ve MOSSAD) kendi eli ile eğittiği ve donattığı İslamcıları, Terörizme Karşı Küresel Savaş’ta kullanmaktadır. ABD’nin terörle mücadelesi Uzun Savaş’tan tüm dünyanın başını belaya sokacak şekilde gittikçe genişledi ve Sonsuz Savaş’a dönüştü. IŞİD’in halifelik projesi Suudi Arabistan’da hazırlandı. Suudi Arabistan kralı Abdullah Bin Abdülaziz IŞİD ve El Nusra’yı kara listeye ancak bahar aylarında aldı. Suudi Arabistan, Katar ve Ankara’da Erdoğan’ın aklında Sünni devlet kurmak vardı. Suudi Arabistan, Libya’daki İslamcı Savaş Grubu, El-Nusra Cephesi ve IŞİD’i destekledi. Suudi stratejisinin mimarı ve yakın zamana kadar Suudi istihbaratının ve Ulusal Güvenlik Konseyi’nin başkanı olan Prens Bander Bin Saud’a göre İran’a karşı Irak ve Suriye’de İslamcı militanlar desteklenmeli idi.
Ortadoğu’daki İsrail oyunlarının ve harita değişikliklerinin ön cephesinde görünmeyen oyuncular var. Oyunu kuran Pentagon ve CIA ama bu oyun yeni değil, 1990’lardan beri yürüyen Büyük İsrail, Kürdistan gibi alt projeler şimdi entegre oluyor. En yukarıda kurulacak düzeni kendi şirket çıkarlarına uygun gören ve kritik kararları veren küresel elitin isimleri var. Uzaktan seyretmiyorlar, suikast kararları bile New York’taki bir otel odasından veriliyor.
Suriye’deki Amerikan askeri varlığı son on yılda, eğit-donat ile terörist üreten bir ülke olmaktan, Suriye’nin kuzeyine sıkışmış iki bin özel kuvvetler mensubu ile; sözde terörist avcısı, İran düşmanlarının sığınağı ve YPG/PKK’nın hamisi bir güç haline gelmişti. Amerikalı askerlerinin görevi Türkleri Fırat’ın doğusuna sokmamaya indirgenmişti.
ABD, Esat’ın gidişi ile birlikte Ortadoğu’daki diğer otoriter rejimlere de ülkelerini nasıl terörize edebilecekleri ve kendilerini bekleyen son hakkında mesaj vermiş oldu. Esat gibi, Tunus’da Ben Ali, Mısır’da Hüsnü Mübarek, Libya’da Kaddafi kuvvetli bir rüzgârla birlikte alaşağı oldular. İki ay önce CIA Direktörü William Burns ve Mossad’ın başındaki David Mircea, bundan sonra Ortadoğu’da askeri operasyonlardan çok rejim değişiklikleri duyacaksınız demişti. CIA Direktörü William Burns, birkaç ay önce Ortadoğu’daki savaşın bir ideoloji ve istihbarat savaşı olduğunu söyledi. Bu ideoloji ile mücadele için istihbarat operasyonları bazı ülkelerde rejim değişikliklerine yönelecek.
HTŞ’in kurgulanmasının asıl amacı Beşar Esat’ı göndermek değil, Suriye’nin bölünmesi ve İsrail’in Suriye’ye çökmesiydi. İsrail’e Suriye’deki cihatçı örgütlerin hiçbirinden bugüne kadar saldırı olmadı. İsrail-Suriye sınırı hep sessiz kaldı.
Zayıf ve siyasi egemenliğini yitirmiş bir Suriye aynı zamanda İsrail açısından vekil güçlerle Irak ve Lübnan’a yönelik müdahaleler için kuluçka yuvası ve fırlatma rampası işlevi görebilir. Güçlü bir Suriye, İsrail’in işine gelmez.
Suriye’den sonra Lübnan ve İran’a sıra geliyor. Bütün bunlar daha büyük bir taş olan Türkiye ile tamamlanacak. Küresel ölçekte ise Rusya, Kuzey Kore ve Çin rejimleri hedef tahtasında. Esat’ın devrilmesi ABD için Ortadoğu’da rejimleri değiştirmek için yeni fırsatlar ve enerji veriyor. Kendini kurtarmak isteyen liderlere verilen reçete, ABD’nin kampında olmak ve dediklerini yapmak.
Trump Dönemini Bekleyen Küresel Savaş Planları
Soğuk Savaş’ın sonundan beri hemen her ABD başkanı bir savaşın mirası ile tanımlanan dış politika yürüttü. Baba (George H.W.) Bush; Körfez Savaşı, Bill Clinton; Somali, Bosna ve Kosova harekâtı, oğul (George W.); Irak ve Afganistan, Barack Obama; Suriye ve Libya savaşlarını başlattı ve miras bıraktı. Biden yönetimi döneminde başlayan Ukrayna ve Gazze savaşı ise yarattığı kaos ile yeni savaşların habercisi. COVİD salgını nedeni ile Trump, başkanlığının ilk döneminde yeni bir savaş başlatmamış olsa da bu sefer onu bekleyen savaşlar şu şekilde öngörülüyor;
(1) Kürtler için Türkiye ve Suriye’ye karşı;
Trump, her ne kadar Esat gittiği ve Ruslar alan kaybettiği için Türkleri övse de ABD’nin Ortadoğu politikası ve İsrail’in güvenliği için Kürtler asıl piyon ve onları yalnız bırakmak istemiyorlar. Erdoğan’ın hapisteki IŞİD’lıları serbest bırakarak Ortadoğu’yu istikrarsız hale getirerek, sığınmacılar konusunda olduğu gibi şantaj yapacağını bekliyorlar. Özetle, Suriye’den olanları Suriye’de kalmayacağını; Ürdün, Lübnan, Gazze ve İsrail’e de yöneleceğini hesaplıyorlar.
(2) Azerbaycan & Ermenistan Savaşı;
2018 yılından beri Avrupa ve NATO’ya yanaşan Ermenistan’dan intikam almaya çalışan Putin’in Gürcistan’ı da iyice sıkıştırması ve hatta Moldova’yı da hedef alması bekleniyor. Ukrayna ile birlikte Karadeniz ve Kafkasya’nın bir savaş alanına dönmesi uzak olasılık değil.
(3) Afrika’da Çin’e karşı vekil güç savaşları;
2017 yılında Cibuti’deki Fransız ve ABD üssünün hemen yakınına bir deniz üssü kuran Çin’in Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin dünyada az bulunan minerallerinde (lityum, kobalt, tantal ve germanyum) gözü var. Benzer durum Somaliland için de geçerli ve Trump buralara müdahale etmek zorunda kalacak.
(4) Çin’e karşı Tayvan (Üçüncü Dünya Savaşı);
Tayvan’a müdahalesi Çin’in Güney ve Doğu Çin Denizi bölgesindeki tüm gerilimlerin tetikleyeceği Üçüncü Dünya Savaşı’nı başlatacak. ABD Silahlı Kuvvetleri ve Çin Ordusu uzun zamandır bu senaryoya hazırlanıyor. Bu savaşın başlaması ile birlikte Çin batısında daha önce işgal ettiği Doğu Türkistan, Nepal, İç Moğolistan ve Mançurya’da da vekil güç savaşlarının başlaması planlanıyor.
Avrupa’da Ukrayna Savaşı ile birlikte Putin Rusyasının Doğu Avrupa’daki bazı eski Sovyet ülkelerini işgal edebileceği endişesi belirdi. Ancak, Ukrayna’daki uğradıkları büyük kayıplar, savaşın artan ekonomik ağır yükü ile artık Rus yayılmacılığı çok yakın gözükmüyor. En önemli tehlike, sıkışan Rusların taktik nükleer silahlara başvurması halinde ortaya çıkacak dengesizliğin bir nükleer savaşa yol açma olasılığı. Öte yandan, Rus tehlikesi Avrupa’yı uyandırdı ve şimdi kendi kendilerine yeterli olacak bir savunma yapısı kurmaya başladılar. Trump, Ukrayna konusunda Moskova ile pazarlık yapabileceğine inanıyor ama savaşta çok kayıp veren Putin henüz oralı değil.
Asya’da ise son on yıllarda ABD askeri gücünü ve çeşitli ülkelere savunma desteğini oldukça arttırdı. Özellikle Filipinler, ABD’nin Pasifik gücünün belkemiği olarak düşünülüyor. Hegemonik rakip olarak görülen Çin’in ne kadar büyük bir tehdit olduğu ile ilgili hesaplamalar devam ediyor. Tayvan’da başlaması öngörülen savaş için Pasifik’te güç projeksiyonu oluşturuluyor. Çin tehdidine karşı Japonya, Güney Kore, Tayvan, Hindistan, Pakistan ve Filipinler ABD ittifakında tutulmak isteniyor. Üçüncü Dünya Savaşı’nın nükleer safhası asıl endişe konusu. Müttefiklerin başarısız olması, Çin’in yayılması ve ABD kıtasını nükleer olarak hedef alması en kötü durum senaryosu.
Ortadoğu ve Suriye’yi Bekleyen Askeri Senaryolar
2011’deki kirli müdahaleyi ve ahlaksız vekâlet savaşını meşrulaştıran mezhepçi söylemler 13 yılda yaşanan felaketlere rağmen yeniden servis edildi. IŞİD’den gelip, iki yıl El Kaide’yle kucaklaşan sonra adı olan Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) olan cihatçı koalisyon, Halep ve Şam’ı ele geçirdi ve ardından makyaj operasyonuyla ‘makulleştirilen’ cihatçı örgüt oldu. Ancak, HTŞ’nin bütün Suriye’yi yönetecek ne kadrosu var ne de silahlı gücü. HTŞ’nin işi oldukça zor, bundan sonraki süreç Şam’ı çatışmasız teslim almaya benzemeyecek. HTŞ henüz Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu’nu bile içeri almış değil.
Kürtlerin yanı sıra Süveyde ve Golan’daki Dürziler, Lazkiye-Tartus bölgesindeki Aleviler, Süryaniler, Ermeniler ve diğer Hıristiyan gruplar, sayıları az da olsa Şiiler, İsmaililer ve Yezidiler diken üstünde duruyor.
Şimdi Suriye’de yeni bir anayasa ve seçim takvimi bekleniyor. Türkiye, Ürdün, S.Arabistan ve BAE’den pek çok Suriyeli siyasi muhalif figür Suriye’ye dönüyor. Ancak, hala askeri olarak yapılması gerekenler bitmiş değil.
Şüphesiz mevcut durum oldukça kaygan, taraflar kendi aralarında savaşa devam edebilir ve toprak değişimleri olabilir. Kesin olan tek şey eski Suriye topraklarında merkezi ve birleşik bir hükümetin çıkmayacağı. Bunun ana nedeni sayılan grupların birbirine üstünlük sağlayacak kadar güçlü olmaları. Bu zaten, İsrail’in 40 yıldır amacı bu idi; Esat’ı devirmek ve Suriye’de güçsüz ve parçalanmış bir yönetim oluşturmak.
Esat’ın kaçmasından kısa bir süre sonra Benjamin Netenyahu, Suriye’nin güneybatısında bir tampon bölge kuracaklarını söyledi. Böylece Lübnan’daki Hizbullah ile İran bağlantısının kontrol edeceklerini iddia ediyorlar. Türkiye ise Suriye’nin kuzeyindeki YPG/PKK bölgesini ancak bir askeri harekât ile temizleyebilir. Rusya ve İran’ın yokluğunda Suriye artık ABD’nin anavatanı sayılır. YPG/PKK ve İsrail ise bu vatanın ABD’de kalmasının sigortası. Şam’da HTŞ’nin olması bir şeyi değiştirmeyecek, eğer ABD’nin talimatlarına uymazlarsa olacaklar belli.
Bugünkü de facto haritaya bakılınca Suriye topraklarının büyük çoğunluğunun beş aktör tarafından kontrol edildiği görülebilir;
- El Kaide/HTŞ,
- PYD-YPG/PKK,
- İsrail,
- Türkiye ve
- Eski Suriye Ordusunun geri kalanı.
HTŞ, halen Suriye’de alan kontrolü sağlamakla uğraşıyor. Suriye’de iç savaş yeni taraflarla yeniden başlayabilir. İç savaşın iki eksende yürümesi bekleniyor;
(1) ABD ve İsrail’in desteklediği HTŞ ile Suriye Halk Direnişi;
HTŞ, Esat’a bağlı halkın olduğu bölgede şehirlerde hâkim, Esat’tan kalan ordu Nusayri Dağlarına (Lazkiye-Tarsus arasında) çıktı. HTŞ’nin halka yönelik kötü muamelesi devam ettiğinde Nusayri Askerleri denilen grubun şehirlere dönerek yakın zamanda savaş başlatma olasılığı var. Nusayri askerlerine öncelikle İran, daha sonra Rusya ve Türkiye’deki bazı radikal sol örgütlerin destek olması bekleniyor.
(2) ABD destekli YPG/PKK ile Türkiye’nin arkasında olduğu SMO.
Bundan sonraki Suriye’deki gelişmeleri şu şekilde öngörebiliriz;
- Colani’nin tek başına ülkeyi yönetmek istemesi nedeni ile ülke karışacak.
- Nusayri Dağları hareketlenecek, şehirdeki HTŞ’ye saldıracak.
- YPG/PKK, Colani ile anlaşmayacak ve HTŞ’nin zayıflamasını bekleyecek.
- Türkiye, sahaya SMO’yu sürecek.
YPG/PKK halen moralsiz ve kendi alanını koruma derdinde. Artık Suriye’de ABD’den başka destekleyecek bir dış güç kalmadı ve onlara da güven sorunu var.
Suriye’nin geleceği için sahne arkasında Türkiye, Katar ve bazı Suriyeli kara güçleri söz sahibi olmaya çalışacaklar.
Suriye’deki gelişmelerle, İran'ın gelecekte Hizbullah ve olası diğer müttefiklerine yardım göndermeyi deneyebileceği boru hattı da kesildi. Direniş Ekseni stratejisi açıkça başarısız oldu. İran’ın bundan sonraki en önemli önceliği, varlığını sürdürmek olacak. Tahran yönetimi, Direniş Ekseni’nden geriye kalanları güçlendirmeye çalışabilir ve muhtemel Trump baskısına dayanabilmek için bölgesel bağlara yeniden yatırım yapabilir.
Gazze’yi kontrol altına alan, Lübnan’ı sert darbeler vuran, Suriye ordusunun silahlarını yok edip güneyine yerleşen ve Şam’a kadar olan bölgeyi kontrol eden İsrail şimdi İran ile ilgili ne yapacağını ince ince düşünüyor. ABD’nin endişesi, İran konusu Rusya ve Çin’i birbirine daha çok yaklaştırıyor. Ortadoğu daha karmaşık ve savaşlarla dolu bir döneme girecek ama ABD’nin öncelikleri Asya’da.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, İran'da rejim değişikliği konusundaki açık arzusuna rağmen, Donald Trump’ın ne yapacağını ve İran'ın buna nasıl yanıt vereceğini bekleyecek. İran’ın topyekûn bir savaşı başlatmak istemesi de pek olası değil. Trump azami baskı yöntemini tercih ederse, bir savaş çıkabilir. ABD’nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Ortadoğu’daki durumu “Tüm domino taşları düşüyor” diye tanımlıyor; “İran'ın Direniş Ekseni, İsrail saldırılarıyla lime lime olmuşken, Suriye’de yaşananlarla paramparça oldu. Tahran’ın Yemen'deki Husiler dışında bölgede gerçek bir taşeronu kalmadı”.
İran hala komşu Irak’ta kendisine yakın milis güçleri destekliyor ama Jeffrey, Tahran’ın durumunu, “Bölgesel bir hakimiyetin benzeri görülmemiş çöküşü” olarak tanımlıyor. ABD, Ortadoğu’da yeni haritayı çizerken daha çok bölmek, kendisine ve İsrail’e kafa tutabilecek güç merkezlerini (başta İran ve Türkiye) ufalamak istiyor. ABD’nin Kürt projesi bu amaca hizmet ediyor. Yeni süreçte bunu önceden olduğu gibi Türkiye’yi ikna ederek yani şantaj yaparak, savaşmadan başarmak istiyor.
Irak da denklemin içinde; Tahran, Irak’ın sosyal, siyasi, ekonomik ve askeri tüm sektörlerine nüfuz etmiş durumdadır. Saddam Hüseyin rejiminin yıkılmasından sonra Tahran, öncelikle paramiliter grupları fonlayarak ve eğiterek Bağdat’a sızdı. Irak’ı askeri olarak elinde tutan İran, Şii partileri ortak ederek zayıf federal Bağdat yönetimi üzerinde etki sağlamaya başladı. Ekonomik alanda İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü tarafından Irak’ta işletilen ve Kataib Hizbullah gibi paramiliter güçlerle ilişkili birkaç düzine şirketle asıl öldürücü etkiyi sağladı. Ancak, Suriye’de Esat rejiminin düşüşü ile birlikte İran’ın Irak’ın kırılgan devleti üzerindeki tokadı da zayıflayacak.
Irak yönetimi Suriye’deki durumu dikkatle izliyor çünkü HTŞ’nin tıpkı IŞİD gibi zamanı gelince doğrudan tehdit olma olasılığı var. İran’ın Ortadoğu’daki etkisi azaldıkça bundan Irak da etkilenecek. Irak hükümet sözcüsü “Suriye’nin yeni yönetimini ülkedeki azınlıkları kışkırtarak ülkenin sosyal dokusu ve komşularını etkilememek” konusunda uyardı.
Suriye içinde ve dışında ateşi sürekli körükleyecek dış güçler var. Bunların başında bölgesel ölçekte İsrail geliyor; Gazze, İran, Suriye, Batı Şeria, Lübnan ve Yemen’den sonra şimdi de Suriye içini oymakla meşgul. S.Arabistan ve Mısır’ın Suriye ve Gazze başta olmak üzere Ortadoğu’nun herhangi bir yerinde ve Afrika’da Müslüman Kardeşler ve İran izi görmek istemiyorlar. Yemen’deki bölünme S.Arabistan ve Mısır’ın müdahalesini getirebilir.
İsrail’in stratejisi, Oded Yinon’un 1980’lerde İsrail İçin Strateji belgesinde ifade edildi. Bu strateji, Batının Ortadoğu’da ki planı ile benzer; daha küçük devletler kurmak, büyük olanları parçalamak, Ortadoğu’da ABD ve İsrail’in dediği yapmayacak kadar büyük güç merkezi bırakmamak. Bu büyük güç merkezleri ile İran ve Türkiye kastediliyor. İran senaryosunda eş zamanlı ayaklanma ve askeri harekât planı için zaman hızla tükeniyor. NATO müttefiki Türkiye ise şantaj ve ikna ile bölünecek.
İsrail başbakanı Benjamin Netenyahu, barışın ancak savaş ve zor kullanarak geleceğine inanıyor. İsrail, sürekli stratejik yol ayrımına geliyor. Gazze’de bu kadar kısa sürede böyle bir başarı beklemiyordu ve bu başarı onu barış masasından uzak tuttu. Önceden hayal edemeyeceği hedefler söz konusu. Ana plan; Büyük İsrail yani komşularından alınacak topraklar ile sınırlı güvenli bir İsrail. İran’da Batı yanlısı bir rejim kurulması ve tehdit olmaktan çıkarılması olmazsa olmaz. Gazze ve Batı Şeria’nın ilhakı, Lübnan’ın su kaynaklarına el koyacak kadar ileri gidilmesi, Golan üzerinden Suriye’nin güneyinde oluşturulan koridor ile Suriye ve Irak’ın kuzeyinde kurulacak Arap olmayan (Kürt) devletçikleri ile kuzeyde dost bir tampon coğrafya kurulması, güneyde ise Sina Çölüne dönerek Büyük İsrail’in kurulması. Kızıldeniz’den Süveyş kanalına paralel İsrail’e uzanan yeni kanal ile stratejik derinliğini artırmak.
Ortadoğu ve Suriye’yi bekleyen olası askeri senaryoları şu şekilde sıralayabiliriz;
(1) HTŞ ve Suriye Direniş Ordusu arasında Nusayri Dağlarında yeni çatışma dönemi.
(2) Türkiye’nin SMO ile birlikte YPG/PKK bölgesine askeri harekâtı.
(3) İran’a askeri harekât ve ayaklanma sonucu ülkenin güneydeki petrol bölgeleri ve Hürmüz Boğazı’nın işgali ve ülkenin bölünmesi sonucu yeni bir Kürt devletçiği ortaya çıkması.
(4) Türkiye’nin Suriye’den çıkarılması; Suriye’nin üçe Bölünmesi; Sünni, Kürt, Alevi Devletçikleri
(5) Lübnan’da rejim değişikliği.
(6) Irak’ın bölünmesi; Kürdistan, Sünnistan ve Şiistan’ın doğuşu.
(7) Su Savaşı; Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesine el konulması.
(8), (9), (10) S.Arabistan, Mısır ve diğer Arap ülkelerine askeri müdahale ve daha küçük devletçiklere bölünmeleri.
Halen Ortadoğu’da yaşanan çatışmalar bölgede İran ve Türkiye gibi güç merkezlerinin ufalanmasını, 1920’de oluşturulan bölge haritasının Batının yeni gerçekliğine göre yeniden dizayn edilmesini ve Büyük İsrail’in kurulması ile birlikte Kürtlere yeni devletçikler oluşturulmasını öngörüyor.
Türkiye ve İsrail Gerilimi
Türkiye’nin İsrail ile ilgili niyetleri ve Kudüs ile ilgili açığa vurulan hevesleri hep yakın takipteydi. Türkiye’nin Ortadoğu’da aşırı milliyetçilik görüntüsü altındaki zehirli dini hevesleri İsrail tarafından uzun zamandır hem kendi ülkesine hem de bölge istikrarına tehdit olarak görülüyor. Buna kanıt olarak da 2020 yılında Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesi esnasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ankara’nın özgürleştireceği sonraki yerin Kudüs’teki El Aksa olacağı” ifadesi gösteriliyor. İsrail’in kırmızı çizgisi Türkiye’nin Hamas’a verdiği destekti. Türkiye ise 2021 yılından sonra İsrail ile barışabilmek için Hamas’a verdiği desteği azaltıyor gibi yaptı. Ancak, Gazze’de 07 Ekim 2023’de başlayan savaş ile ilişkiler daha da kötüye gitti.
2020 yılında İsrail’in Jerusalem Post gazetesinde Türkiye ile ilgili çıkan bir makale Ankara’nın Ortadoğu’daki konumunun nasıl görüldüğü bakımından oldukça dikkat çekici;
“(Erdoğan) Milli silahlarını İslam ümmetinin silahları yapmak, böylece İslam NATO’su kurmak, Pakistan ile nükleer silahlara kavuşmak, Suriye üzerinden hızlıca Kudüs'e girebilmek, YPG'yi bitirip Arap’larla bağlantı kurmak, Doğu Akdeniz’de petrol ve gaz çıkartıp ekonomik ve siyasi büyük güç olmak, Kıbrıs üzerinden Gazze’ye çıkmak, Amerika’yı Ortadoğu’dan kovmak ve Halife ilan edilmek istiyor.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yunanistan’a karşı kullandığı “Bir gece ansızın gelebilirim” sözü, İsrail için Türkiye’nin nasıl bir askeri tehdit olduğu ve dış politikası için uyarıcı oldu. Türkiye’nin İsrail ile ani bir kriz çıkarabileceğini düşünen İsrail, buna nasıl karşılık vereceğini o dönemde tasarlamaya başladı.
28 Temmuz 2024’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rize’de yaptığı konuşma İsrail’i endişelerinde haklı çıkarıyor. Erdoğan konuşmasında “Filistin’e aynı şeyleri yapamaması için İsrail’e karşı çok güçlü olmalıyız. Tıpkı Karabağ ve Libya’ya girdiğimiz gibi aynı şeyi İsrail’e karşı da yapabiliriz.” Erdoğan, İsrail’in yayılmasına karşı bir İslam Ordusu kurulması önerisi de yaptı.
İsrail’e göre;
- AKP’nin Müslüman Kardeşler ile ilişkisi ile İran’ın bölgesel liderlik hevesleri benzer özellikler taşıyor. İkisi de kendi ümmetini oluşturacağı bir bölgesel düzen peşinde. İran ve Türkiye, dini aşırılığı İsrail’e karşı seferber etmiş durumda
- İki ülke de Hamas’ı destekliyor ve Batının bölgedeki faaliyetlerine düşmanca bakıyor. Hem İran hem Türkiye, Kudüs’ü kendi dış politikalarının merkezine koymuş durumda. Trump, ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıdığında Türkiye, karşı çıkmak için Müslüman liderleri İstanbul’a davet etti.
- Bugüne kadar Mısır’ın Nasır ile İran’ın Ayetullahlarla denemeleri İsrail’i hedef aldı ve şimdi sırada Türkiye var. Türkiye’nin önümüzdeki dönemde İsrail karşıtı söylemlerle komşularına saldırıları artabilir.
Çeşitli kaynaklara göre, 2010-2020 yılları arasında TİKA, on milyonlarca dolar yardımı çeşitli ülkelerde Türkiye’nin etkisini artırmak için kullandı. Bu paranın bir kısmı Kudüs’teki Müslüman Kardeşler aktivistlerine gitti.
Son olarak İsrail'in askeri danışmanlık komitesi, Türkiye’yle savaşın yakın olabileceğini belirterek, yeni stratejiler belirledi. Komitenin hazırladığı raporda, “İsrail’in Türkiye ile savaşa hazırlıklı olması gerektiği” vurgulanırken, Suriye üzerinden Türkiye'nin oluşturduğu tehdidin İran’dan bile tehlikeli hale gelebileceği belirtildi.
Raporda dikkat çeken bir diğer detay ise İsrail'in Ürdün Vadisi'nde güvenlik bariyeri inşa etme planı oldu. İsrail savunma bütçesi ve güvenlik stratejisine ilişkin Nagel Komitesi’nin son raporu, “Türkiye’nin Osmanlı dönemi etkisini yeniden tesis etme hedefinin, İsrail ile gerilimi artırabilir ve bu durum bir çatışmaya dönüşebilir” ifadelerine yer verdi. Nagel raporu, Suriye geçici hükümetinin ve Şam’ı ele geçiren HTŞ’ye bağlı fes edilmiş grupların “Türkiye’yle beraber çalışarak İsrail için bir tehdit” oluşturabileceğini yazdı. “Bu durum, İsrail’in güvenliği için yeni ve güçlü bir tehdit oluşturabilir” denildi. Komite, “Türkiye’nin desteklediği güçlerin vekil aktörler olarak hareket edebileceğini ve bölgesel istikrarsızlığı körükleyebileceğini” ifadelerini rapora ekledi.
Yaratıcı Kaos ve Tırmanma Stratejisi
Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;https://www.academia.edu/127309096/Ortadoğuyu_Bekleyen_Askeri_Senaryolar_and_Yeni_Savaşlar
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.