Siyanür ve vatan
“Ölüler altın takmaz…” Mansur Balcı*
Genç bir dostum var, Onur Ç. Spor Akademisi mezunu, düzgün, duyarlı, ışıl ışıl bir genç adam. Son günlerde ne zaman görsem solgun bir yüz, mutsuz bakışlar, karamsar sözler. Bir işte çalışıyor fakat işsizlik gibi… Kazandığı para, küçük ortalama bir hayat kurmasına yetmiyor. Bırakın yaşamına yetmesini, neredeyse dışarı çıkıp bir sinemaya gitmesi için bile yeterli değil. Çok zorlanmasına karşın, ailesiyle yaşıyor. Zaten başka ne olabilir ki? Ve biliyorsunuz; Onur Ç. gibi yüzbinlerce genç var sokakta. Bu yurdu severek burada kalmak, yaşamak istiyorlar. Fakat acı ki gençlere ortalama bir hayatı bile sunamıyor ülkeyi yönetenler…
Onur gibi bu yurtta direnmeyi seçmeyenlerse, terk edip gidiyorlar, yaban ellere, başka ülkelere... Fakat o gençlere ilkokuldan başlayarak 20-25 yıl yatırım yapıyor bu ülkenin insanları, yöneticilerse bir hayat sunamadıkları doktorları, mühendisleri, mimarları elin kapısında başka işler yapmak için kaçırıyorlar ülkeden… Yetişmiş insandan daha değerli “altın madeni” olur mu? Yerin üstündeki altını, gerçek anlamda anlayamadıkları için, Kanada’dan altın arayıcıları çağırıyorlar, alttaki altınları da çalıp gitsinler diye…Ve Kanada’nın gençleri, Kanda Komünist Partisi bir açıklama yapıyor: ''Alamos Gold'' gibi tekeller ve Kanada emperyalizmi, dünya genelinde halka ve toprağa zarar veren belalardır…”
Yani yer üstünde gençlerimizi mutsuzlukla zehirleyenler, yer altındaki ağaç kökleri ve su kaynaklarını da “dünyanın belalarıyla” birleşip CN ile zehirliyorlar… Uzaktan bakıldığında karbonata benzeyen, şeker bulamayan yoksullar için şekeri andıran ve deneyler için genelde toz şeklinde temin edilen bir madde CN, yani “siyanür”.
Bir şişenin içinde durduğu ve temas etmediği sürece hiçbir şeye zararı yok ama temas ettiği zaman ppm (partpermillion) milyonda bir seviyesindeki miktardan itibaren yaşamı tehdit etmeye başlıyor. Bu madde çok hızlı etki ettiğinden, çok şanslıysanız eğer ve az miktarda aldıysanız (100 ppm ve daha azı) ve tam teşekküllü bir eğitim hastanesine de yakınsanız ve bu alanda deneyimli bir sağlıkçı ekibi de varsa ve ellerinde amil nitrit de varsa (antidot olarak kullanılır) hayatta kalma şansınız var demektir. Ama eğer solunum yoluyla aldıysanız bu illeti, vaktinizin çok azalmış olduğunu bilmelisiniz...
Burnunuz acıbadem kokusunu algıladığı an, siyanür zehirlenmesine maruz kaldığınızı ya da kalmak üzere olduğunuzu bilin! Ve yukarıda sözünü ettiğim kapsamda bir hastaneye ulaşmak için 8-10 dakikanız var demektir. Şöyle bir kötü özelliği var siyanürün: Merkezi sinir sistemini tahrip ediyor, bu nedenle zehirlenmeler çoğu zaman ölümle sonuçlanıyor.
Peki altınla siyanürün bir araya gelmesiyle; Kaz Dağları ve civarının, Murat Dağı ve yeni ruhsatlandırılıp kıyıma, talana açılacak 1102 maden arama bölgesi arasındaki ilişki nedir?
Altının en büyük özelliklerinden biri, doğada bileşik yapmadan saf hale yakın bulunmasıdır. Daha çok eski Amerikan filmlerin de olur; dere yataklarında, ellerinde eleklerle altın arayanlar, hatırlar mısınız? İşte o abiler, altının saf olarak dere yataklarında, toprağın içindeki elle tutularak, gözle görülebilen boyuttaki hallerini ararlar.
Altının büyük parçalı olmayan, ufak tanecikli hali ise, altın yataklarının içerisinde milyonlarca küçük parçalar halinde ve toprağın en derininde bulunur. Şöyle düşünün; tonlarca toprak var ve o toprak yığınları arasından, altın bulunacak! İşte siyanür burada devreye giriyor. İçinde altın olan toprağı siyanürlü su ile yıkıyorlar, toprağın içindeki altın; katı halden sıvı hale gelip siyanürlü çözeltinin içinde gizleniyor. Sonrasında o çözeltiye klor gazı verildiğinde, altın çözeltinin içinde katı hale dönüşüyor ve kurutup, külçe halindeki altınlarına kavuşmuş oluyorlar!
Onlar altınlarına kavuşmuş oluyorlar fakat asıl sorun bundan sonra başlıyor. Binlerce ton altının yıkandığı devasa boyutta bir çözelti birikiminiz, yani ölüm suyunuz var artık.
İşte doğanın sorunu insanlar zenginleştikten sonra başlıyor. Ne olacak bu yüzbinlerce tonluk siyanürlü su! Bunun için çok çok geniş ve derin bir havuzunuz olacak ve bu havuzun izolasyonu çok iyi olacak ve fay hattında yahut fay hattına yakın bir bölgede olmayacak. Çünkü küçük bir delik yahut olası bir sarsıntı siyanürlü suyun toprağa sızmasını sağlayabiliyor ve işte insanın ve doğadaki bütün canlıların felaketi de bundan sonra başlıyor… Bu felaketlerden biri son olarak Romanya’da gerçekleşti ve Çernobil’den sonra Avrupa’da yaşanan büyük felaketlerden biri olarak kaydedildi. Resmi açıklamalara göre; 50 Km çapındaki bir alanda tüm doğal yaşam sona erdi… E değdi mi? Değer mi hiç azizim. Hangi ölü altın takmış ki bizim ölüler taksın şimdi de!
“Vatan vatan…” diye vatanı bir kaşık altına satanlar unutmasınlar; mutsuzluktan bunaltılan, umutsuzluk denizinde öldürülmek istenen gençler en kıymetli altınıdır dünyanın ve bu ülkenin…
*2017’de aramızdan ayrılan kardeşim şair Mansur Balcı’nın, Bergama’daki altın madeni direnişi yıllarında yazdığı ve Moğollar tarafından da bestelenen şiirinin bir dizesidir.
*Siyanürle ilgili bilgileri de bir başka genç arkadaşım göndermiş, onu hikâyesini de bir başka zaman anlatırım...
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.