Dr. Çağlar Ezikoğlu | Bir 'SETA' hikayesi: Akademisyenlikten muhbirliğe...

SETA kısaltması ile bilinen “Siyasal Ekonomik ve Toplumsal Araştırma Vakfı”, zamanında müstafi Başbakan Ahmet Davutoğlu önderliğinde kurulmuş, AKP-FETÖ ortaklığında FETÖ yanlısı çalışmalar yapıyorken, iki ortağın kavgasından sonra birden bire ‘Reisçi’ bir kimliğe bürünmüş bir yapı olarak varlığını sürdüren, bütçesi hükümet tarafından karşılanan bir “think tank” kuruluşu. Geçtiğimiz gün yayınladıkları bir raporla, yurtdışındaki medya kuruluşlarında çalışan Türk çalışanları tek tek fişleyerek aynı zamanda kamuoyuna bu kuruluşlarda siyasi iktidar aleyhine çıkan haberleri şikayet etmesini tavsiye etmiş.

Bunun adı en basit tabirle fişleme ve andıç listesi oluşturmaktır. Akademisyen sıfatıyla bu raporu kaleme alanlar aslında akademisyenlikten ziyade tipik bir muhbirlik örneği sergilemişlerdir. Elbette özellikle Avrupa ve Amerika basınında belli bir ideolojik çerçevede güdümlü haber yapan kurum ve kuruluşlar olduğu gerçeğini hiçbir zaman yadsıyamam. Batı merkezli bu kuruluşları her fırsatta eleştiren insanlardan birisiyim.

Ama eleştiri yapmak ile açıkça fişleyip tehditvari bir dil kullanmak arasında ciddi farklar var. Bu akademisyen görünümlü muhbir arkadaşlar eleştiriden uzak tamamen bu kuruluşlarda çalışanları fişlemek adına hareket etmiş. Ben bu gibi durumlarda böylesi pervasızca fişleme yapanların geçmişleri ve arşivleri ile aleni bir şekilde ifşa edilmesi gerektiğini savunanlardanım. O yüzden bu ifşa da SETA genelinde ve bu raporun mimarı olan İsmail Çağlar özelinde yapılmalıdır.

Önce SETA’ya bakalım. 2005 yılında müstafi Başbakan Davutoğlu’nun prenslerinden birisi olan Taha Özhan tarafından kurulan SETA, özellikle AKP-FETÖ ortaklığının zirveye ulaştığı 2007 sonrası dönemde adını daha fazla duyurmaya başlamıştı. Yurt içinde FETÖ ve AKP iktidarının ileri gelenleriyle çok sayıda faaliyete imza atmış olan SETA aynı zamanda Washington’da bir şube açarak ABD içerisinde de kendisini göstermeyi hedeflemişti.

Burada önemli bir isim göze çarpıyor, o da Washington’daki ofisin kuruluşunda yer alan ve o dönemde o ofisin direktörü konumunda olan eski AKP Sakarya milletvekili Erol Aslan Cebeci. Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yakınlığı ile bilinen ve hatta kızının Abdullah Gül’ün eniştesinin oğluyla evlenmesinden mütevellit bir akrabalık ilişkisine de haiz olan Cebeci’yi önemli kılan nokta elbet bu değil. AKP-FETÖ ortaklığı esnasında kurulan Ergenekon ve Balyoz kumpaslarını ABD’de pazarlayan SETA ekibinin beyninde yer alan Cebeci’nin FETÖ bağlantılarını deşmek esas mesele.

Cebeci’nin ABD’de varlığını sürdürdüğü dönem boyunca FETÖ’ye destek veren iş adamları ile olan organik bağı bilgi ve belgelerle saptanmış durumda. Cebeci’nin o dönemde en yakın ilişkide bulunduğu isim ABD’de özellikle Demokrat Parti siyasetçileri ile yakın ilişkileri olan iş adamı Murat Güzel. Yılmaz Polat’ın ABC’deki 24 Ekim 2016 tarihli yazısında¹, bahse konu şahıs Murat Güzel’in FETÖ’nün de Başkanlık seçimi boyunca desteklediği Hillary Clinton ile olan yakın ilişkisi anlatılmış.

Aynı zamanda bu şahıs FETÖ ile ilişkilerini de her daim sıcak tutmuş ve FETÖ’nün organizasyonlarına da iştirak etmekten kaçınmamıştır (Örneğin Leigh Dialogue Center’da FETÖ’nün organize ettiği iftar yemeği gibi).² Bu şahsın sahip olduğu Nimeks Gıda’nın ortaklarını incelediğimizde ise daha ilginç bir tablo ortaya çıkıyor. Ortaklardan birisi, Fethullahçılara yakınlığı ile bilinen ve FETÖ adına açılan bir charet okulunun da kurucusu olan Abdülkadir Veziroğlu. Bu şahıs da aynı zamanda Clinton’un kampanyasının önemli bağışçılarından birisi. O dönemki Pensilvanya’daki resmi kayıtlara göre Nimeks Gıda’nın son ortağının ismi ise Erol Aslan Cebeci.³ Görüldüğü gibi Washington’daki SETA DC’nin ne amaçla kurulduğu ve FETÖ ile organik bağı inkar edilemeyecek kadar aşikar.

Peki ya bu andıcı hazırlayan İsmail Çağlar kim dersiniz? Yüksek lisans ve doktorasını Hollanda’da tamamlamış ODTÜ Sosyoloji çıkışlı bir akademisyen. Kendisi ile ilgili yapılan araştırmalarda kendisinin 2015 ve sonrasında AKP yandaşı birçok kurum ve kuruluşta ismini görüyoruz. Peki ya öncesi? Belli ki İsmail Bey önceki serüvenini internet ortamından yok etme noktasında çok başarılı olamamış. Kendisinin Türkiye’deki akademik camiaya katıldığı ilk yer FETÖ’nün beyni olan Fatih Üniversitesi. Kapatılan bu üniversitenin Sosyoloji bölümünde çalışıyordu İsmail Bey. Açık kaynaklarda konu ile alakalı kanıtları bulabilirsiniz.

Örneğin 2012’de İsmail Çağlar, Fatih Üniversitesi’nin yayınladığı ‘Turkish Journal of Politics’ adlı bir dergide ‘The Welfare Party and the February 28 Process: A Historical Analysis of Turkish Conservatives’ Move to the Center’ başlıklı bir makale yazıyor⁴. Makalesi boyunca da FETÖ’nün organize ettiği Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında mağdur olmuş ADD ve ÇYDD gibi kuruluşları hedef tahtası haline getiriyor. Aynı Çağlar 2014 yılında ise İnsan ve Toplum Dergisi’nde ‘Türk Modernleşmesi Literatürünün Avrupamerkezcilik Penceresinden Değerlendirilmesi’ başlıklı bir makale kaleme alıyor ve makalenin başında Çağlar kendisini Fatih Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde Doktor olarak tanıtıyor.⁵ Tarihler önemli özellikle 17-25 Aralık 2013’den sonra da Çağlar’ın Fatih Üniversitesi ile ilişiğinin devam edip etmediğine dair ciddi soru işaretleri var.

Bu konuda sosyal medyada bir süre daha kendisinin Fatih Üniversitesi’nde çalıştığına ve dahi AKP’yi eleştirel yazılar konuşmalar yaptığına dair de iddialar mevcut. Varsa cevabı kendisinin elbette ki beklerim, fakat bu süreçte nasıl ki kendisi bu fişlemeleri açık kaynaklardan alınan bilgiler olarak lanse edebiliyor, ben de kendisinin FETÖ ile olan ilişkisine dair açık kaynaklardan elde ettiğim bilgileri burada afişe ediyorum.

Açık kaynaklardan elde ettiğim veriler bunlar, SETA ve İsmail Çağlar’ın geçmişte FETÖ ile olan ilişkileri de bu açık kaynaklardan elde edilen bilgilerle kanıtlanmaktadır. Gerisini ve bu skandal fişlemelere imza atanların geçmişlerine dair bu bilgilerin yorumlanmasını da siz değerli okuyuculara bırakıyorum.