Prof. Dr. Sait Yılmaz
Prof. Dr. Sait Yılmaz - Yazar

Ekonomi-politiğin geleceği; Saatsiz Devlet ve insan çağının sonu...

Zenginler fakirlere Tanrı’dan başka bir şey bırakmadılar.

Friedrich Nietzche

Bu makalede yeni bir toplumsal düzenin eşiğindeki insan hayatını ve uluslararası düzeni ekonomi-politik üzerinden sorgularken, Kapitalizm ve Komünizm gibi ekonomik sistemlerin geleceğini de analiz edeceğiz.

Ekonomi-politik...

Bilim ve imparatorlukların birbirlerine destek olarak gerçekleştirdikleri muazzam ilerlemelerin arkasında önemli bir güç vardı: Kapitalizm. Kapitalizmin teorisyen babaları olan Adam Smith veya David Ricardo gibi ekonomistler asla “ekonomi” kelimesini tek başına kullanamamışlardı. Doğru ifade “Ekonomi-Politik” ya da “Politik-Ekonomi” idi.

Adam Smith, insanların bencil bir şekilde kâr arttırma dürtüsünün, kolektif zenginliğin temeli olduğunu iddia ediyordu. Kapitalizm zamanla ekonomik bir doktrin olmanın ötesine geçerek insanların nasıl davranacağına, çocuklarını nasıl eğiteceğine hata nasıl düşünmeleri gerektiğine dair bir öğreti hâline geldi.

Kapitalist sistemin sanayi, ticaret ve finans kapital olmak üzere üç ayrı ama entegre yapıdan oluştuğu söylenebilir. Sanayi kapitalizmi; üretim, yerellik ve gerçeklik demektir. Finans kapitalizmi ise üretimi olmayan, küresel ve sanal bir sistemdir.

Kapitalist sistem, spekülatif kazançlara izin vererek, bazı kişilere çalışmadan, üretmeden ve topluma bir katkı yapmadan büyük kazanç sağlama imkanı tanımaktadır. Kapitalist sistemde zengin daha zengin olmakta, önemli bir gelir dağılımı dengesizliği söz konusudur.

Kapitalizmin iki ana sorunun ilki olarak üretim kapitalizminden finans ve ileri teknoloji kapitalizmine kayma gösteriliyor. Artık şirketler kısa dönemli karlar peşinde; bankalar, hedge fonlar ve venture kapitalistler artık mal üretmeye değil, finansal vasıtalara ve yazılım ürünlerine yatırım yapıyor. Kapitalizm ölürken bugün olan bitenler 200 yıl öncesinin teorisyenlerinin öngörülerine uymuyor, yeni bir ekonomi teorisine ihtiyaç var.

Sosyalizm, Kapitalizme tepki olarak doğmuş bir düşünce sistemidir. Alman ekonomist Karl Marx ve İngiliz iş adamı Friedrich Engels'in ifadesiyle kapitalizme cevap olarak doğan sosyalizm ise kapitalizmin sebep olduğu eşitsizliklere odaklandı. Komünizm ise Marx'ın fikirlerinin son noktasıdır.

Karl Marx, sonrakiler ve Komünizm...

Karl Marx (1818-1883), Kapitalizm serveti (artı değer) eşit olarak dağıtmadığından kendi celladını kendisinin yaratacağını düşünüyordu. Ekonomik eşitsizliklerin neden olduğu toplumsal yabancılaşmanın bir devrime yol açacağını, bu devrimin aktörünün ise burjuvazinin yarattığı proletarya olacağını söylüyordu.

19. yüzyılın sonunda Marksizm, yoksullara umut, zenginlere korku veriyordu ve hükümetleri arada bir yerde bırakıyordu. Batının İngiltere ve Almanya gibi büyük devletleri ne burjuvazi ne de proleterya adına yönetmeyi seçtiler; Kapitalizmi koruyacaklardı ama olumsuz yanlarına çare bulacaklardı. Böylece 1914 yılında savaşa girerken ‘sosyal refah devleti’ anlayışı yerine oturmuştu.

En başından beri Sovyetler Birliği, bir işçi devleti değil, Moskova’dan kontrol edilen, vasal devletleri olan bir imparatorluktu. Bir Sovyet adamı yaratılmıştı ama Rus Rustu, Kazak Kazaktı, Ermeni Ermeniydi. Stalin denese de bu gerçeği değiştiremedi. Sovyetler her zaman bir imparatorluk gibi hareket etti.

Soğuk Savaş döneminde Marksizm iyi üniversitelerde, (Sovyet) oryantal despotizminin egzotik bir şekli değil, dünyanın nasıl çalıştığına ilişkin inandırıcı bir öğreti ve moral bir okuldu. Bugün üniversitelerde Marksizm unutuldu. Aslında Marksizm Sovyetler Birliği’nde Stalin ile ölmüştü.

Dünyayı farklı bir şekilde yönetmeye dönük tek denemenin (Komünizm), Kapitalizmden her anlamda çok daha kötü olduğu kanıtlandı. Kapitalizm ve Sosyalizme alternatif olabilecek, ciddi anlamda kabul görmüş bir ekonomik sistem henüz geliştirilmemiştir.

Bireycilik ve kolektivizm arasında arayışlar sürerken, ekonomide İskandinav kapitalizmi, dijital Maoizm ya da Çin yolu gibi yeni modeller ortaya çıkabilir. Ekonomiler gittikçe finansallaşırken, dijital çağda yüksek teknolojinin getirdiği yeni üretim biçimleri ortaya çıkacak.

Dijital çağın toplumu; Olağan zamanın dışında bir yer; Saatsiz Devlet..

Bugün, dijital teknolojinin getirdiği yenilikler ve tetiklediği dönüşümler, yeni bir topluma doğru gitmekte olduğumuzu gösteriyor. Ancak bu evrim süreci, yeni sosyal sorunlar doğurduğu gibi, muazzam bir finansallaşmanın önünü açarak mevcut sosyo-ekonomik sorunları daha da keskinleştirme eğilimine sahiptir.

Dijital çağın tekno-kapitalist liberal ideolojisi, modern bilgi ve iktidar kodunu yeniden üretmekte, böylelikle devlet, aile, evlilik, okul gibi modern kurumların güvenirliği ve geçerliliğini sorgulamaktadır. Bu kurgular diğer yandan sömürü ve kuvvet tekeli gibi tarihi güç mekanizmalarını da gözden geçirecektir.

Beden, insan-makine ve tekniğin birbirine eklemlenme ve dönüşme durumu kapitalizm kadar modern politika ve temsili demokrasi için de bir kriz kaynağıdır. Teknoloji aynı zamanda mutlak hükmedeni ve çaresiz hüküm altına alınanı, devletin egemenliğini ve vatandaşlığı da etkileyerek bir kriz konusu haline gelmektedir.

Dünya saati olmadan yaşamın nasıl olacağı, insan yapımı saatlere tabi dünyayı değiştirmeye yönelik bir proje olarak, hayatın karmaşıklığını giderecek alternatif yaşam tarzları tasarlıyor. Zamanı saatlerin dışında söyleme, doğal saatler ile yaşayarak gündelik hayatın boğucu temposundan kurtulma, böylece saati prangaya vurma hedefleniyor. Olağan zamanın dışında bir yer; Saatsiz Devlet’te yaşayacağız.

Modernizm aslında insan ile insan olmayan arasındaki asimetriye dayanmıştı; şeyler, nesneler, hayvanlar ve dahi Tanrı bir yana insan bir yana. Şimdi, yeryüzünün gövdesini kılcal damarlar gibi saran dijital ağlar, bireylerin ve toplumların hayatını her alanda büyük değişimlere, dönüşümlere uğratmaya başlıyor.

Dijital çağda asıl soru şuradadır; insan, insan kalmakta ısrar edecek mi? İnsan-sonrasından bahsetmek böyle bir ısrarın göstergesidir. İnsan çağı artık geçip gitmiştir. Buna tanrı-insan, ölümsüz insan da dâhildir. İnsan; oluşa katılmayı, ağa bağlanmayı, şeylerle etkileşime girmeyi yani ‘olmayı’ seçecek.

Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;

Toplam 2800 defa okunmuştur.

Prof. Dr. Sait Yılmaz diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.