İşte AKP'nin 'Sağlıkta devrim' yalanı!
İşte AKP'nin 'Sağlıkta devrim' yalanı! CHP İstanbul İl Başkanlığı'nda kurulan 40 farklı komisyon, ilgili alanlardaki uzmanların katkıları ile çalışma raporları hazırlayarak kamuoyu ile paylaşmaya başladı. CHP İstanbul İl Başkanlığı Sağlık Komisyonu'nun...
CHP İstanbul İl Başkanlığı'nda kurulan 40 farklı komisyon, ilgili alanlardaki uzmanların katkıları ile çalışma raporları hazırlayarak kamuoyu ile paylaşmaya başladı.
CHP İstanbul İl Başkanlığı Sağlık Komisyonu'nun hazırladığı "Türkiye'de Sağlık Hizmetlerinde Sorunlar" raporu da geçtiğimiz günlerde kamuoyu ile pylaşıldı. Raporda sağlık alanında yaşanan sorunlar tek tek dile getirilirken, AKP hükümetlerinin 'Sağlıkta Devrim' diye adlandırdıkları politikaların aslında sağlığı piyasalaştırma politikaları olduğunu rakamlarla ve tablolarla ortaya koyuyor.
İşte, sağlıkta durumun aslında Sağlık Bakanlığı'nın hazırlattığı kamu spotundaki "Mehmet Bey hoşgeldiniz, biz de sizi bekliyorduk" olmadığını ortaya koyan o raporun bütün ayrıntıları:
1- Sağlıkta Piyasa Koşulları ve Özelleştirme
''’Sağlık, doğuştan kazanılmış bir haktır’’. Bu ilke çerçevesinde, herkese ihtiyacı ölçüsünde eşit ve ücretsiz verilmesi gerekir. Fakat, 2002 yılından beri, sağlık hizmetlerinde piyasa koşulları hakim kılınmış, tüm vatandaşlardan kamu gücüyle zorunlu olarak kesilen primler, piyasalaştırma ve özelleştirme yoluyla kar amaçlı çalışan kurumlara aktarılmıştır. Bu dönemde özel sektörün , uluslarası sağlık tekellerinin sağlık hizmetinden aldıkları pay aşırı şekilde ve hızla artmıştır. Özel sektörün kar elde etmeyeceği bir alana yatırım yapmayacağı doğaldır. Ancak bu dönemde , sadece özel sağlık kurumları değil, kamu kurumları da ’gelir elde etme’ ilkesi ile çalışmaya başlamıştır.
Oysa piyasa koşulları , bir çok nedenden dolayı sağlık hizmetine uygulanamaz. Başlıca nedenler şunlardır:
1. Diğer ürün ve hizmetlerin aksine , sağlık hizmetlerinin tüketicisi , bu hizmetleri değerlendirecek kapasitede değildir. ''’ Bilgi asimetrisi ''’ dediğimiz bu durum nedeniyle , örneğin reklamlarda gördüğü bazı yeni teknoloji ve yöntemlerin , hastanede aldığı sağlık hizmetinin kendi hastalığına uygun olup olmadığını bilemez.
2. Sağlık hizmetleri tüketicisinin , bu hizmeti almamak gibi bir seçeneği yoktur.
3. Sağlık hizmetine en çok muhtaç olan kesim, satın alma gücü düşük olan yoksullardır.
4. En önemlisi ise , esas amaç , sağlıkta talebi arttırmak değil, aksine azaltmaktır. Talep yaratmak için değil, koruyucu ve sağlığı geliştirici tıp anlayışıyla insanların hastalanmaması , mümkün olduğu kadar hizmete gereksinim duymaması için çalışmak gerekir.
Bu dönemde sağlığın piyasalaşması ile , verilen hizmetin gerekliliği, doğruluğu ve yararlılığı yerine, ne kadar gelir getirdiği temel alınmaya başlamıştır. Kamu hastanelerinin maaşlar dışında genel bütçeden aldıkları tüm ödenekler kesilerek , hastaneyi kendi sağladıkları gelirle çevirmeleri istenmiştir. Hastane yönetimleri ise hem artan talebi karşılamak, hem de ’sürümden kazanmak’ amacıyla , hastalara 5-8 dakikada bir randevu vermeye başlamışlardır. Bunun en iyi örneği aşağıdaki gazete haberidir.
SEAH Hastane Yöneticisi Prof.Dr. Zekeriya İlçe hastanede görev yapan doktorlara yazı göndererek hasta muayene süresinin 10 dakikadan 5 dakikaya düşürülmesini istedi
Kamu Hastanelerinde Talep Artışı Nedeniyle Muayene Sürelerinin Düşürülmesi
Son 12 yılda hastanelere başvuru sayısı anormal bir şekilde artmıştır. Sağlık Bakanlığı hastanelerine başvuru artışı 2,6 , üniversitelere başvuru 3,6 kat iken , özelde artış 12.7 katı bulmuştur. 2002 de üniversitelere başvuru özel hastane başvurularından daha yüksek iken, 2012 rakamlarında özel sektör başvuru sayıları üniversite toplamının iki katından fazla bir sayıya ulaşmıştır.
Yıllara ve Sektörlere Göre Hastanelere Müracaat Sayısı
2014 yılında acil servislere başvuru sayısı 104 milyon olmuştur. Bunun nedeni, normal poliklinikten randevu almada güçlük, işyerinden izin alma sorunu ve katkı payını ödeme güçlüğü olabilir.
Aşırı talep artışının diğer önemli göstergesi , kişi başı yıllık hekime başvuru ortalamasıdır. Türkiye’ de kişi başı yılda hekime başvuru sayısı 2002 de 3,1 iken bu rakam 2013 yılında 8,2 olmuştur. OECD ülkelerinde bu rakamın ortalaması 6,7dır . Bu sayı İsveç, İrlanda ,İsviçre, Portekiz , Norveç gibi bir çok gelişmiş ülke ortalamalarının iki katıdır. Türkiye ortalamasından yüksek az sayıda ülke vardır. Bunlarda da telefon müracaatlarının başvuru olarak sayıldığı anlaşılmıştır.
Kişi Başı Hekime Müracaat Sayısının Uluslararası Karşılaştırılması, 2013
Hastalara sorgulama ve muayene için yeterince zaman ayıramayan hekimler de, tanı için gereksiz ve fazla sayıda tetkik istemek zorunda kalmışlardır.
Örneğin 1000 kişi başına düşen yıllık ortalama MR sayısı ülkemizde 2008 yılında 48,8 iken 2013 yılında 119.2 ye çıkmıştır. Amerika Birleşik Devletlerin tümünde bu rakamın 106.9 olduğu düşünülürse, bu sayının ne kadar yüksek olduğu anlaşılabilir.
1000 Kişi Başına Düşen Yıllık MR Görüntüleme Sayısı
Hasta sayısında artış ve kısa muayene süreleri , sadece tetkik sayılarında yükselmeye değil, aynı zamanda reçetelenen ilaç sayılarında da anormal artışlara neden olmuştur. İnfeksiyon hastalıkları prevalansı yüksek olmamasına rağmen, Türkiye en çok antibiyotik reçetelenen ülkeler arasındadır.
Aynı şekilde ülkemizde cerrahi girişim sayılarında anormal artışlar olmuştur. Yıllık cerrahi girişim sayısı yılda ortalama 3 kat artmıştır. Sağlık Bakanlığı hastanelerinde artış yaklaşık 2,3 kat, üniversitelerde 2,5 kat olurken, özel sektörde artış oranı 7.3 kata ulaşmıştır.
Bu girişim sayıları da uluslar arası normların çok üzerindedir. 100.000 kişiye düşen apandisit ameliyatı sayısında 206 ile Türkiye açık ara ile dünyada birincidir.Bizi yarı rakamla İspanya ( 108), İngiltere 90.4) ve İtalya (83) izlemektedir.
Yıllara göre ameliyat sayılarında artış.
Özel sektör A Grubu ( ağır ) ameliyatların sadece % 11 ini yaparken C Grubu (Küçük cerrahi girişimler) ameliyatları % 53 ünü yapmaktadır.
Bu dönemde özelin sağlık hizmetlerindeki payı her alanda artmıştır.
Yoğun bakım yataklarının % 40 ı
Diyaliz yataklarının % 60 ı
Yatan hasta sayısı % 33 ü özel sektördedir.
Ayrıca bu dönemde özel sektörde
Yatılan gün sayısı % 5.3 den % 17'ye
SGK harcamalarında payı % 14,0 den 24,8'e yükselmiştir.
Özel Sektör Payındaki Artış
Hastalara polikliniklerde ayrılan kısa muayene süreleri gibi, sürümden kazanmak , yatak devir hızını arttırmak amacıyla hastanede yatış süreleri de kısalmıştır. Uzun yatması gereken hastalara ise artık yatak ayrılmamakta, hiç yatış yapılmamaktadır.Örneğin bu dönemde bir çok göğüs hastalıkları hastanesinde tüberküloz yataklarında kısıtlamaya gidilmiştir.
Yıllara ve Sektörlere Göre Hastanelerde Yatış Süresi
Bu tabloda düşüşün en çok kamu hastanelerde belirgin, özelde ise anormal kısa olduğu görülüyor. SGK ile bazı tetkik ve ameliyatlarda paket anlaşması yapan hastaneler hastaları yeterince izlemeden , çıkan komplikasyonları tedavi etmeden taburcu etmektedirler.
Hastanede yatış süresi açısından Türkiye tüm OECD ülkeleri arasında en düşük ortalamaya sahiptir. Ülkemizde yatış süresi OECD ortalamasının yaklaşık yarısı kadardır.
Ülkemizdeki yatış süresi ortalamasının diğer OECD ülkeleriyle karşılaştırılması
Hekimlerin Ciddi Sorunları
Performans
Bu sistemde poliklinikte bakılan hasta sayısı, tetkik ve girişim sayıları üzerinden hekime ek ödeme yapılmaktadır. Performan sistemi , hekimin verdiği hizmetin kalitesini değil, sadece niceliğini ölçmeye yöneliktir. Oysa sağlık hizmetinde önemli olan bakılan hasta sayısı değil, doğru teşhis ve tedavi uygulanan hasta oranı olmalıdır. Göğüs hastalıklarından bir örnek vermek gerekirse , eğer astımlı hastalara poliklinikte en az yarım saat ayırıp da onlara , hastalıkları ve tedavileri konusunda eğitim yaparsanız , daha az atak geçirirler ve hastaneye daha az başvururlar. Dolayısıyla '' performans''ınız düşer. Ama 3-5 dakikada bir hiç açıklama yapmadan reçete yazacak olursanız , hasta sık sık atak geçirerek başvuracağı için '' yüksek performansla’ ödüllendirilen hekim olursunuz.
Performans sistemi , çoğu yerde keyfi yönetilmiş, branşlar açısından , hekimler ve diğer sağlık personeline dağıtım açısından büyük eşitsizlikler yaratmıştır.
Bu sistemde hekimler arasında hem de hekimlerle diğer sağlık personeli arasındaki ekip anlayışı ve çalışma barışı bozulmuştur.
Yapılan ödemelerde , çalıştığınız hastaneye ve branşa bağlı olarak büyük farklar ve adaletsizlikler oluşmuş, ''’Eşit işe eşit ücret prensibi’’ çiğnenmiştir.
Eğitim-araştırma ve üniversite hastanelerinde eğitime , araştırmaya harcanan süreler kısalmış, sadece hizmet odaklı , yorucu ve tüketici bir çalışma ortamı oluşmuştur.
Tükenmişlik
Performans geliri , hekim hasta olup rapor aldığı, kongreye gittiği ve tatile çıktığı zaman kesilmekte ve emekliliğe yansımamaktadır. Bu nedenle yaşam standardını korumak amacıyla hekimler daha çok uzun süreler ara vermeden çalışmaya başlamışlardır. Moral bozukluğunun da katkısıyla çoğu hekim tükenmişliğe sürüklenmiş , mesleğini bırakmak zorunda kalmıştır.
Üniversitelerde Kan Kaybı
Kamu hastanelerinde ve üniversitelerde , hekimin çıplak maaşından başka sabit geliri yoktur. Alacağı döner sermaye payı ve performans miktarı, tamamen hastanenin gelirine bağlı olarak değişmektedir.
SGK’nın ödediği ücretler, üniversitelerde verilen yüksek kalitede emeğin ve teknolojinin bedelini karşılamaktan uzaktır. Bu yüzden bu sistemde bir çok kamu üniversitesi iflasa sürüklenmiştir.
Net ve emeğinin karşılığı olabilecek bir gelir garantisi verilmeden çıkarılan ''Tam gün’ yasaları nedeniyle , önceden yarı zamanlı çalışmakta olan bir çok öğretim üyesi üniversiteyi terk etmiştir.
Bu yüzden uzun yıllar boyunca verilen büyük emekle kamuda ve kısmen yurtdışında yetişmiş olan, en gelişmiş teknolojiyi uygulayan yetkin bilim insanlarının çoğu özel sektöre kaymıştır. Üniversitedeki asistanlar ve öğrenciler bu öğretim üyelerinin vereceği eğitimden , ödeme gücü olmadığı için kamuya başvuran hastalar ise bu kişilerin vereceği sağlık hizmetinden yoksun kalmışlardır.
Bir örnek vermek gerekirse, zamanın başbakanı kamuda kendisini ameliyat edebilecek bir cerrah bulamamış, yukardaki nedenler dolayısıyla İstanbul Tıp Fakültesinden ayrılmış ve özelde çalışmakta olan bir cerrahı (orada ameliyat yapmaya yasal hakkı olmadığı halde) bir üniversite hastanesine çağırmak zorunda kalmıştır.
İtibarsızlaştırma
Bu dönemde hekimlerin gördüğü eğitim , yüklendikleri riskler hiçe sayılarak , sadece aldıkları ücretler söz konusu edilmiştir. Sadece az sayıda ünlü hekimin aldığı ücretler basına yansıtılmış, yine çok az oranda olan yanlış uygulamalar zamanın başbakanı , sağlık bakanı ve medya tarafından abartılarak , özveriyle çalışan geniş hekim kitlesine maledilmiştir. Büyük bir haksızlıkla yapılan bu olumsuz kampanya sonucunda, hekimler halkın gözünde itibarını yitirmiştir.
Hekime ve Sağlık Çalışanlarına Yönelik Şiddet
Daha önce bireysel boyutta olan hekime yönelik şiddet bu dönemde sistemli bir hal almıştır. Halkımız , artan talebi karşılayamayan sağlık sistemindeki yetersizliklerin sorumlusu olarak yöneticileri değil , karşısında -tüm bu yetersizliklere rağmen- özveriyle hizmet etmekte olan hekimleri görmüştür. Hasta hakları ve SABİM sistemini hekime karşı işleterek, halktan gelen başvuruların haklı olup olmadığını değerlendirmeden hekime soruşturma açan yönetimlerin de büyük hataları olmuştur.
Göksel Kalaycı , Ersin Arslan, Melike Erdem, Kamil Furtun gibi değerli hekimler bu dönemde kaybedilmiş, binlerce yaralanma ve sözlü taciz olmuştur.
Malpraktis Yasası, Zorunlu Meslek Sigortası
Bu dönemde hekimlerin emeğinden olduğu kadar , hatalarından da kar etmek isteyen bir sektör doğmuş, ''Malpraktis’ yasası çıkarılmıştır. Ayrıca ''zorunlu meslek sigortası '' getirilmiştir. Hekimlerin cebinden bu sigorta şirketlerine 60 milyon TL ödeme yapılmıştır.
Tüm bu uygulamalar sonucunda hekimler ''Savunmacı Tıbba’ yönelmişler , buna göre uzmanlık tercihlerini de değiştirmişlerdir. Son yıllardaki TUS sınavlarında hekimlerin riski düşük olan branşlara yöneldikleri görülmektedir.
Aile Hekimleri
Etkili bir sağlık hizmetinin temeli, koruyucu hekimliği önceleyen güçlü 1.basamak hizmetleridir.
Düzce’de pilot uygulama olarak başlatılan aile hekimliği modeli, henüz değerlendirilmeden tüm ülkeye yayılmıştır. Bu modelde koruyucu hizmetler ve tedavi edici hizmetler birbirinden ayrılmıştır. Toplum Sağlığı Merkezleri (TSMler) yeterince güçlendirilmediği için koruyucu hizmetler ikinci plana atılmış durumdadır. Sağlık ocaklarında bulunan hekim-hemşire-ebe-sağlık memurundan oluşan ekip hizmeti anlayışı yok edilmiş, hekim yanında çalışan personelin masraflarını karşılayan işveren haline getirilmiştir.
Aile hekimleri , eski binalar,işhanları, apartman daireleri gibi uygun olmayan mekanlarda , tedaviyi önceleyen bir hizmet anlayışıyla çalışmaktadır. 3500-5000 arası bir nüfusa hizmet vermek zorunda olduğu için sadece kendine başvuranlara bakabilmekte , koruyucu hekimliği gereği gibi yürütememekte , özellikle hekime başvuramayan risk altındaki gruplara hizmet verememektedir.
50 bin sağlık çalışanı statüsü belirsiz, iş güvencesi olmadan çalışmaktadır. İki yıldan beri nöbet adı altında fazla mesaiye ve esnek çalışmaya karşı direnmektedirler.
İkinci ve Üçüncü Basamak Hastaneler
Sevk zinciri kurulmadığı için, yoğun bir hasta yükü altındadırlar. Gereksiz başvuruların yoğunluğu yüzünden esas hizmet alması gereken acil ve ağır hastalar yeterli hizmet alamamaktadır. Bazı branşlardan randevu almak imkansız hale gelmiştir. Bir çok tetkik , tedavi yöntemi ve ameliyat için çok uzun bekleme süreleri vardır. Çocuk ve iç hastalıklarında bazı yandal poliklinikleri yeni hasta kabul etmemektedir.
Tüm atamalarda yandaşlık ve siyaset ilişkileri hakim kılınmakta, yönetici tayinlerinde liyakate bakılmamaktadır. Bu haksızlıklarla birlikte, ihalelerde yapılan kayırma ve yolsuzluklar çalışanların moralini bozmaktadır.
Şehir Hastaneleri ( Kamu Özel Ortaklığı )
Bu sistemde SGK kaynakları gelir garantisi verilerek devlet eliyle özel sektöre aktarılmaktadır. Fahiş kira bedelinin yanında tüm hizmetler ilgili firmaya verilerek, bunlar için de ödeme yapılacaktır.13 hastanenin ihalesi tamamlanmış olup, 25 milyar borç vardır. Toplam 25 adet planlanmaktadır.
Şehrin dışında olan bu hastanelere halkın ve hastaların ulaşım sorunu olacaktır.
Sağlıkta İşgücü Sorunları
Doğru ve etkin bir planlama yapılamamaktadır.
1000 kişiye düşen hekim sayısı : OECD 3,2 –Türkiye’de 1,7 dir.
Sağlık Bakanlığının hekim azlığı saptamasıyla yeterli öğretim üyesi, laboratuar ve hastane altyapısı olmadan tıp fakülteleri açılmakta , mevcut olanlarda kapasite artırımına gidilmektedir. Bu durum tıp eğitiminin kalitesini düşürmektedir. Günümüzde tıp fakültesi sayısı 64 devlet, 19 özel olmak üzere 93 ü bulmuştur.
1000 kişiye düşen hemşire sayısı : OECD 8,8 - Türkiye 1.1 dir. Bu oran aşırı şekilde düşüktür.
Hekim/ Hemşire Oranı : OECD 2,8 - Türkiye 1 olmak üzere OECD ortalamasının yarısından da düşüktür.
Hemşire, ebe, acil tıp teknisyeni, tıbbi sekreter ve diğer yardımcı sağlık personeli sayıları çok yetersizdir.
Çalışan Sağlığı, Meslek Hastalıkları
Hergün 4 işçi yaşamını yitirmektedir. Ölümcül iş kazalarında Türkiye Avrupa’da birinci, dünyada üçüncüdür. Meslek hastalıkları konusunda farkındalık yoktur, eğitimler, taramalar ve kayıt sistemi yetersizdir. Yapılan istatistik hesaplara göre 40.000 meslek hastalığı saptanmış olması gerekirken, SGK Kayıtlarına geçen sayı sadece 500'dür.
Özel Sağlık Güvenlik Birimleri göstermelik kalmakta , işlevini yerine getirerememektedir.
Karadeniz, Çukurova vb . yerlerdeki göçer işçilerin büyük sağlık sorunları vardır ( Sıtma vb)
Diş Hekimlerinin Sorunları
Diş Hekimliği fakülte sayısı 19'dan 72'ye ulaşmıştır. Hekimlik alanına benzer şekilde koruyucu ağız diş sağlığı hizmetlerinde gerileme, performans sistemi nedeniyle girişim sayısında aşırı artış olmuştur. Kamu diş klinikleri ucuz ihalelerle özel laboratuarlardan hizmet almakta , bunların kullandığı kalitesiz malzeme (Protez vb) nedeniyle halkın diş sağlığı bozulmaktadır.
3 Şubat 2015 tarihinde yürürlüğe giren yönetmelikle muayenehane açmak güç hale geldi. Ayrıca yeni getirilen yönetmelik maddeleriyle diş hekimi olmayanlara da diş tedavi merkezi açma hakkı verildi.
9.Veteriner Hekimlerin Sorunları
AB Ülkelerinde bulunan sayının yarısına eşit toplam 27 fakülteyle kalitesiz eğitim almaktadırlar. Gıda güvenliği ve denetimler yetersizdir. Toplumun sağlıklı gıda hakkı engellenmektedir.
Uzmanlık eğitimi olmadığı için yeterli ve güvenli gıda üretimi yapılamamakta , hayvan hastalıklarının önlenmesinde yetersizlikler ortaya çıkmaktadır. En tehlikeli 4. meslek olmasına rağmen yıpranma payları ellerinden alınmıştır. Muayenehaneler hem bakanlıktan hem de belediyelerden ruhsat almak zorundadırlar
Eczacıların Sorunları
Eczaneler geri ödeme vezneleri haline getirilmiştir. Bu nedenle , ödemeye isyan eden halkla sık sık karşı karşıya gelmektedirler. Hastalardan tahsil edilen ödemeler şunlardır:
-İlaç bedelinin 10-20'si
- Muayene için 5-12 TL
- Reçete için 3 TL
- Eşdeğer ilacın en ucuzunun yüzde 10’u
- İlaç kutusu başına ek 1 TL
Ayrıca ucuz hammadde , yetersiz teknooji ile düşük kalitede ilaç üretimi de bir sorun oluşturmaktadır.
Cepten Ödemeler
Aşırı sağlık harcaması nedeniyle temel teminat paketi kapsamının daraltılacağı , tamamlayıcı sigorta yaptırmanın gerekeceği öngörülmedir. Maddi gücü yeterli oan kişiler kamu hastanelerindeki yoğunluk nedeniyle , özel sigorta yaptırmaya ve özelden hizmet almaya mecbur kalmışlardır. Ayrıca aşağıdaki ödemeler de halktan tahsil edilmektedir.
Tetkik ücreti
Öncelikli tetkik ücreti
Özel hastane işlemlerinde liste fiyatından % 200’e ulaşan oranlarda ödeme
İstisnai hizmetle hastaneye göre değişen otelcilik ücretleri ödemesi
Telefonla randevu için 4,5 TL’yi bulan harcama
12. Sağlığın Diğer Belirleyicileri
Ülkemizde halkın sağlığını tehdit eden diğer sorunlar şunlardır :
Yoksulluk, eşitsizlik, eğitimsizlik
Sağlıksız kentleşme , ormanların yokedilmesi
Endüstri atıkları
Kötü kaliteli kömür
Termik santrallerin oluşturduğu kirlilik
Nükleer santrallerin getireceği riskler
Toprak ve su kirlenmesi
Dünya standartlarına göre şehrin en az % 10'u halka açık yeşil alanlara ayrılmalıdır. Bu oran İstanbul’da % 1.5'dur. Diğer şehirlerin yeşil alan yüzdeleri şekilde görülmektedir.
"İşte AKP'nin 'Sağlıkta devrim' yalanı!" haberi, 04 Haziran 2016 tarihinde yazılmıştır. 04 Haziran 2016 tarihinde de güncellenmiştir. Sağlık kategorisi altında bulunan İşte AKP'nin 'Sağlıkta devrim' yalanı! haberi 2016 yılına aittir. Bu haberin yanı sıra sayfamızda birçok güncel bilgi ve son dakika haberler yer almaktadır. İşte AKP'nin 'Sağlıkta devrim' yalanı! 2024 konusundaki bu haber içeriği objektif bakış açısının yansımasıdır. Sağlık konusunda 08 Mayıs 2024 tarihlidir, bugüne ait güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi Twitter ve Facebook sayfalarımızdan takip edin.
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.