Tuğrul Keskin
Tuğrul Keskin - Ölümlerinin 99. yılında bir kez daha Zito i Epanastasis!

Ölümlerinin 99. yılında bir kez daha Zito i Epanastasis!

Hangi sayfayı çevirsen, ‘kan var bütün kelimelerin altında.’ İnsanlık zorlu, uzun ve kanlı bir yolu yürüyerek geliyor; tarihin adaletsizlik dolu labirentini bir bakıma parçalayarak kurmaya çabalıyor uygar dünyayı. Yeni bir dünya kurmak için kuşkusuz yeni bir insan tipine gereksinim vardır. Eskinin savaş, nefret, öfke dilinden arınmış; kardeşlik, ekmek, barış, dostluk, sevgi dilini önceleyen ve yücelten, yeni bir insan…

Aslında 19 ve 20. yüzyılların devrimci siyaset/felsefe üreticileri bu insan tipini var etmek için çaba verdiler, başardılar da! Hiç kimsenin hayal edemediği bir diyarda Sovyetler kuruldu. Barışı, emeği, insanı önceleyen ve yücelten bir anayasa girdi yürürlüğe. Elbette dünyanın pek çok ülkesindeki güzel yürekli insanları da etkiledi bu devrim! Hemen yanı başımızda bu büyük gelişmeler olurken, 1919’da İzmir, emperyal hesaplar ve hayaller uğruna işgal edildi. Yunanistan’ın Pire Limanı’ndan kalkan gemiler, 15 Mayıs sabahı İzmir Körfezi’ne demir attılar. Britanya Krallığı'nın isteği ve Venizelos’un “Megali İdea” hayali, dünyayı ve coğrafyamızı yeniden kana çağırmaktaydı.

Fakat Yunanistan’daki güzel yürekli yiğit adamlar, Yunanistan Komünist Partisi öncülüğünde, bu yeniden savaş ve “kana çağrı” girişimine; Anadolu’nun işgaline karşı büyük bir mücadele başlatmışlardı. Başta Atina ve Selanik’in sokakları ve fabrikaları olmak üzere her yan mücadele alanına dönüşmüştü. Asla geçit vermek istemiyorlardı savaş baronlarının ırkçı söylemlerine… Sokaklarda yüzlerce insanın kanı pahasına verilen bu büyük mücadele İzmir’in işgaline engel olmadı yazık ki! Bu eylemlerden ötürü tutuklanıp yargılanan 117 Komünist Parti üyesi Atina’da kurşuna dizildi! Suçlu bulunup da öldürülmeyen pek çok eylemci ve işçi önderi de Pire Limanı’ndan gemilere doldurulup savaşmak için İzmir’e gönderildiler…

Devrimcilerin taşındığı gemilerde de savaş ve işgal karşıtı eylemler hız kesmeden devam ediyordu. Nitekim işgal karşıtı bildiriler dağıttıkları gerekçesiyle 15 civarında devrimcinin öldürülüp Ege Denizi’nin sularına atıldığını Yaşar Aksoy “Kate Palemos” (Kahrolsun Savaş) adlı kitabında, Yunanlı gazetecilerin bilgilerine dayanarak aktarmaktaydı.

İzmir’e ulaşan savaş karşıtı bu devrimciler, bulundukları askeri birliklerde de eylemlerini sürdürdüler. 1920 senesinin başlarında bir bildiri dağıtıyorlardı yukarı cephede. Bildiri, temel olarak “Küçük Asya işgalinin İngiliz emperyalizminin bir oyunu olduğunu, dünyayı yeniden paylaşmak ve yeni sınırlar oluşturmak için çıkarıldığını, bu savaşın yoksulların savaşı olamayacağını ve kendilerinin de yoksullar dünyasından olduklarını ve Anadolu’nun yoksullarına kurşun sıkmayacaklarını” anlatıyordu. Bildirilerinin başlığı; Zito i Epanastasis! ‘Yaşasın İsyan’dı!

Türkiye’de sosyalist çevrelerde bilinen konuşulan fakat resmi tarih ve tarihçilerin hafızalardan silmek için türlü gayretler sarf ettikleri bu olay, Yurtsever Gazete’sinde bir haber olarak yer alınca, araştırmacı Burhan Aksakal olayın kaynağına ulaşmak için, bir Girit göçmeni ve Yunancası iyi düzeyde olan Av. Saha İlman’la iletişime geçer. Saha İlman, Girit’te yaşayan tanınmış gazeteci Maria Marioli ve “ansiklopedi” lakaplı komünist parti üyesi Emfimio Taki Lakekis’in yardımlarıyla bildirinin orijinal metnini Petra Petratos’un “Küçük Asya Savaşı ve Yunan İşçi Hareketi” adlı kitabından dilimize çevirirler.

İşte güzel yürekli insanları ölüme götüren o bildiride diyordu ki cephenin komünist askerleri; “...Yeni yılın ilk günü, burada, yukarıda (İzmir kastediliyor t.k) sizler için de güneş doğacak. Ama bugünün gerçeğinin dehşeti burada durmayacaktır. Arkamızda ve aşağıda baba evimizde, kaç zamandır felaketin karanlığı ailemizi örtmektedir. Biz fakirler, burada, yukarıdayız. Çünkü zenginler ve güçlülerin asker olmamak gibi, evlerinden uzak kalmamak gibi her zaman bir yolları vardır.

Bugünkü acılarımızı hafifletecek, geçmiş yılların tatlı anıları neredeler? Hiçbir yerde! Bu son kana bulanmış yılın cehenneminde uyandık ve toplumun kullanıldığı ve güdüldüğünün korkunç gerçeğini gördük. Bu gerçekle karşılaşmamız için yurttaşlık yaşantımızı terk etmemiz gerekiyordu. Bu karşılaşma milliyetçi rüyalarınızı, vatanlarınızı, çarpık ideolojilerinizi ortaya döktü, ancak bizlere de arkasında neyi gizlediğini, sermaye yönetiminin düzenini apaçık gösterdi.

Artık bize özgürlükten söz etmeyin. Çünkü köleliğimizi dayanılmaz şekilde hissetmekteyiz. Artık bize vatanlardan ve eski düzeni yeniden kurmaktan söz etmeyin. İdeolojileriniz, içimizde mahkûm olduktan ve biz körler görmeye başladıktan sonra, kalplerimiz size karşı düşmanlıkla doldu. Ama hayır bu nefret; sizlerin ve sizin gibi olanların, işgal ile halklar arasında yarattığı mahvedici, kısır ve öç alıcı nefret değil, bu nefret, Fransız, Alman ve Yunan-Bulgar savaşlarının, insan katliamları doğuran nefreti değil; başkaldırının büyük, kutsal ve yaratıcı duygusudur. Bu, tarihi süreçte oluşmuş; halkları cesaretlendirip canlandıran ve köleliğin bağlarını paramparça eden duygudur.

Bir süreden beri ve savaşın dumanları arasında; oraya, Kuzey’e, yeni ve insanca bir düzenin tohumları düşmüştür. (Sovyetler kastediliyor)Büyük iktidar sahipleri! İşte bundan dolayıdır ki bizler vatanınızın değil insanlığın gerçek kahraman askerleriyiz...”

Bu bildiriyi dağıtan askerlerden 200’ü aşkını tutuklandı. Bildirideki görüşlerinden vazgeçerek “Altın Vatan”a bağlılıklarını bildirmeleri için çok baskı gördüler. Bildiride imzası olan “Cephenin Komünist Askerleri”nden 200’ü görüşlerinde ısrar etti; barış ve kardeşlik isteklerini yinelediler, savaşın İngiliz emperyalizminin bir oyunu olduğunu haykırdılar yargılanmaları boyunca...

Kurulan mahkemeler 1920 yılının son günlerinde karar verdiler, bu bildirideki görüşlerinden vazgeçmeyerek “düşmanla” savaşmayanlar ölecektiler. Ve Cephenin Komünist Askerleri’nden 200’ü boyun eğmediler zalime. Kendi ülkelerinde “vatan haini” olmayı göze alarak, yeni bir dünya kurulması uğrunda; 1921 yılı Ocak ayının ilk günü, işgal kuvvetleri komutanlığının merkezi de olan (Balçıklıova) Balçova'da şu an İnciraltı Sahili denilen bölgede kurşuna dizildiler…

2020 yılı bu güzel insanların katledilişinin 99’uncu yıldönümüdür. Tarih onları unutmak istese de, unutturulmak istenseler de, kimi güzel yürekli insanlar ve barışı önceleyen devrimciler onları asla unutmadılar. Çünkü onlar Ege Denizi kararınca bu topraklarda öldürülmüş ve kalplerimize gömülmüştüler!

Onlar için ilk anmayı 2014 yılının 4 Ocak’ında, kanlarının akıtıldığı İnciraltı Sahili’nde oldukça kalabalık bir katılımla gerçekleştirmiştik. 99’cu yıl anmasını yine 4 Ocak’ta bu sefer Marmaris’te Emekli-Sen Ege Bölge Temsilcisi sevgili Av. Ahmet Hür’ün girişimleri, Marmaris Belediyesi Başkan Yardımcısı kıymetli İhsan Öztürk’ün katılımı ve Belediye Başkanı Mehmet Oktay’ın ev sahipliğinde yapacağız. Bir kez daha ‘Yaşasın İsyan, ‘Zito i Epanastasis’ diyebilmek için bütün iyi yürekli insanları 4 Ocak Cumartesi günü saat 19’da Marmaris Belediyesi Kültür Sanat Evi’ne çağırıyorum.

Toplam 2310 defa okunmuştur.

Tuğrul Keskin diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.