Kemal Kılıçdaroğlu Nevşehir'de açıklamalarda bulundu

Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu Nevşehir'de önemli açıklamalarda bulundu.

Kılıçdaroğlu, Suriye'de ve Türkiye'de karşılıklı büyükelçilik açacaklarını belirterek, "Gideceğiz, Avrupa Birliği'ne diyeceğim, 'Kardeşim sen mültecilerden rahatsızım diyorsun değil mi? Şimdi Suriyelilerin yolu, okulu, köprüsü, hastanesi hepsini yapacaksın.' Hepsini yaptıracağım. Biz de katkı vereceğiz. Onlara iş imkanı da sağlayacağız." dedi.

Kılıçdaroğlu, Kapadokya Kültür ve Sanat Merkezi'nde düzenlenen "Kanaat Önderleri, Muhtarlar ve STK Buluşması"nda yaptığı konuşmada, günün düşünme günü olduğunu, kavga etme günü olmadığını belirtti.

Bu ülkenin havasını teneffüs eden, yemeğini yiyen, doğup büyüyen, annesi, babası, ninesi, dedesi burada olan herkesin başlarının üstünde olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

"Bizim milli paramız var. Nedir adı, Türk lirası. Bir devlet düşünün, kendi vatandaşından borç alıyor. Alabilir mi, alabilir. Hukukta yeri var mı, elbette var. Ekonomide yeri var mı, evet var. Bir devlet borçlanır mı, evet borçlanır. Dünyada borçlanmayan hiçbir devlette yoktur. Peki bir devlet kendi vatandaşından Türk lirası üzerinden mi borçlanır, ABD doları mı yoksa Avrupa parası avro üzerinden mi borçlanır? İktisatta şöyle denir; 'Bir devleti yöneten hükümet kendi parasıyla değil de yabancı parayla borçlanırsa ilk günahı işlemiş olur.' Buna iktisatta 'ilk günah' denir. Çünkü kendi ülkende kendi paranın geçerli olmadığını kabul ediyorsun, 'Bu paranın bir değir yoktur.' diyorsun, 'Vatandaş bu paraya güvenmiyor.' diyorsun, 'Ben vatandaşımdan dolar ve avro üzerinden borçlanıyorum.' diyorsun. Bunu da düşünmemiz lazım. Devlete dolar üzerinden, avro üzerinden para verenler dolar yükseldikçe kazanıyor. Peki öyle bir geliri olmayan ne yapacak, onlar da bu işin cefasını çekecek, sıkıntısını çekecek. Bir devlet nasıl yönetilir, adaletle. Adaletle yönetim ne demektir? Kendimiz devlete vergi veririz, hepimiz. Çocuk yeni doğar, vergiyi ödersiniz. Emzik alırsınız, süt alırsınız, altına bez alırsınız, hepsi vergilidir. Öderiz vergiyi. Peki çağdaş demokrasilerde nedir. Bizim ödediğimiz verginin hesabını parayı harcayan millete verir. Eğer bir ülkede bütçe için parayı bizden alan, parayı toplayan bir siyasi iktidar hesabını vermiyorsa bizim paraların nereye gittiğini biz bilmeyiz, orada demokrasi yoktur. Demokrasinin çıkış noktası ödenen vergilerin nereye harcandığının bilinmesidir."

Devletin adaletle yönetilmediğini öne süren Kılıçdaroğlu, "İktidar diyor ki 'Hastane yaptık.' Eyvallah, başım üzerine yapabilirsin, sevinirim. Yol yaptık, sevinirim. Havalimanı yaptık, eyvallah yap. Dünyanın en basit sorusunu soruyorum. Arkadaş, bunu kaça yaptın? Benim bunu bilme hakkım var. Çünkü bu parayı ben ödüyorum. Bakkal, manav, yeni doğan çocuk ödüyor, ev kadını ödüyor, herkes ödüyor. Kaça yaptın sen bunu, 'Efendim ticari sır, açıklanmaz.' Ne demek ticari sır. Benim ödediğim paranın ticari sırrı mı olur? Dünyada böyle bir örnek var mı, hayır yok. Bu da neyi gösteriyor, devlet adaletle yönetilmiyor." diye konuştu.

Devletin vatandaştan aldığı verginin hesabını vatandaşa veremediğini belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"Hepimiz vergi ödüyorsak, dönüp o hükümete sormak zorundayız. Bu çocuk neden işsiz kardeşim? Bu çocuk neden yatağa aç giriyor? Bu ailenin geliri neden yok? Neden çiftçi ektiğinin, alın terinin karşılığını alamıyor? Son 18 yılda bizim Londra'daki bir avuç tefeciye ödediğimiz faiz 187 milyar dolar. Niye ödüyoruz? Suriyeliler geldi. Ödediğimiz parayı Sayın Erdoğan açıkladı. 40 milyar dolar 2 yıl önce. 40 milyar doları bizim çiftçimize verseydiniz ne olurdu, bütün Orta Doğu'yu beslerdik. Söyledim, Nevşehir'den bir daha söylüyorum; Allah nasip eder sizlerin oylarıyla iktidar olursak bütün Suriyelileri en geç 2 yıl içerisinde Suriye'ye geri göndereceğim. Suriyelilere kızmıyorum, ben ırkçı birisi değilim, Allah'ın yarattığı her kula saygılıyım ama oradan geldi başımın üstüne ama ben Suriye'deki savaşı bitirmek ve oraya geri göndermek zorundayım. Bizim esnafımız dükkanını açar, vergi verir. O da dükkanını açar vergi vermez. Olmaz. İş istiyor, 'O yarı fiyatına çalışıyor.' diyor. Bizimki işsiz kalıyor. Nasıl olacak bu iş? Göndereceğim, kavgasız, dövüşsüz. Nasıl göndereceğimi bir cümleyle açıkladım. Davulla, zurnayla göndereceğim. Önce Suriye'de, Türkiye'de karşılıklı büyükelçilikleri açacağız. Gideceğiz, Avrupa Birliği'ne diyeceğim, kardeşim sen mültecilerden rahatsızım diyorsun değil mi? Şimdi Suriyelilerin yolu, okulu, köprüsü, hastanesi hepsini yapacaksın' hepsini yaptıracağım. Biz de katkı vereceğiz. Onlara iş imkanı da sağlayacağız."

"Kılı kırk yararcasına çözüm üretiyoruz"

Suriyelileri ülkelerine gönderdiklerinde onları yalnız bırakmayacaklarını, onlara yaşanabilir, güvenli bir ortam sağlamak için çalışacaklarını anlatan Kılıçdaroğlu, "Gaziantep'te çalışan iş dünyasının çok saygın iş insanları var. Eskiden fabrikaları vardı. Şimdi diyeceğiz ki 'Git kardeşim oralara fabrikalarını kur, sana her türlü imkanı veriyoruz. Her türlü desteği veriyoruz.' Suriyelilere de 'Bak kardeşim yolun var, okulun var, kreşin var, hastanen var, fabrikada var, git çalış.' Çalışacak. Kazanan sanayici de dövizini Türkiye'ye getirecek. Biz de karlı olacağız, onlar da karlı olacak. Bu işin kaybedeni olamayacak. Yeter mi, hayır. Bir şey daha yapmamız lazım. Oraya giden Suriyeli kardeşlerimizin güvenliğinin de sağlanması lazım. Bunu yapacağız. Bakın, kılı kırk yararcasına bütün ayrıntıları düşünerek çözüm üretiyoruz. Öyle 'Gönderip atacağız, onlar orada öldürülecek', yok öyle bir şey." şeklinde konuştu.

Afganistanlıların yasa dışı yollarla Türkiye'ye girdiğini belirten Kılıçdaroğlu, "Afganistan'dan gelenler var. Tam bir felaket. 2 bin 900 kilometrelik yolu aşıyor ve Türkiye'ye geliyor. Yolgeçen hanına döndü. 'Efendim yolgeçen hanına dönmedi.' Ne demek dönmedi. Bu kadar adam yasa dışı Türkiye'ye nasıl girdi? Ben izin vermedim, muhtarlar hele hiç izin vermedi. Nevşehirliler de izin vermedi. İran sınırına gittim, konuştum oradaki gümrükçülerle, buradan geçtiler mi? 'Hayır efendim buradan geçseler pasaport sorarız zaten.' Nereden geldi bu adamlar? Kim getirdi bunları?" ifadelerini kullandı.

"Hiçbir egemen gücün üzerimize gölge olarak düşmesini istemeyiz"

Devlet yönetiminde adalet ve ahlakın önemine vurgu yapan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

"Devlet yönetiminde liyakat önemlidir. Ahlakı, adaleti, liyakati öncelemediğin sürece bir devlet devlet olarak yönetilemez. O devlette çürüme başlar. Bir devlette çürüme başlarsa o çürüme yayılır, bir süre sonra devletin kurumlarına sirayet eder. Yani devletin tüm kurumları felç haline gelir. Son zamanlar 'Çoklu organ yetmezliği' diyorlar ya devletin kurumları da çoklu organ yetmezliği gibi olur. Hiçbir kurum görevini yapamaz hale gelir. O nedenle bizim Kuvayımilliyecilerin bu topraklarda olduğunu hiçbir Batılının unutmamasını isterim. Hiçbir egemen gücün üzerimize gölge olarak düşmesini istemeyiz. Kendi ülkemizde kendi göbeğimizi kendimiz keseriz. Ülkemizi şaha kaldıracaksak kendimiz kaldırırız. El oğlunun ekmeğine, el oğlunun torpiline ihtiyacımız yok. Kendimiz oturacağız, çalışacağız, mücadele edeceğiz. Tıpkı Kurtuluş Savaşı'ndan sonra olduğu gibi. Osmanlı, sanayi devrimini kaçırdığı için battı ama o Cumhuriyeti kuranlar, 1921 yılında Kayseri'de uçak fabrikasının temelini attılar. 8 yıl sonra Kayseri'den kalkan ilk uçak Ankara'ya indi. Etimesgut'ta uçak motoru fabrikaları kurdular. 1940'lı yıllarda uçak ihraç eden 5 ülkeden birisiydik. Dolayısıyla her birimizin hem yakın tarihimizi, hem geleceğimizi bilmemiz lazım. Tarihini bilmeyen geleceğini sağlıklı inşa edemez. Hiçbir zaman talepte bulunmadılar her şeyi kendileri yaptılar. Uşak Şeker Fabrikasını bu millet, bu devlet yumurta satarak kurdu. Biz her şeyi yapabiliriz, güçlüyüz. Sadece ayrıştırıyorlar, sadece bölüyorlar, sadece kavga çıkarıyorlar. Bundan kaçınacağız."

Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanının devletin sigortası olduğunu, bir tartışma çıktığında partiler arasında bir uzlaşma sağlanamazsa Cumhurbaşkanının çözüm masası oluşturması gerektiğini dile getirdi.

"Cumhurbaşkanlığı kurumu tarafsızdır" diyen Kılıçdaroğlu, "Cumhurbaşkanı her gün konuşmaz, cumhurbaşkanı olacak kişi çok önemli günlerde konuşur ve bütün millet 'Bakalım Cumhurbaşkanı ne diyecek.' diye büyük bir dikkatle dinler. Cumhurbaşkanı kendisi ve ailesiyle yaşam tarzıyla topluma örnek olması lazım. Cumhurbaşkanının kibirli olmaması lazım, kibirden uzak durması lazım, alçakgönüllü olması lazım, halkın arasında olması lazım. Yeri geldiğinde sade vatandaşlarla oturup konuşmasını bilmesi lazım. Cumhurbaşkanının böyle olması lazım." ifadelerini kullandı.

"Her muhtarlığın ayrı bir bütçesi olması lazım"

Muhtarlara seslenen Kılıçdaroğlu, 82 kanun ve 354 maddede muhtar adının geçtiğini ancak muhtarların öncelikle tek bir kanuna ihtiyaçları olduğunu belirtti.

Kılıçdaroğlu, muhtarlara birer yardımcı personel verilmesi gerektiğini dile getirdiği için tepki aldığını, sınav açarak özellikle üniversite mezunu kişilerin bu konumda değerlendirilebileceğini aktardı.

"Muhtarlık kurumunu muhtarların düşündüğünden çok daha güzel yapacağım" ifadesini kullanan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"Muhtarlık kurumu önemlidir. Muhtarlara yetki değişik kanunlarda var ama sizin yetkileriniz istismar ediliyor ve siz yetkilerinizi yeterince kullanamıyorsunuz, bunun önüne geçmemiz lazım. Muhtarların yetkilerinin açık ve net olması lazım. Güne göre, saate göre bir muhtarlık kanunu olmaz. Toplumla birebir ilişki kuran kişi muhtardır, böyle bakmak lazım. Kaldırılan köy tüzel kişiliklerinin yeniden gelmesi lazım ve muhtarların orada güçlü olması lazım. Her muhtarlığın ayrı bir bütçesi olması lazım. Fakir fukara milletvekiline ulaşamaz, belediye başkanına ulaşamaz, fakir fukaranın en kolay ulaştığı kişi mahallenin muhtarıdır. O zaman mahalle muhtarına belirli bir tahsisat yaparsınız, o tahsisatı nasıl kullanacağına göre kurallar koyarsınız ve denetlersiniz, amacına uygun kullanıp kullanmadığını. Sosyal yardımların muhtarlar aracılığıyla dağıtılması lazım. Sosyal yardımları siyasetçiler dağıtıyor, siyasetçinin ne işi var? Belediye meclisi mahallesiyle ilgili bir karar alıyor, muhtarın hiç haberi yok. Olmaz, düzenleme yapacaksınız o mahalleyle ilgili karar alıyorsanız muhtar mutlaka o toplantıya katılmalı, söz ve oy sahibi olmalı, bunu sağlayacağız."

Muhtarlık kurumunun tarihinin 1833'e dayandığını ifade eden Kılıçdaroğlu, muhtarların arkasında olduğunu, muhtarlık kurumunun güçlü olmasının demokrasinin güçlü olması anlamına geldiğini vurguladı.

"Türkiye her şeye rağmen güçlü bir ülke, bölgesinin en güçlü ülkesi." diyen Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

"Türkiye, kendi bağımsızlığını emperyal güçlere karşı mücadele vererek kazandı. Hepimiz yediden yetmişe mücadele verdik. Biz İslam ülkeleri içinde demokrasisi en çok gelişen ülkelerden biriyiz, şu anda tehlikede. Kadın erkek eşitliğini sağladık, kadın ve çocuk haklarında büyük atılımlar attık. Ekonomide çok büyük gelişmeler kaydettik ama geldiğimiz bu süreçte ciddi sıkıntılar var. Bunları aşmak zorundayız, bunları aşarken asla kavga etmememiz lazım. Duygularımızı değil, aklımızı kullanmamız lazım. Aklımızı kullanırsak her şeyi çözeriz. Allah'ın bize verdiği en değerli şey akıl. O nedenle Kur'an-ı Kerim'de 'Aklınızı kullanmıyor musunuz?' der Rabbimiz. Aklımızı birilerine kiraya vermek değil, aklımızı kullanmak zorundayız. Sorgulamamız lazım her şeyi, eğrisine doğrusuna bakmamız lazım. Sandığa giderken düşünün. Şimdi seçim yok, biliyorum. Biliyorum ama gerçekleri konuşmak zorundayız, iç kavgalardan arınmak zorundayız. Birbirimizi yaftalamaktan vazgeçmek zorundayız."

Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin, kendi bölgesinde güçlü olmak zorunda olduğunu, katma değeri yüksek ürünler üretmesi, İslam dünyasının da en güçlü ülkesi olması gerektiğini vurguladı.

Türkiye'nin tüm bunları yapacak güçte olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, "Bütün mesele nedir, siyaset kirlilikten arınacak. Siyaset temiz ve ahlaklı olacak. Halka hizmet için siyaset yaptığımız zaman çözemeyeceğimiz hiçbir sorun yoktur. Elin oğlu çözüyor da biz mi çözemeyeceğiz. Bütün mesele cebe değil, halka, millete çalışmak. Ayrımdan, ayrımcılıktan özenle bütün arkadaşlarımızın kaçınmasını isterim. Etnik kimlik üzerinden siyaset, yaşam tarzı üzerinden siyaset tehlikelidir. Bunlar bütün dünyanın çağdaş demokrasilerinde yasaktır. Bizim için vazgeçilmez iki şey vardır; bayrağımız ve vatanımız. Bayrağımız ve vatanımız için canımızı veririz." diye konuştu.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.