Türkiye artık bir Hurma Cumhuriyeti dir!
Benzer başlıkla 14 Ocak 2014 tarihinde Yurt gazetesinde de bir analiz kaleme almıştım. Söz konusu yazımda yaptığım değerlendirme ve ortaya attığım tezler geçen zaman içinde neredeyse birebir denebilecek ölçüde doğrulandı. O yazımda yaptığım kimi saptamaları da içererek, Türkiyede yaşanan rejim krizini bu hafta farklı yöleriyle bir kez daha ele almak istiyorum.
AKP iktidarının öncülüğünde kurulan gerici tarihsel blok son birkaç yıl içinde hızla dağıldı. Erdoğan-AKP iktidarı, içinden çürüyen harap bir bina gibi çöküyor. Ortada tam anlamıyla bir devlet, hatta (bir süre daha böyle devam ederse) bir sistem krizi var.
Güya bu gerici koalisyonun derin devleti tasfiye edip askeri vesayete son vererek, ülkeyi özgürlük ve demokrasiye taşıyacakları ileri sürülüyordu. Sağlı ve sollu liberallerin desteğiyle topluma pompaladıkları akıl, bilim ve tarih dışı bu palavra utanç verici bir şekilde çöktü.
Türkiye gericiliğinin bütün kanatlarının ortaklaştıkları bir başka tezleri daha vardı; bir tarihsel yanlışı ve uyumsuzluğu da giderecek, Cumhuriyetle kavgalı olduğunu ileri sürdükleri milleti devletle barıştıracaklardı.
Oysa, dinini özgürce yaşayamadığını ileri sürdükleri milletin Cumhuriyetle kavgalı olduğu iddiası, hiçbir kanıta, toplumsal ve tarihsel veriye, sosyolojik araştırmaya dayanmayan temelsiz bir varsayımdı. Sürekli tekrar ederek bir genel kabule dönüştürmeye çalıştıkları bu varsayım; Türkiyede gericiliğin 150 yıllık teziydi. İşte bu hipotez de tarihsel pratik içinde yanlışlanarak çöktü. Siyasal İslam ağır bir başarısızlığa uğradı.
Bugün büyük kriz alanlarından biri de siyasal İslamcı hareketin kendisidir.
İKİNCİ CUMHURİYET FİYASKOSU
Türkiyeyi 14 yılda getirdikleri yer, gerçekte Cumhuriyet devrimi kazanımlarının tasfiyesi için yürütülen 60 yıllık bir gerici-muhafazakâr operasyonun birikimli sonucudur. Tabloya bakar mısınız; devlet adeta bir çeteler federasyonuna dönüşmüş durumda. Ortada tam anlamıyla bir hukuksal boşluk var. Modern devletlerin üzerinde yükseldiği üç sütundan biri olan yargı tam olarak çökmüş durumda. Yürütme ağır hasarlı ve meşruiyetini yitirmiş halde. Devlet içinde bir paralel örgütlenmenin, yasa dışı siyasal bir yapının olduğu, iktidarın en yetkili ağızları tarafından ilan ve itiraf edildi.
Devlet adet federatif biçimde parçalanmış durumda. Kanatlar arasında sert bir siyasal iktidar kavgası yapılıyor.
Bu tablo sürdürülebilir değil. Selçuklu, Bizans, Osmanlı devlet mirasını devralan Cumhuriyet, hiç bu kadar bozulmamıştı. Büyük siyasal, ideolojik ve tarihsel iddialarla iktidara gelen ve bu kadar büyük bir bozulma, çözülme, çöküş ve hayal kırıklığı yaratan başka bir siyasal kadro/hareket tarihte yok.
Türkiyenin Latin Amerikadaki, ABD tekelleri tarafından yönetilen küçük ve derme çatma muz cumhuriyetleri gibi olması zor. Ancak AKP İktidarı (bunun 11 yılı AKP-Cemaat koalisyonu şeklinde yaşandı) 14 yılda ülkeyi bir hurma cumhuriyetine çevirdi. Arabesk, Ortadoğulu, kıytırık bir aşiret devleti.
Ortada garip bir tablo var. Birinci Cumhuriyet (ne kadar aşınırsa aşınsın), laiklik ve aydınlanmanın kurumları (bunlardan geriye ne kaldıysa) imha edildi. Ancak oluşan büyük boşluk doldurulamadı. Cumhuriyeti yıktılar ama yerine yenisini, daha doğrusu kendi rejimlerini kuramadılar. Türkiye adeta iki çağ arasında asılı kalan, iki yöne doğru salınan bir ülke durumunda. Daha önce de çeşitli yazılarımda işaret ettiğim gibi, Türkiye yeni bir Fetret döneminden geçiyor.
Ancak yine de ortada bir devlet ve ne olduğu zor tanımlanabilecek bir de fiili rejim var. Nitekim, Recep Tayyip Erdoğan daha on ay önce (14 Ağustos 2015) Rizede yaptığı konuşmada tam da bunu söylüyor, Cumhuriyeti yıktıklarını ilan ediyor, ama yerine kendi rejimlerini kuramadıklarını itiraf ediyordu. Anımsamak ve anımsatmakta yarar var; Erdoğanın sözleri tam olarak şöyleydi:
İster kabul edilsin ister edilmesin. Türkiyenin yönetim sistemi bu anlamda değişilmiştir. Şimdi yapılması gereken, bu fiili durumun Anayasal olarak kesinleştirilmesidir."
Peki bu fili rejime ne diyeceğiz, nasıl tanımlayacağız? Gelenekleri kalmamış, birikimini ve rotasını yitirmiş, tarihsel ilerleme yatağının dışına düşmüş, çözülmeye ve dağılmaya başlamış, modern ve laik kurumlarını/değerlerini tasfiye etmiş, gerici kurum ve değerleri toplumun rızası hilafına bütün ülkeye dayatmış bu rejime ne ad vereceğiz? Yönünü Ortaçağ artığı Sudi Arabistan ve Katara çeviren bir siyasi kadronun yarattığı bu fiili durum rejimine, yukarıda da belirttiğim gibi ancak Hurma Cumhuriyeti denilebileceğini düşünüyorum.
KENDİ REJİMLERİNİ KURACAK GÜÇLERİ YOK
İslamcıların ne kadro birikimi, ne donanımları, ne kültürel formasyonları, ne bilgileri ve ne de görgüleri bu büyük boşluğu dolduracak düzeyde değildi. Tarihsel bagajları da bu anlamda çok yetersizdi. Liberallerin daha önceleri kısmen kapattığı bu açığı bir türlü dolduramadılar.
Bu nedenle önümüzde büyük bir siyasal, tarihsel, hukuksal, idari ve kültürel boşluk bulunuyor. Öyle ki, 60 yıllık karşı devrim süreci sonuçlandı sonuçlanmasına ama yenisinin konulmasında büyük bir başarısızlık yaşandı. Artık 2. Cumhuriyet sizlere ömür.
İşte bu tarihsel boşluğu sol; Türkiyenin devrimci, yurtsever ve toplumcu güçleri doldurabilir. Türkiye bu krizden yenilenerek ve güçlenerek çıkabilir.
TÜRKİYE, KAPİTALİZMİ ARTIK TAŞIYAMAZ
Mevcut Türkiye tablosu ülkemiz kapitalizmi bakımından da sürdürülebilir değildir. Bu yetersiz, düpedüz cahil, birikimsiz, saldırgan ve yağmacı kadro ile ülke 21 yüzyılda taşınamaz.
Diğer yandan küresel emperyal düzen; büyük bir boşluğun olduğu ve sorunların çözülmek yerine daha karmaşık hale geldiği Ortadoğuda bu hükümetle yol alamaz. Nitekim bunu açıkça yazıp söylemeye başladılar. ABD ve AB, dış politikasını iki yüzlü, şark kurnazlığı yaparak ve Perşembe Pazarı tüccarı uyanıklığıyla yürütmeye çalışan AKP ile işini bitirmiş durumda. Kullanılmış bir peçete gibi AKPyi çöpe atmaya hazırlanıyorlar.
Ancak AKP ve Erdoğan buna direnecektir, direniyor da… Kendilerinden başka seçenek olmadığına hem Batıcı Türk sermaye çevrelerini hem de başta ABD olmak üzere emperyalist güç merkezlerini ikna etmeye çalışacaklar. Bir şans daha istiyorlar.
Ancak; eğer muhalefet güçleri büyük hata yapmazsa AKPnin bu ikna işini bir kez daha başarması imkânsıza yakın bir olasılıktır.
Sonuç olarak ülke çok boyutlu ve çok katlı bir kriz yaşıyor. Toplum içten içe kaynıyor. Türkiye hızla sert bir çatışmanın yaşanacağı tarihsel kavşağa doğru sürükleniyor. Bu, ülkenin ve toplumun tarihsel akış yönünü yeniden belirleyeceği bir kavşaktır.
Bu kavga ve kriz iyi yönetilir ve toplumsal muhalefet doğru hedeflere yönlendirilirse; Türkiye bu krizden arınarak, özgürlük ve demokrasiyi genişleterek, laikliği yeniden inşa ederek ve gericiliği bir daha toparlanamayacakları biçimde yenilgiye uğratarak çıkabilir.
ERDOĞAN İKTİDARI SALLANIYOR
Daha önce birkaç kez yazdığım ve ilgili çevrelerin dikkat çekmeye çalıştığım gibi, AKP tarihinin en güçsüz döneminden geçiyor.
Genel çizgileriyle ifade etmek gerekirse; karşımızda neredeyse toplumun bütün kesimleriyle çatışan bir iktidar var. Örneğin; AKP cumhuriyetçilerle kavga ediyor, laiklige inanan yurttaşları neredeyse "dinsiz" sayarak onları aşağılıyor; emekçilere düşmanlık yapıyor, Alevilerle çatışıyor, Kürtlerle savaşıyor, yurtseverleri hasım görüyor, onurunu kırdığı askerlerle sorun yaşıyor, destek vermeyen tarikatlarla itişiyor vb. bugüne kadar bütün kirli işlerini gördüğü ve desteğini aldığı büyük sermaye çevrelerinin alanını kendi dar siyasal programını devreye soktuğu için alabildiğinde daraltıyor. Geriye sadece cami cemaati kalıyor.
MUHALEFET BOŞLUĞU
Uluslararası planda ise AKPyi iktidar getiren bütün koşullar değişmiş ve bütün dinamikler aleyhine dönmüş görünüyor.ABD ve Batıya deyim uygunsa kazık atarak, yani kendisine tanınan sınırları aşıp öngörülenin ötesine geçerek İslamcı bir rejim kurma gulama projesi iflas etmiş görünüyor.
Diğer taraftan, AKP ile ABD ve Batı arasında yaşanan bu gerilimi anti-emperyalist ya da anti-amerikan bir politik tutum sananlar fena halde yanılıyor.
Daha da önemlisi, AKPyi iktidarda tutan bölge jeopolitiği de köklü bir şekilde değişmiş durumda. Erdoğan ve AKP Suriyede ağır bir yenilgiye uğradı. Bir provokasyonla Suriye yenilgisini ABD ve NATOyu devreye sokarak önlemeye çalıştığı için Rusya ile savaşın eşiğine geldi ve Putin yönetiminin düşmanlığını kazandı. İran AKP ve Erdoğan yönetimine hiçbir dostluk duygusu beslemiyor. Irak da farklı bir konumda değil.
Ancak ortada çok önemli bir başka sorun var; bu tabloyu doğru okuyup radikal bir müdahaleyi gerçekleştirecek ve bu iktidara son verecek "devrimci" bir muhalefet yok. Tarihsel sorumluluk bu gücü hızla oluşturmaktır.
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.