YSK aklandı mı…
YSK’nın İstanbul kararı sonrasında, Türkiye’deki tek gündem İstanbul’da yapılacak seçimler…
Kazanılmış bir seçimde iptal kararı çıkınca da akla bir çok soru geliyor.
YSK’nın ne için var olduğu…
YSK’nın ihtiyaç dışında karar verip vermediği…
AKP’nin oyunu demokrasi kuralları içinde oynayıp oynamadığı…
AKP’nin demokrasi içinde kalıp kalmadığı…
AKP’nin demokrasi için var olup olmadığı…
AKP’nin toplumda, muhalefette ortaya çıkan sevinç, heyecan ve psikolojik üstünlükten bile paniğe kapılıp kapılmadığı…
AKP karşısında herkesin giderek demokrasi ortak paydasında buluşup buluşmadığı…
Demokrasi dışına çıkılmayacak ise de böyle bir buluşmanın sonuç için yeterli olup olmadığı…
Daha bir çok soru sıralanabilir…
AKP; İstanbul’u kaybederse, tüm olanaklarını kaybedeceğini, kara kutusunun açılacağını, kendi tükenişini seyredeceğini çok iyi biliyor.
Halktaki umut dalgasından paniğe kapılarak artık daha da kuralsız oynuyor.
Hukuk ve demokrasi diyen halk artık AKP’nin hukuk diye gücünü dayatmasına, demokrasi yerine biat anlayışına açıkça hayır diyor.
Halk, hukuk ve demokrasi diyerek, bu ortak paydada buluşuyor.
Bu buluşma her şeyin çözümü.
Bu buluşma etkin harekete geçirildiğinde tek çözüm de burada.
YSK, ne için var olduğunu unutmuş.
Nerede ne karar gerekiyorsa, anında öyle kararla ortaya çıkıyor.
AKP bir seçimden önde çıkmışsa, hiçbir nedene ve hiçbir duruma bakmadan o seçimi geçerli sayıyor.
Siirt’te iptal kararı mı gerekiyor, hemen bir iptal kararı ile ortaya çıkıyor.
İstanbul’daki sonucu AKP kabul edilemez mi görüyor hemen bir iptal kararı veriyor.
Devletin tüm kurumları AKP’nin derdine anında derman oluyor.
AKP geçmişte kendi kapatma davası görülürken, kendisine yakın gördüğü üyelerden bile ne olur ne olmaz düşüncesine kapılmıyor değil.
Her nedense de kim yapıyorsa kapatma davası boyunca bir örgüt soruşturması yaratılıyor.
AYM heyeti olduğu gibi o soruşturmada dinleniyor.
Sonuçta kapatma kararı açıklanınca, heyette bir kişi dışında on kişi AKP’ye laiklik karşıtı ve demokrasi dışında parti demişken, bunlardan dördünün daha sonra farklı oy kullanması sonucu AKP’nin bir oy farkla kapatılmadığı görülüyor.
AKP bir oy fark ile kapatılmaktan kurtuluyor.
Bunları bir daha yaşamamak içinde azına da razı oluyor havasında yetmez ama evet diyerek elbette daha sonra Anayasa’yı bile değiştiriyor.
O değişiklikten sonra on kat daha fazlasını yapıyor böyle davalara da muhatap bile olmuyor.
AKP, Anayasa’da yasada ne yazarsa yazsın, güç kendinde olunca elde ettiği sonuca bakıyor.
Yerel seçimler öncesi YSK’da görev süreleri 2019’da biten kişilerin de görev süreleri uzatılıyor.
İlginçtir, YSK’daki bir üye ile aramda olan ve on yıl süren bir davada o üyenin yanındaki diğer iki kişi ise hala daha FETÖ’den hala tutuklu bulunuyor.
FETÖ denilince herkes biliyor ki dosyaların içi boş mu dolu mu da bakılmıyor.
Ne karar gerekiyorsa bu bağımsız yargıda öyle de karar çıkıveriyor.
Kaldı ki o YSK ki geçmişte başka bazı üyeleri de FETÖ’den tutuklu bulunuyor.
Erdoğan, tüm itirazlarının içinin boş olduğunu, ancak İstanbul’u kaybederse tükeneceğini, yok olacağını da biliyor.
İşte bu sırada kendi sonunu gören, bu durumunda bir kapatma davası gibi etki yaratacağını anlayan Erdoğan kendini frenleyemeden, YSK’ya kendinizi aklayın diye seslenme gereğini duyuyor.
Kendinizi aklayın derken de bunu kükreyerek söylüyor.
Erdoğan’ın kendi varlığı için hukuktu demokrasiydi, kuraldı değildi, dündü bugündü, nasıl olsa ondan hesap soran olmadığı için, hiçbir şey takmadığını herkes biliyor.
Kendi tükenişini gören Erdoğan kükreyerek, YSK’ya aklanın diye açıkça çağrı yapıyor.
Hodri meydan, güç bende diyor, yoksa içinden geçeni demek istemiyor…
O YSK da, içi boştu doluydu demeden, asıl üye yedek üye konusunu dinlemeden, yedek üyelere de nasıl olsa oy kullandırıyoruz kim bize karışıyor ki diyerekten, tarihinde bir ilk yaşatıyor, atmayacağı karara imza atıyor.
YSK böylece Erdoğan’ın çağrısına uyaraktan aklanıyor…
Bu aşamadan sonra Erdoğan işi YSK’ya bırakmadan sonlandırmak durumunda olduğunu görüyor.
Onun için ne mi yapıyor…
İmamoğlu’nun karşısında doğrudan kendisi çıkıyor.
YSK da, İstanbul’daki ilçe seçim kurul başkan ve üyeleri, seçim müdürleri için de suç duyurusunda bulunuyor…
Soruşturma altında bir seçim yönetilebilir mi…
Böyle bir seçim yönetimi demokratik bir ülkede hiç olmadığı gibi Türkiye’de de ilk kez oluyor.
Bu suç duyurusu, kendileri için suç duyurusunda bulunmayanlara da kuşkusuz aba altından sopa anlamına geliyor.
Anayasa Mahkemesindeki kapatma davası sırasında, yaratılan sahte örgüt adları altında mahkeme heyetine yönelik dinleme yapıldığı hatırlanınca, burada ise üstelik açıldığı bilinen soruşturmalarda o soruşturmalara muhatap olanlar için isteyenler neler yapmaz ki…
Bu soruşturmalarla neler amaçlanmaz ki…
AKP, her şeyi bir şekilde elde edebildiğini görüyor.
Elde edemediğini ise saf dışı etmenin yollarına yöneliyor.
Bu gibi soruşturmalar da niyeyse hep bu gibi durumlarda ve bu gibi konularda ortaya çıkıyor.
Bu arada İstanbul’da İmamoğlu’na yönelik sempati, konu demokrasi olunca demokrasi ortak paydasında giderek artıyor.
AKP; Büyükşehir belediye meclislerinde topladığı oyları toplarsa sorunu çözeceğini düşünüyor, birazda ona güveniyor.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerindeki oy farkı bindelerle ifade edilince, yeter ki belediye meclisinde aldığım oyu buraya taşıyayım, oradan gelmeyenlere yönelik etkin çalışayım diyor.
AKP öyle diyor ve onun için çalışıyor.
AKP karşısında her şey güzel olacak diyoruz ve demokrasiyi etkin kılmak için kim nerede etkin ise herkes de orada çalışmaya devam ediyor.
Bu arada unutmamak gerekir ki, devletin olanakları ve hala belediyenin olanakları elinde olan AKP, sandıklara gitmeyen %16’lık kesim üzerinde giderek daha da yoğunlaşıyor.
Bunların kim olduğu seçmen listelerindeki imza haneleri boş olduğu için biliniyor.
AKP, bu nedenle bu kapsamdaki sıkıntıda olan esnaf ziyaretlerini, sandığa gitmeyen kendi mahallelerindeki ziyaretleri sıklaştırıyor.
Kuşkusuz onların çözülecek sorunları da vardır, onları da ihmal etmiyor.
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.