CHP yöneticilerine Suriye üzerine hatırlatmalar
Suriye dersleri-1
CHP yöneticileri ve milletvekilleri sıklıkla Suriye konusunda yalan yanlış açıklamalar yapıyorlar. Kimi zaman, Muharrem İnce gibi Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirmek için “Esat’ta diktatör Erdoğan’da” diyorlar. Yani her fırsatta çok bilmediklerini düşündüğüm Suriye konusunda gerçeği yansıtmayan açıklamalar yapıyorlar. Bu açıklamaları yaparken de Erdoğan’ın gazabından ürkerek, karşı durmamaya çalışarak, benzer eğilimlere giriyorlar. Bu nedenle açıklayıcı bu yazının bir gereklik olduğunu düşünüyorum.
Kısa Suriye tarihi be Hafız Esat dönemi
Dört asır Osmanlı hâkimiyetinde kaldıktan sonra 25 yıl da Fransız mandası altında kalan Suriye 17 Nisan 1946'da bağımsızlığını kazanmıştır. Yani Türkiye’den 19 yıl sonra ancak bağımsız kalabilmiştir. Manda altında geçirilen bu süreçte Suriye'de ulusalcı eğilimler gelişmiş ve bunun sonucu olarak da BAAS Partisi bir gurup Arap entelektüeller tarafından 1943'te kurulmuştur. Ve kurulduğu andan itibaren de Suriye siyasi yaşamında etkin bir güç olarak yer almıştır. Sosyalist ve ulusalcı eğilimler taşıyan BAAS Partisi günümüze kadar gelerek bugün de Suriye’nin yaşamında önemli bir yere sahip olmaya devam etmektedir. Bugün Suriye'de sayıları 16’ya ulaşan partiler vardır ve seçimlere katılmaktadırlar. Ancak uzunca yıldır ülkeyi yöneten BAAS Partisi'nin etkinliğini kırmayı başaramamışlardır.
Suriye bağımsızlığını kazandıktan sonra art arda darbeler yaşamış ilk darbeyi ise CIA’nın kontrolünde Sünni bir general olan Hüsnü Zaim tarafından 30 Mart 1949'da gerçekleştirilmiştir.
İngilizler tarafından desteklenen Sami Hınnavi 14 Ağustos 1949'da yine bir darbe ile yönetimi ele geçirmiş ve Zaim’i idam ettirmiştir.
Yine 1949 yılı Aralık ayında yeni bir darbe ile Edip Çiçekli iktidarı ele geçirmiştir. Edip Çiçekli 1951 yılında Genelkurmay başkanı ilan edilmiş ve ardından da askeri konsey tarafından Devlet Başkanı seçilmiştir.
Albay Faysal El Atasi ise 1954 yılında yine bir darbe ile 4 yılı aşkın bir süre yönetimde kalan Edip Çiçekli’i devirerek yönetimi ele geçirmiştir. Bu darbe sonrasında yönetim sivillere devredilmiş ve yapılan seçimlerde Millet ve Halk partileri iktidar olmuşlardır. Muhafazakâr olan bu partilerin iktidarda olduğu 1955-57 yılları arasında radikal siyasi hareketler güçlenmiş ve süreçte etkin olmaya başlamışlardır. Arap Birliğini savunan, Batıya karşı olan ve Sovyetler ile yakınlaşmayı isteyen BAAS Partisi ile Sosyalist Parti birleşerek Arap Sosyalist Diriliş Partisini (BAAS) oluşturdular.
1 Şubat 1958'de Mısır ile birleşilerek kurulan Birleşik Arap Cumhuriyeti, 1961 Eylül ayında yapılan bir darbe ile son buldu. 1966 yılında BAAS Partisinin etkin olduğu bir darbe daha gerçekleştirildi. Bu süreçte BAAS Partisi içindeki radikal unsurları önemli ölçüde tasfiye etti.
23 Şubat 1966'da Salah Cedid ve Hafız Esad liderliğinde yeni bir askeri darbe yapılarak iktidar ele geçirildi. Alevi subaylarında etkin olarak yer aldığı bu darbe sonrasında kurulan sivil hükümetin başına Sünni olan Nur Al- Din Attasi getirildi.
1966 darbesinden bir yıl sonra yaşanan ve yenilgi ile sonuçlanan İsrail savaşı (6 gün savaşı) iktidarda değişiklikler yaşanmasına neden oldu. Bu yenilgi sonrasında Salah Cedid ve sivil yönetimi gözden düşerken Genelkurmay Başkanı olan ve aynı zamanda Hava Kuvvetleri Komutanı olan Hafız Esat öne çıktı.
13 Kasım 1970'de Salah Cedid yönetimine karşı darbe yapan Hafız Esad tüm ülke yönetimini ele geçirdi. Ardından yapılan referandumda toplam oyların %99.2’ni alan Hafız Esad devlet başkanı seçildi. Böylelikle Suriye'de ilk kez bir Alevi devlet başkanı seçilmiş oluyordu. Mart 1073'de yapılan halk oylaması ile de Suriye’nin kalıcı anayasası %97.6 oyla kabul edilerek yürürlüğe girdi. Bu anayasaya göre oluşturulacak mecliste işçi ve köylülere %50 oranında temsil hakkı tanınıyordu. Sovyet sisteminden etkilenerek oluşturulan Suriye Anayasasında BAAS Partisi devlet partisi olarak belirleyici bir rol üstleniyordu. Milis örgütlenmesine de sahip olan BAAS Partisi bu süreçten günümüze kadar Suriye’nin yönetiminde etkin belirleyici olacaktı.
BAAS Partisi değişik etnik kökenden ve mezhepten unsurları da bünyesinde barındırarak geniş bir tabana oturuyordu. Araplar, Çerkezler, Ermeniler, Kürtler ile geniş bir Sünni kesimin parti içinde etkin olarak yer alması Suriye’deki BAAS iktidarının temelini oluşturuyordu.
1980 yılında Müslüman Kardeşler isimli örgüt iki kez Devlet Başkanı Hafız Esat’a suikast düzenlemiş, her ikisinde de başarısız olmuştu. Hama kentinde etkin olarak mevzilenen Müslüman Kardeşler örgütü Aleviliği İslam dışı olarak kabul ediyor ve Hafız Esat’ı iktidardan devirmek istiyordu. Müslüman Kardeşler isimli cihatçı terör örgütünün silahsız askeri öğrencilere saldırı düzenleyerek 100’e yakın öğrenciyi öldürmesi sonrasında ordu harekete geçerek Hama kentini temizlemeye yöneldi. Şiddetli çatışmalar sonrasında iki mahalleye sıkışan ve ordu tarafından ablukaya alınan teröristlere teslim olmaları ve sivilleri serbest bırakmaları için 5 gün süre verildi. Bu sürenin dolmasıyla 2 Şubat 1082'de ordu bu mahallelere çatışma ile girerek terör unsurlarından temizledi. Bu operasyonda operasyonu yöneten Çerkez kökenli General Velid Abaza’nın verdiği bilgiye göre 6 bin civarında kişi yaşamını yitirmiştir. Suriye'de şeriat kurmak amacıyla ayaklanan ve bir kısım halkı yanına çekmeye çalışan Müslüman Kardeşler isimli terör örgütü bu süreçten sonra Suriye’de uzunca bir süre faaliyet gösterememiş, kısmen dağıtılarak etkisiz hale getirilmiştir.
Hafız Esat’ın 10 Haziran 200 yılında yaşamını yitirmesiyle yerine 10 Temmuz 2000 yılında yapılan referandumda %97 oy alarak Beşar Esat seçilmiştir.
CHP yöneticilerine Suriye üzerine hatırlatmalar
Suriye dersleri-2
Beşar Esat dönemi
Göz doktoru olan ve İngiltere'de eğitim gören Beşar Esat, devletin tüm kurumlarının ve halkın ezici çoğunluğunun desteğini alarak iktidara geldi. İktidarının ilk günlerinde yaptığı konuşmalarda reform ve demokrasi sözleri verdi. Değişim ve yenilenme taleplerine sıcak baktığını seçildiği ilk günlerde ifade etti. BAAS Partisinde ve yenilenme ve değişim gerekiyordu. Dünyaya açılarak ekonomik ve siyasi anlamda bir dünya ülkesi olunması isteniyordu. Bütün bir dünyaya sırt dönerek, kapılar kapatılarak artık yaşanılamayacağını, gelenekçi BAAS’çılar dışında ülkeyi yöneten hemen herkes görüyordu.
Beşar Esat iktidara geldikten kısa bir süre sonra af çıkartarak siyasi mahkûmları serbest bırakmış, “Ulusal İlerici Cephe” içerisinde yer alan partilere gazete ve yayın çıkartma izni verilmiştir. Rüşvet ve yolsuzluklar ciddi bir mücadele başlatılarak pek çok yönetici görevden alınmıştır. Basındaki devlet tekeline son verilerek, özel basın kuruluşlarının kurulmasına izin veren yasalar çıkartılmıştır. 2000 yılı Temmuz ayından itibaren ciddi ve planlı bir ekonomik reform programı ile ticari libaralizasyon projesi uygulamaya konulmuştur. Ekonomik reformlarla özel bankacılık sistemi, menkul değerler borsasının kurulması ve yeni kur politikası ile yabancı sermayenin ülkeye giriş olanakları oluşturulmaya çalışılmıştır.
Ekonomik ve demokratik yaşamdaki bu değişimlere karşı refleks gösteren geleneksel BAAS’çılar, Beşar Esat’ın reform sürecinde sıkıntılar yaratıyor ve süreci önemli ölçüde sekteye uğratıyordu. Reform süreci ağır olsa da devam ediyor ülke yeniden hareketleniyordu.
2004 yılı Mayıs ayında ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığı Kamışlı kentinde Kürt aşiretler ile Arap aşiretler arasında çatışmalar yaşanmış ve çok sayıda insan yaşamını yitirmişti. Bir futbol maçı sonrasında çıkan çatışmaları durdurmak için kente Suriye Ordu Birlikleri girerek, yoğun uğraşlar sonucunda çatışmaları sonlandırmış ve kentin tekrar normal yaşamına dönmesini sağlamıştı.
Suriye tarihinde bir ilk olan bu çatışma devletin araya girmesiyle sonuçlandırılmış ve bir süre sonra çatışan aşiretler barıştırılarak yeniden huzur sağlanmıştır. Suriye tarihinde mezhep ve etnik köken çatışmalarına rastlanılmaz. Kamışlı olayları gibi bölgesel kimi çatışmalar yaşanmışsa da kısa sürede yaygınlaşmadan sonlandırılmış, devlet her kesime eşit davranmaya özen göstererek sorunları çözmeye yönelmiştir.
Beşar Esat döneminde Hizbullah örgütüne destek artarak devam etmiş, İran ile güvenlik işbirliği kapsamında daha yakın ilişkiler kurulmuş, Filistin davasına destek sürdürülmüş ve Suriye, bölge siyasetinde önemli figür olma konumunu sürdürmüştür. Özellik Türkiye ile kurulan yakın ilişki ile yeni sayfa açılmış ekonomik ve siyasi alanlarda ciddi mesafeler kat edilmişti. Karşılıklı ticaret hacimleri yükselmiş, her iki ülke halkı arasında ciddi yakınlaşmalar yaşanmaya başlamıştı.
Suriye’nin bu gelişim sürecinden rahatsız olan başta ABD olmak üzere işbirlikçi, gerici ülkeler harekete geçerek ülkede kaotik bir sürecin başlamasına yönelik girişimlerde bulunmuşlardır. Bu ülkeler arasına katılan Türkiye de yanlış bir politik tutum alarak ve Alevi Devlet Başkanı olarak nitelenen Beşar Esat’ın devrilmesi için başlatılan hukuksuz sürece katılmıştır. Yüzbinlerce cihatçı terörist silahlandırılarak Suriye’ye sokulmuş, meşru rejimin bu güçler tarafından yıkılarak şeriatçı bir sistem kurulması hedeflenmiştir.
2011 yılı Mart ayında başlayan bu kanlı süreç, Suriye halkının direnmesiyle başarılı olamamış ve Suriye devleti ayakta kalmayı başarmıştır. 150 bin askerini kaybetmesine rağmen ordu dağılmamış, aksine başarılı bir savaşımla ülkenin %75’ni cihatçı terör örgütlerinden temizlemeyi başarmıştır. Suriye ordusunun % 80’nin Sünni olduğu ve %20’sinin Kürt olduğu dikkate alındığında ordunun dağılmamasının önemi daha bir ciddiyet kazanarak öne çıkmaktadır. Yüzbinlerce insanın yaşamını yitirdiği, yanı sıra 20 bin civarında çocuğun yaşamını yitirdiği bu uluslararası saldırıdan Suriye, ulus devlet olmanın verdiği direnç ile başarılı çıkmayı bilmiştir. Suriye halkı özgürlüğü ve bağımsızlığı için mücadele etmiş ve emperyalizmi, gericiliği yenilgiye uğratarak yeniden barış içerisinde yaşama yönünde önemli kazanımlar elde etmiştir.
Suriye savaşı bir iç savaş değil emperyalizme ve uluslararası gericiliğe karşı verilen bir özgürlük ve bağımsızlık savaşıdır. Suriye'de bir mezhep ya da etnik guruplar arasında da bir savaş ya da çatışma yaşanmamıştır. Tarihte iç savaşlar ağırlıklı olarak 3 temel nedenden dolayı yaşanmıştır. Birincisi sınıfsal, ikincisi etnik, üçüncüsü ise mezhepsel. Bu üç nedende Suriye'deki savaşta ortaya çıkmamıştır. Suriye'de ne etnik, ne mezhepsel ne de sınıfsal bir iç savaş söz konusudur. Böyle bir durumda 150 bin civarında kayıp veren ve değişik etnik kökenden ve mezhepten gelen unsurların oluşturduğu ordu darmadağın olurdu. Hiçbir güç orduyu parçalanmadan koruyamazdı. Ki sekiz yıllık savaş sürecine bakıldığında da cihatçı teröristler sadece Alevileri yada Hıristiyanları katletmemişlerdir, devlet yanlısı olan herkesi katletmeye çalışmışlardır. Onlar için şeriat istemeyen ve devletin yanında duran herkes düşmandır ve yok edilmesi gerekir.
Rusya ve İran’ın yoğun desteğiyle ki her iki ülke ile de güvenlik işbirliği anlaşması vardır, 8 yıla yakın süren bu savaş önemli ölçüde hafifletilmiş pek çok kent yeniden devletin kontrolüne geçmiştir. Kısa bir süre sonra da İdlib kentinin temizlenmesiyle Suriye'de terör sonlandırılmış olacak diğer sorunlar ise uluslararası görüşmelerle bir biçimde çözülecektir.
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.