Çin, Üçüncü Dünya Savaşı’na hazırlanıyor
“Kedinin siyah ya da beyaz olması önemli değil,
fareyi yakaladığı sürece iyi bir kedidir.”
(Eski Çin Devler Başkanı) Deng Şiaoping (1981)
Çin, tarihte kendini dünyanın yegâne egemen devleti sayıyordu. Hüküm alanı sadece Çin değil, merkezi ve uygar parçasını oluşturduğu “Gökyüzü altındaki her şey”; insanlığın geri kalanını esinlendiren ve yükselten “Orta Krallık” idi. Öteki hükümdarlar muadil egemenler değil, yönetim sanatının, uygarlık düzeyine ulaşmaya çalışan hevesli öğrencilerdi. Diplomasi, çok sayıda egemen çıkar arasında bir pazarlık süreci değil, yabancı toplumlara küresel hiyerarşide kendilerine ayrılmış yerleri kabul etme fırsatının sunulduğu, dikkatle tasarlanmış törenler dizisiydi. Dış politika denen şey, Çin’e bağlılık ilişkisinin tonlarını belirleyen Ritüeller Bakanlığı’nın ve göçebe kabilelerle ilişkileri yönetmekle görevli Sınır İşleri Dairesi’nin alanıydı. Boyunduruk altındaki devletlere uygulanan ‘haraç sistemi’nin amacı, ekonomik yarar sağlamak ya da yabancı toplumlara askeri açıdan egemen olmak değil, itaati teşvik etmekti. Çin Seddi, savaşan devletler döneminin sonunu ve Çin’in birleşmesini temsil ediyordu. Çin, binlerce yıl boyunca hasımlarını silah gücüyle yenmeye çalışmaktan çok, ayartmayı ve akıllarını çelmeyi amaçlamıştı. Çin’in diplomatik ritüellerine damga vuran ‘kovtov’, imparatorluk otoritesini kabul etmek için diz çöküp, başını yere değdirmek; fethedilmekten çok yüreklerine dehşet salınmış bir halkın itaatini temsil ediyordu. Bu törenlerde Çin’e sunulan haraca karşılık imparatorun verdiği hediyelerin değeri genellikle haracı aşardı. Geleneksel olarak Çin, başarıları ve davranışlarıyla psikolojik egemenlik kurmayı amaçlardı. Batılı anlamıyla misyoner bir toplum değildi; dönüştürmeyi değil, saygıyla yönetmeyi amaçlıyordu; bu ince çizgi aşılamazdı.
Tarih boyunca Çin’in süregelen problemi şu oldu; bu kadar geniş bir coğrafyada merkezi hükümet ile geniş bir bürokrasinin yereldeki en uçlarına kadar devletin nasıl yöneteceği. Zaman içinde bürokrasi merkezin yetkilerini kullanarak kendi yerel çıkarlarına göre hareket etmeye başladı. Ancak, ulusal krizler yaşandığında merkez yetki ve kontrolünü geri almak isterken, bürokrasi bu değişime ve reformlara direniş gösterdi. Böylece yeni merkezi güç, eskisinin küllerinden doğdu ve bu döngü devam etti. Komünist Parti de bu döngüye dâhildir. Mao, merkezin gücünü tamamen ele geçirmesi yerine bürokrasinin sık sık kesintiler yapmasına müsaade etti. Batılı anlayışa daha yakın olan Deng, ekonomik refah için bürokrasiyi cesaretlendirdi ve sonunda dengeyi sağlayacağını düşündü. Deng, parti ve devleti ayırarak tek adam sisteminden kaçınmak, istişare (konsensüs) liderliği yaratmak istemişti. Ancak, sonraki liderler ikincisini de ellerinde tutmak istediler. Bununla beraber, istişare dinamiği bürokrasi ve devlet sektöründe durgunluk yarattı. Güçlü adam politikalarının yerine daha karmaşık ve yaygın bürokrasi ile endüstriyel kayırma ağları aldı. Hu Jintao’dan bugünün Şi Cinping’ine hala Deng modelinin uygulanabilir olup olmadığı sorgulanıyor. Şi, sahil kesimindeki zenginliğin bir kısmını iç kesimlere aktararak nüfusun fakir çoğunluğunu dizginlemek istiyor. Gücünü geliştirerek, daha çok kontrol sağlayarak, Çin ekonomisini daha evrimsel olarak şekillendirmeyi hedefliyor. Mao gibi bir devrimci tutum yerine, Avrupalı bir lider gibi görünüm vermek istese de Çin milliyetçiliği ve aşırı yurtseverliğine hitap ederek, dünya liderliğine oynamak, eski Çin imparatorları gibi asla taviz vermeden, Çin liderliğinin doğal kabul edildiği bir küresel hiyerarşi yaratmak istiyor.
Çin; siyasi, ekonomik ve askeri gücünü birbirine entegre ederek diğer devletlerden farklı bir politika ve strateji modeli kullanıyor. Böylece hem ABD gibi büyük bir savaş gücü oluşturmanın yanında ülke içinde otoriter rejimi sürdürmek için elinde güçlü bir sopa bulunduruyor. Küresel mücadeleyi kazanmak için oyun-değiştirici olarak teknolojik üstünlüğü ele geçirmek istiyor. Savaşların doğası, bilgi teknolojileri ve yapay zekâ kullanımı ile temelden bir dönüşüme başlamışken; Çin bu dönüşümde avantajı elinde tutmayı hedefliyor. 2017 yılında Çin devlet başkanı Şi Cinping, “Tayvan sorunu artık bir nesilden diğerine geçemez. Tayvan ile yeniden birleşme Çin ulusunun “yeniden canlanması” için kaçınılmaz bir gerekliliktir” demişti. 2020 yılı Çin Komünist Partisi kongresinde ise yeni tarihler verdi; 2027 (ordu modernizasyonun tamamlanması ve Tayvan’ın ilhakı), 2035 (büyük savaş hazırlıklarının tamamlanması) ve 2049 (Çin’in dünya liderliğinin tanınması). ABD ise strateji olarak Güney Çin Denizi ve Tayvan’a odaklanırken; Güney Kore, Japonya ve Hint Okyanusu’na yönelik Çin baskısını önlemeyi hesaplıyor. Öte yandan, ABD, Çin’in ekonomik ve askeri gücünü baskı altına almak ve Rusya’nın bağlantılarını koparmak için Orta Asya ve Hint Okyanusu’nda gri ve beyaz bölgelerde savaş hazırlığı yapıyor. Çin, her ne kadar daha modern ve teknolojik olarak üstün bir ordu geliştirmeye odaklansa da, savaşın ekonomik ve sivil boyutlarında, gri bölge ve düşük seviyede konvansiyonel çatışmalara da hazır olmak zorunda. Bu makalede, Avrasya jeopolitiğinden başlayarak Hint-Pasifik sorunlarına, Çin stratejisi ve savaş hazırlıklarına, ABD ve müttefiklerinin savaş planlarına ve Üçüncü Dünya Savaşı sonunda bizi nasıl bir dünyanın beklediğine odaklanacağız.
Hint-Pasifik Sorunları
Güney Çin Denizi ve etrafındaki adacıklar yolu ile her yıl dünya ticari taşımacılığının yarısı yapılmaktadır. Güney Çin Denizi’ndeki egemenlik iddiaları çok önemli bir güvenlik sorunu havuzu oluşturmaktadır. Güney Çin Denizi, büyük bir keşfedilmemiş petrol ve doğal gaz bölgesidir. Çin’in halen petrol üretimi Güney Çin Denizi ile sınırlıdır. Buradaki tespit edilmiş ve kanıtlanmamış petrol rezervlerinin 28-213 milyar varil arasında olduğu değerlendirilmektedir. Bu rakam Çin’in hâlihazırdaki 60 yıllık talebinden daha fazladır ve Suudi Arabistan ve Venezüella hariç dünyanın en büyük rezervleridir. Sürekli yükselen fiyatlar karşısında Filipinler ve Vietnam, Güney Çin Denizi’nde kendilerine yakın kıyılarda petrol ve doğal gaz aramak isterken 2012 içinde Çin, Filipin gemilerine 12 kere engel oldu. Filipinler, arama bölgesinin 200 millik ekonomik bölgesi içinde olduğunu söylerken, Çin ise Spratly ve çevresindeki 200 adacığın tamamen kendisine ait olduğunu iddia etmektedir. Güney Çin Denizi’ndeki “Reed Bank”, Çin ve Filipinler arasında ABD’nin de müdahil olabileceği birkaç çatışma bölgesinden biridir. Çin, bu denizde Tayvan, Vietnam, Malezya, Brunei ve Filipinler ile benzer sorunlarını bire bir görüşerek çözmek isterken, ABD konuyu uluslararası alana taşımak istemektedir.
Ulusaşan toprak sorunları arasında Endonezya ve Malezya arasında uzun zamandır devam eden sorunlrından iki tanesine 2002 yılında Uluslararası Adalet Mahkemesi (ICJ) tarafından çözüm getirildi. ICJ, ‘Pulau Litigan”’ ve ‘Pulau Sipadan’ adacıklarının egemenliği hakkında Malezya lehine karar verdi. Singapur ve Malezya arasında uzun zamandır devam eden iki toprak anlaşmazlığı da ICJ tarafından ‘Middle Rock’ Malezya’ya, ‘Pedra Branca’ ise Singapur’a bırakılarak çözüldü. ‘South Ledge’ karasuları sorunu ise iki ülkeye bölünerek çözülmeye çalışıldı. Bununla beraber, ICJ tarafından karasuları ile ilgili sınırlama getirilmediği için Endonezya, Malezya ve Singapur arasındaki sorunların tam olarak çözüldüğü söylenemez. Tarafların sorunları ICJ’e götürme isteği aslında ASEAN’ın bölgesel sorunların çözümünde yetersiz kalmaya devam ettiğinin bir göstergesidir. Tablo 2’de Güneydoğu Asya’da bölgede çözümsüz kalan sorunların bir listesi görülmektedir.
Tablo : Güneydoğu Asya’da Uluslararası Güvenlik Sorunları
Resource: Christopher B. Roberts: ASEAN Regionalism Cooperation, Values and Institutionalization, Routledge, (London, 2012), 75.
Çin ve Japonya arasındaki ilişkiler Doğu Çin Denizi’ndeki Senkaku adaları ve Diayou adaları nedeni ile en düşük seviyesindedir. Bu adalarda insan yaşamamasına rağmen iki ülke egemenlik hakları için karşı karşıyadır. Japonya Başbakanı Shinzo Abe, Doğu ve Güney Çin Denizi’ndeki saldırgan tutumundan dolayı Çin’e sabırlarının taşmakta olduğu ikazını yaptı. Tokyo ve Washington, Çin’in pasif saldırılarından, espiyonaj faaliyetlerinden ve siber savaş denemelerinden bıktı.
Hindistan ve asla taviz vermeyen Çin arasında önemli sınır sorunları var. Çin ile Hindistan arasındaki bazı toprakların üzerindeki egemenlik hakkında henüz çözülmemiş bir toprak anlaşmazlığı; iki büyük toprak ve birçok diğer küçük alan kapsamaktadır. Büyük topraklardan biri olan Aksay Çin, Sincan Uygur Özerk Bölgesi ile Tibet Özerk Bölgesi bölgelerine bağlı bir toprak olarak Çin tarafından yönetilmektedir, ancak Hindistan, buranın Ladakh birlik toprağına ait olduğunu savunmaktadır. Öteki büyük tartışmalı toprak, Arunaçel Pradeş bölgesidir. 1962 yılı Çin-Hindistan Savaşı, hem Aksay Çin hem de Ladakh’ta gerçekleşti. Çin kuvvetleri, Ladakh’daki Hint sınır karakollarına saldırdı ve İngilizler tarafından önceden belirlenmiş olan McMahon Hattı’nı aştı. Sınır çatışmaları günümüze kadar aralıklarla devam etti. 2017de çatışma Bhutan sınırında yaşandı. 2020 yılında Hint-Çin
ABD’nin küresel stratejisi
Dünya kamuoyu genellikle NATO’nun Doğu Avrupa’ya doğru genişlediğini düşünüyor. Bu aslında Rusya ile olan güvenlik gündeminin son 10 yılda öne çıkması ile ortaya çıkan bir görüntü ama büyük resmi temsil etmiyor. Gerçek ise ABD’nin dünya liderliği için NATO’yu kullanarak her küresel istikamette ilerliyor. Soğuk Savaş’ın sonundan itibaren gelişmelere bakarsak;
- Beş Göz (Küresel Gözetleme) Anlaşması (ABD, İngiltere, Kanada, Yeni Zelanda ve Avustralya),
- AUKUS Anlaması (Avustralya, İngiltere ve ABD),
- QUAD Güvenlik Diyalogu (Avustralya, Hindistan, Japonya ve ABD) ile ABD’nin NATO uzantısı olarak daha çok Uzak Doğu Asya ve Okyanusya’ya genişlediğini görüyoruz.
AUKUS, ABD’nin Çin’in etrafında ördüğü halkalardan en sonuncusu. Öncesinde QUAD (ABD-Hindistan-Avustralya-Japonya), Hindistan-Fransa-Avustralya, ABD-Japonya-Hindistan ve Hindistan-Japonya-Avustralya anlaşmaları ABD’nin ABD-Japonya-Avustralya arasındaki Üçtaraflı Stratejik Diyalogu’nun takviye ediyor. İngiltere’nin son halkaya girişi ise nükleer boyutu temsil ediyor. Birbirlerini yakın hisseden üç Batılı ülke, Asya’da büyük bir gücün doğmasını engellemeye çalışıyor. AUKUS ile birlikte iki ana konu ön plana çıkacak; Tayvan ve Güney Çin Denizi’ne yönelik Çin’in saldırgan tutumu. Bir yandan Çin’in Güney Çin Denizi’nden Ortadoğu ve Afrika’ya uzanan (kuşak projesi) çevrelenirken, diğer yandan Afganistan merkezli selefi militanlar ile Orta Asya’dan geçecek (yol projesi) engellenmeye çalışılıyor. Çin’in özellikle Güney Çin Denizi’nde aşırı deniz egemenlik istekleri ve Tayvan konusunda saldırgan tutumu Batı kampına meşruiyet sağlıyor.
Ancak, gözden kaçan başka bir ABD ilerleme istikameti var; Latin Amerika ve Karayipler. 2022 yılında ABD; Panama’da 12, Porto Riko’da 12, Kolombiya’da 8, Peru’da 8, Honduras’ta 3, Paraguay’da 2 askeri üs kurdu. Aynı zamanda Aruba, Kosta Rika, El Salvador, Küba (Guantanamo) ve Peru’da da üsleri var. Bölgeye karadan ve denizden angaje olmuş durumda. Arjantin karasuları ve Malvinas adalarında İngiltere var.
Atlantik’in kuzeyinden Antarktika’nın kuzeyine bir NATO savunma kuşağı oluşturulmuş durumda. Mayıs 2022’den beri İngiltere, Güney Amerika’nın güneyinde stratejik bir üçgen oluşturmuş durumda. Malvinas adalarının güneyinde nükleer denizaltılar faaliyette. Fransa ve ABD, bölgede düzenli olarak müşterek askeri tatbikatlar yapıyorlar. Ekim 2021’den itibaren ABD’nin bölgedeki diplomatik ilişkilerinin yerini daha çok Savunma Bakanlığı, Ulusal Güvenlik Konseyi ve CIA’nın ziyaretleri aldı.
Peki, bunların arkasında ne var? İlk akla gelen konu Antarktika Anlaşması’nın sona ermesi ile bu kıtadaki kaynakların paylaşım savaşına hazır olmak. Yakın konu, Latin Amerika’ya Çin ve Rusya’nın girmesi istenmiyor. Çin, bölgedeki birkaç ülke ile ana ticaret ortağı olsa da uzakta tutulmalı. Hedefteki ülkeler Küba, Nikaragua ve Venezüella. Bunların dışındaki altı Latin Amerika ülkesinden ellerindeki Rus askeri malzemesini Ukrayna’ya satması istendi. Latin Amerika’nın 31 ülkesinden 21’i Çin’in Kuşak-Yol Projesine katılmak istedi çünkü Pekin’in önerdiği derin su limanları, haberleşme, 5G ağı gibi alt yapı yatırımlarına ihtiyaç duyuyorlar.
ABD’nin Latin Amerika için geliştirdiği “entegre savunma” konsepti bölge ülkelerini Çin ve Rusya’ya karşı bir araya getirmeyi hedefliyor. Washington’un bölgedeki stratejik kontrolü, kıta kaynaklarının Çin’in eline geçmesini önlemek istiyor.
Biden yönetiminin 5.8 trilyon dolarlık 2023 yılı bütçesinin 1.6 trilyon dolarlık kısmı isteğe bağlı, 4.2 trilyon doları ise zorunlu (sosyal güvenlik, sağlık, borç vs.) harcamalar için. İsteğe bağlı olanların 813 milyon dolarını savunma harcamaları oluşturuyor. ABD, Ukrayna için ve Rusya’ya karşı NATO programlarında harcamalarını artırıyor.
Biden, 1.8 trilyon dolar “özgür ve açık, bağlantılı, güvenlik ve esnek Hint-Pasifik Bölgesi” tanımlaması ile 1.8 milyar dolar isterken, 400 milyon dolarlık başka bir bütçe ise Çin’in propaganda etkisi ile mücadele için tahsis ediliyor. ABD’nin federal borcu son 10 yılda 44.8 trilyon dolara çıktı. Çin’in 2020 askeri bütçesi 208 milyar dolardı.
Güç Mukayesesi
Çin Kara Kuvvetlerinin ana teşkilatı; 13 ordu, 5 harekât alanı ordusu, Doğu Türkistan askeri komutanlığı ve Tibet askeri komutanlığından meydana gelmektedir. Orduların içinde sayısı değişen üç tür birleşik silah tugayı bulunmaktadır; hafif (yüksek hareketli, dağ, hava taarruz ve motorize), orta (tekerlekli zırhlı araçlar) ve ağır (tırtıllı zırhlı araçlar). Orduların içinde ayrıca topçu, hava savunma, havacılık ve özel kuvvetler tugayları bulunmaktadır. Çin Silahlı Kuvvetlerinde 78 birleşik-silah tugayı, 15 topçu tugayı, 13 havacılık/hava taarruz tugayı ve 1 Mekanize Piyade Tümeni bulunmaktadır.
Tablo 4: ABD-Çin-Rusya Askeri Güç Karşılaştırması (2022)
Kaynak: IISS, Military Balance, 2020.
ABD, Çin’in iki katı kadar nükleer başlığa sahip, denizdeki savaş gemisi tonajı da Çin’den iki kat fazla ve Hint-Pasifik bölgesinde 130 bin askeri var. ABD, 1979 yılından beri 66 ülkede çeşitli muharip çatışmalara girdi. Çin ise Vietnam Savaşı’ndan beri 40 yıldır ülke dışında savaşmıyor.
2021 yılında Çin Silahlı Kuvvetleri, önemli yapısal reformlar yaptı, modern yerli sistemler geliştirdi, hazırlık seviyesini artırdı ve müşterek harekât yeterliliğini geliştirdi. Halen muharip birliklerinde aktif 975.000 personeli var. Sürekli tatbikatlarla savaş hazırlıklarını geliştiriyorlar. 2021 yılında ilk defa Çin topraklarında Ruslarla Zapad-2021 büyük ölçekli müşterek askeri tatbikat yaptılar.
Çin Silahlı Kuvvetleri güç projeksiyonu; askeri harekât kabiliyetlerini Hint-Pasifik bölgesi derinliklerine, bazı durumlarda küresel seviyede geliştirmeyi hedeflemektedir. Her ne kadar kapsamda, önemli yapısal reformlar ile müşterek harekât kabiliyetini geliştirmeye çalışsa da kabiliyetleri henüz müdahaleye karşı koymak ya da İlk Adalar Zinciri ile sınırlı haldedir. Müdahaleye karşı koyma stratejisi Çin’in yakın çevresinde İlk Adalar Zinciri’nde “geçişi önleme/boşa çıkarma (A2/AD)” ile sağlanacaktır. Çin Silahlı Kuvvetleri, kabiliyetlerini Filipinler Denizi ve sonrasında Pasifik Okyanusu’na yaymayı hedeflemektedir. Bu amaçla, aşağıdaki kabiliyetleri geliştirmeye çalışmaktadır;
- Uzun Menzilli İsabetli Vuruş ve İstihbarat, Gözetleme ve Keşif (ISR) Desteği.
- Entegre Hava Savunma Sistemi (Halen Güney Çin Denizi’ne odaklanmış 556 km. menzilli hava savunma sistemini uzun menzilli cruise füzeleri ve hava vuruş platformları ile geliştirmek istemektedir).
- Hipersonik silahlar.
2021 yılında, Çin Silahlı Kuvvetleri yeni bir konsepti tartışmaya başladı; “Çok Ortamlı Kesin Savaş”. Bu konsept, bilgi sistemleri ağını büyük veri ve yapay zekaya entegre ederek, ABD kuvvetlerinin hassas noktalarını kesin sonuçlu bir şekilde vurmayı hedefliyor.
Çin Deniz Kuvvetlerinde 125’i yüzey gemisi olmak üzere 340 savaş gemisi ve denizaltı var. Deniz gücü, modern çok-yönlü gemi ve denizaltılardan oluşuyor. Dünyanın üçüncü en büyük hava kuvvetlerine sahip; toplam 2.800 uçağı (eğitim uçakları dâhil) bulunuyor. Bunların 2.250’si muharip (savaş, stratejik ve taktik bombardıman, çok-yönlü taktik ve taarruz) uçağı. 135 balistik füzesi, en az 300 ICBM silosu var. Stratejik Destek Kuvveti; stratejik uzay, siber uzay, elektronik, bilgi, haberleşme ve psikolojik savaş kabiliyetleri ve görevlerinden sorumlu. Son yıllarda uzaya-dayalı istihbarat, gözetleme, keşif, uydu haberleşmesi, uydu yönlendirme ve meteoroloji kabiliyetleri ile insanlı uzay uçuşları ve robotik uzay keşfine odaklanmış durumda.
Savaş nasıl olacak?
ABD-Çin savaşını muhtemelen Tayvan ile ilgili bir patlama başlatacak. Çin’in askeri doktrini, düşmanını bir vuruşta felç edecek koordineli operasyonlar öngörüyor. Pekin’in sürpriz füze saldırıları sadece Tayvan savunmasını değil, bölgedeki Amerikan deniz ve hava kuvvetlerinin konuşlandığı Batı Pasifik’teki üsleri de hedef alacak. Eş zamanlı olarak siber saldırlar ve uydu-savar operasyonları ile ABD ve Tayvan’ın karşılık vermesi önlenmeye çalışılacak. Bunu Çin’in Tayvan’a yönelik amfibi çıkarma ve hava indirme harekâtı ile başlayan işgali izleyecek. ABD, savaşa hazır olmadan işgali tamamlamayı planlıyorlar.
Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;
https://www.academia.edu/101001843/Çin_Üçüncü_Dünya_Savaşına_hazırlanıyor
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.