Kılıç dansı ve Kaşıkçı
Cemal Kaşıkçı isimli Suudi gazeteci, 2 Ekim 2018 tarihinde boşanma işlemlerini tamamlamak için Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğu’na gittiğinde yeni eş adayı dışarıda bekliyordu. Ancak, Kaşıkçı’dan bir daha haber alınamadı. Kaşıkçı, Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensi Salman yönetimi tarafından baskı altına alınınca geçen yıl ABD’ye taşınmış, ailesini ve evini terk etmişti. Kaşıkçı sadece reform yanlısı değil, monarşi yönetiminin de değişmesini istiyordu. Radikal İslamcılığı eleştiren yazıları, ülkedeki ulemanın en çok tepkisini çeken konular arasındaydı.
Suudi Arabistan'da 2017'de yolsuzluğa karşı yapıldığı açıklanan ve çok sayıda prensin gözaltına alındığı operasyonun, Veliaht Prens Muhammed bin Salman'ın (MBS) iktidarını pekiştirme operasyonu olduğunu savunmuştu. Yazılarında Suudi Arabistan'ın Katar'a yönelik politikalarını ve Yemen savaşını da eleştirdi. Kaşıkçı'nın, Mısır'da Müslüman Kardeşler iktidarına karşı yapılan askeri darbeyi desteklememesi kraliyet ailesi ile temel ayrılıklarından biri oldu. Kaşıkçı'nın Müslüman Kardeşleri desteklediği de öne sürülüyordu.
Suudi Arabistan ve muhalifler
Ocak 2015’de Kral Abdullah’ın ölümünden beri Suudi Arabistan dış politikası cüretkâr, öngörülemeyen bir seyir izliyor. Kasım 2017’de Lübnan başbakanı Saad Hariri’yi zorla istifa ettiren Suudi Arabistan yönetimi, ardından yüzlerce iş adamı ve resmi yetkiliyi Ritz Oteli’nde ayaklarından tavana asarak, Amerikan özel şirketleri ile birlikte sorguladı. Birkaç ay sonra ise Hariri, Prens Salman ile fotoğraf çektirirken yanında Ritz’de tutuklanmış olan bazı kişiler de vardı. Suçlanan prens ve iş adamlarının çoğu servetlerini MBS’ye vererek kurtuldular ama yurt dışına çıkma yasakları var.
Suudi Arabistan’da, halen binlerce insanın maruz kaldığı gibi, herhangi bir suçlama ve yargılama olmadan onlarca yıl hapiste tutulabilirsiniz. İşin komik tarafı Salman, kendi medyasında Katar’ı kukla devlete dönüşmekle suçluyor. Suudi Arabistan’ın işkence ve insan hakları ile ilgili dosyası yanında Saddam’ın bile sicili temiz sayılır.
Suudi Arabistan’daki monarşi gittikçe aile içinde daha belirli bir gruba yani Salman diktatörlüğüne dönüşüyor. Uluslararası medyada kendisini reformcu diye tanıtan MBS, acımasızca muhalifleri sindirmek istiyor. Batılı medyada ise Suudilerin 2030 Vizyonu ile hem Vahabiliği hem de ülkedeki sosyo-ekonomik düzeni reforme edeceğine ilişkin bir hikâye düzülüyor. Batılılar için asıl mesele bu acımasız iktidarı bir süre meşrulaştırırken, kendi özel amaçları için zaman kazanmak. Prens, şu anda sadece kendisi ülkesinde değil ayrıca Yemen’de devam eden vahşetin de baş sorumlusudur.
Ülke içinde elinde tuttuğu askeri-istihbarat bakanlıkları ile istediği kişiyi yolsuzlukla suçlamakta ve muhaliflerini bir bir temizlemektedir. Ancak, İstanbul’daki olay ile bu muhalif temizliği ülke dışına taştı ve Suudi küstahlığı başka ülkelerin egemenliğini tanımaz oldu. MBS, bütün bu işleri yaparken başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler ile olan kirli işbirliğine güvenmektedir. Kaşıkçı olayı Ortadoğu’nun sürgünler ülkesi olan Türkiye’nin artık güvenli ülke olmadığı anlamına gelebilir.
Kılıç dansı ve Kaşıkçı...
Veliaht Prens Salman, en çok Suudi monarşisini eleştiren Katar’ın finanse ettiği El-Cezire televizyonundan rahatsız olmuştu. Önce Katar’ı işgal etmeyi düşündü, ancak ABD baskısı ve Türkiye’nin müdahale ihtimali üzerine geri adım attı. Ardından Suudi etkisini güçlendirmek için Yemen’e sefer düzenledi. Üç yıldır süren bombardımanda binlerce sivil öldü ama en ufak bir başarı yok çünkü karada savaşmaya korkuyorlar. Suriye’de radikal cihatçıların arkasında da büyük ölçüde Suudi parası vardı. Suudiler, Mısır ve Bahreyn’e de el attılar.
Prens Salman’ın ‘kılıç dansı’na ABD başkanı Trump, bu ülkeyi ziyaret ettiğinde katıldı. Şimdiye kadar Trump, Salman’a açık çek verdi. Hatta Suudilerin liderliğinde Körfez ülkelerinden bir ‘Arap NATO’su kurulması fikri ortaya çıktı. İsrail’in Filistin ile ilgili planlarının garantörü de Suudi ailesi olmaya devam ediyor. ABD için Suudiler, ucuz petrol ve ‘istediğin kadar silah sat’ adresi. Sadece geçen yıl 110 milyar dolarlık silah sattılar. Trump, her seferinde Salman’dan ABD’den daha fazla silah satın almasını istiyor. Ortak yel değirmenleri ise İsrail’in akıl hocalığını yaptığı İran düşmanlığı. Kaşıkçı’nın katli ispatlanmış olsa bile bu, 1945’de bir savaş gemisinde Franklin Roosevelt ve Kral Abdülaziz arasında yapılan rüşvet anlaşmasını bozmayacak. Krallık, petrol ve silah karşılığı ABD’den destek almaya devam edecek.
Türk yetkililere göre, 6 Ekim günü İstanbul’a gelen 15 kişilik Suudi ekibi, Konsolosluğa gittiğinde gazeteci hala hayattydı. 7 Ekim’de yapılan açıklamaya göre ise; Kaşıkçı, Konsolosluk içinde öldürüldü, parçalara ayrıldı ve dışarı çıkarıldı. Türkiye tarafında soruşturma devam ediyor, ancak Suudi Arabistan ise suçlamaları reddediyor. Kaşıkçı'nın konsolosluktan çıkmış olduğunu iddia ediyor. Kaşıkçı’nın ölü ya da diri konsolosluğun önünde bulunan diplomatik araçlardan birine taşınarak kaçırıldığı düşünülüyor. Nitekim kayıtlarda 7 Ekim günü bir kaç aracın elçilikten ayrıldığı görülüyor.
Washington Post’un ABD dinleme istihbaratına dayandırdığı haberine göre; Veliaht Prens Salman, Kaşıkçı'nın ABD'nin Virginia eyaletinden Suudi Arabistan'a dönmesinin sağlanması ve ardından tutuklanmasını emretti. İstihbarat teşkillerinin teamülleri vardır. Suudilerin muhalif prens ve diğerlerine karşı uyguladığı yöntem genellikle ‘adam kaçırma’ şeklindedir. Geçmişte üç muhalif prens (Sultan bin Turki bin Abdulaziz, Prens Turki bin Bandar ve Prens Suud bin Saif al-Nasr) yurt dışına kaçtı ve kaçırılarak ülkeye getirildi. Muhtemelen daha sonra kafaları kesildi. Benzer kaçırmalar yakın zamanda Kuveyt ve Lübnan’dan da yapıldı. Çeşitli ülkelerden hacca giden yabancılar da bu tutuklamalardan muaf değil.
Sonuç
Kaşıkçı’yı kaçırma eylemi, Suudilerin uluslararası sözleşmeleri ihlal etmesinin yanı sıra Türkiye'nin hukuk ve kamu düzenini yok sayması anlamına da geliyor. İstanbul’da olanlar, Suudi temsilciliği bulunduran dünyanın diğer yerleri için de bir uyarı olacak. Bu dönemde, Türkiye ve Suudi Arabistan ilişkileri daha da gerilebilir. İki ülke ilişkileri zaten 2017 yazından itibaren sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Suudiler ve Körfez medyası, Katar’ı Türk yetkililerin yaptığı açıklamaları yayınlamakla suçluyor. Belki de Kral, oğlunu dizginlemek için bazı girişimlerde bulunabilir.
Öte yandan, bir takım ülkelere güvenerek yola çıkan insanlara da sözümüz var. ABD istihbaratı, haberi olduğu halde kendi adamı olan Kaşıkçı’yı uyarmadı. Bundan çıkarılacak ders; kendini satan biri her zaman başkaları tarafından da satılabilir. Sonuç olarak, 21. Yüzyılda hala kılıç ile idare edilen çürümüş Suudi rejiminin son ayak oyunları yani kılıç dansı ile karşı karşıyayız. Bu dansın son kurbanı olan Kaşıkçı, eğer hala ölmediyse, Suudi Arabistan’a kaçırılma rotasında ya da çoktan hapse konuldu bile.
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.