Prof. Dr. Sait Yılmaz
Prof. Dr. Sait Yılmaz - Yazar

Kötülük Felsefesi

Bu dünyada, bütün kötülükleri içeren bir sevgi istiyorum.”

Dünyaya doğarken aç gözlülük, nefret ve cehalet gibi kötü özellikler kodlanarak geldiniz. Doğduğunuzda ve çocukluğunuzun ilk bölümünde aslında hala melek gibi idiniz. Ama hayat sizi usta bir yalancı ve fırsatçı bir köpek balığı yaptı. Sıradan bir insan olarak iyi ve kötü arasındaki bir dengedesiniz. Tarih, sıradan insanları sık sık ve bazen topluca yutar. Kadim bir filozof şöyle demişti; “Sıradan şeylerin bilgisine dahi sahip olmayan bir kişi, insanlar arasında bir vahşidir. Yalnızca insanlarla ilgili meselelerde doğru bilgiye sahip kişi, vahşiler arasında bir insandır. Fakat aklın enerjisiyle bilinebilecek her şeyi bilen kişi, insanlar arasında bir Tanrı’dır.”  İçgüdülerinizi büyük ölçüde kaybettiğinizde hayvana dönerseniz. Hayvanların içgüdüsü onlara sınırlar koyar. Çocuklarını yemez, her hayvanı öldürmezler. Ancak çok vahşiler tamamen içgüdülerini kaybettiklerinden sınır tanımazlar, yamyamlaşırlar. Zalimliğin sınırı güdülerinizin yoğunluğudur ama kötülük sadece bununla ilişkili değildir. Bilge bir insan da acımasız ve kötü bir kişi, örneğin seri katil olabilir. İster şeytandan ister ruhumuzdan gelsin hepimiz kötülüklerle yüzleşiriz. 
İnsanlar neden kötü şeyler yapar ya da kötülük neden vardır? Kötü ile iyiyi ayıran sınır nedir? Neye ve kime göre iyi ya da kötü? Bir cinayet bir insanı katil yapar, pek çok insanı ise kahraman. İnsan perspektifinden neyin iyi neyin kötü olduğunu bilmek çok zordur. Soykırım yapan Hitler ve Stalin gibiler, Tanrı’nın gözünde önemli bir rol oynamış olabilirler. Nitekim Hıristiyanlığın manevi uygulaması, insanların saf iyilik eylemleri yapamayacağını iddia eder, çünkü tamamen iyi eylemlerde bulunmak için kendi içlerinde güçleri yoktur. Yaptığımız herhangi bir iyilik her zaman kirli bir şeyin bir unsurunu içerir. Gurur ya da kıskançlıktan olabilir, kendinizi “bak ne kadar iyiyim” diye övmek gibi olabilir. Yani bu saf olmayan bir iyiliktir. “Bir insan en kötü eyleminden daha değerlidir” diyen Hz.İsa, konu cezaya gelince “göze göz” der. Hâlbuki varoluşun gerçek amacı haz’dır. Bu yüzden, Tanrının istediği gibi olmanız çok zordur. Fiziksel haz, zihinsel ve ruhani hazlardan her açıdan üstündür. Ancak, haz anla sınırlıdır ve bu yolda ahlaki çöküş sapkınlığı getirir.
Teolojik boyuta geldiğimizde kötülük bir problem sahasıdır; 

- Her şeyi bilen, her şeyi yaratan ve tamamen iyi olan Tanrı, neden kötülüğü de yaratmıştır.
- Kötülüğü Tanrı yaratmadı ise o zaman tek yaratıcı olamaz.
- Bu halde, Tanrı’nın gücü, bilgisi ve iyiliği tartışmalı hale gelmez mi? 

Soyut bir kavram olan Tanrı’nın iyi olduğunu nasıl anlayabiliriz ya da iddia edebiliriz? Öte yandan, kötülük olmasa, Tanrı ya da dinlere neden ihtiyaç olsun? Tanrıların çoğu öfkelenir, kin güder, intikam alır, size cehennemi gösterir. Kötülüğün neden var olduğunu anlamamız için nereden geldiğini bilmemiz gerekiyor. Bazı inançlara göre tüm dünyayı saran şeytanlar söz konusu, bazıları için ise içimizden gelen bir şey. Filozoflar ve bilim insanları kötülük sorunu hakkında çeşitli teoriler geliştirdiler. Bu makalede, kötülük felsefesini hem teolojik, hem de felsefi açıdan inceleyeceğiz. 

İnsanlığın yoldan çıkması

Âdem, arzunun var olmadığı, masumiyet ve dürüstlüğün mekânı Cennet Bahçesi’nde yasak ağaçtan birinin meyvelerini yediği zaman arzularının farkına varır ve çalışmadan hiçbir şeyin elde edilemediği kıtlık dünyasına itilir. Sanıldığının aksine kıtlık arzuyu değil, arzu kıtlığı doğurur. Cennet Bahçesi’nden atılma, insanlığın sürgününe yol açar, insanı maddi bir varlık haline getirir, artık kanlı-canlı bir varlıktır. İnsanlar, kavga ve hırslarının esiri oldukça nesilden nesile olaylar çığırından çıkar. Herkes başkasının arzuladığını arzular, bu da bir toplumun ancak ihtiyaçlarının farklılaşması ile mümkün olduğu anlamına gelir. Toplumsal eşitsizlik derinleşir, arsız zenginlerin ardı ardası kesilmez. İlk insana verilen ve bugüne dek gelen üç zehir; açgözlülük, nefret ve cehalettir. Kısaca, açgözlülük; hep başkasının hakkına göz dikmek, nefret; zorlukları anlamaya çalışmadan kaçmak ve zora başvurmak, cehaletse birbirleriyle aralarındaki ilişkiyi fark edememek olmaya bugün de devam ediyor.

Tevrat’ta verilen kronolojiye göre Âdem ve ailesi M. Ö. 4.000’de Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde geniş ve verimli bir arazi olan Harran Ovası’nda yaşıyorlardı. Cennet’teki hikâyenin devamında Havva, “toprağı eken” Kabil’i ve “koyun çobanı” Habil’i doğurdu. İki kardeş şükranlarını göstermek için adaklarını (Kabil, toprak ürünleri; Habil ise sürüsünün ilk doğan yavrularını) sunduklarında Yahve, Kabil’in değil, Habil’in adağını beğendi. Çok kızan Kabil, “kardeşine saldırıp onu öldürdü”(4:8). O zaman Tanrı, “Artık döktüğün kardeş kanını içmek için ağzını açan toprağın laneti altındasın” dedi; “İşlediğin toprak bundan böyle sana ürün vermeyecek. Yeryüzünde aylak aylak
dolaşacaksın” (4:11-12). 
Kabil’in, Habil’i öldürmesi insanlık tarihindeki ilk cinayet ve terör olayıdır. Böylece günümüze kadar sürecek insanın insanı pervasızca birbirini öldürdüğü bir dönem başlar. 

Kötülük Sorunu

Farklı inanç sistemlerinin farklı kötü anlayışları vardır. John Kekes, “kötü” eylemi şu şekilde tanımlamaktadır; eğer 

(1) Acı veren zarara neden oluyorsa, 
(2) Masum kurbanlara uygulanıyorsa, 
(3) Kasıtlı ise, 
(4) Kötü niyetle yapılıyorsa ve 
(5) Ahlaki olarak haksız ise.

Eğer gücü yetiyorsa o zaman istekli değildir. O halde kötü niyetlidir. Hem yapabilir hem istekli olabilir mi? Öyleyse kötü nereden geliyor?”
II. Dünya Savaşı’ndan beri ahlak, siyaset bilimi, hukuk felsefesi ya da kriminal konularda çalışanlar gittikçe daha çok “kötülük konsepti” üzerinde durmaya başladılar. Soykırım, terör saldırıları, kitlesel cinayetler ve işkence gibi suçların kaynağı araştırılırken, psikopat seri katillerin durumu da ayrı bir çalışma alanı oldu. Ortaya geniş ve dar olmak üzere en az iki konsept çıktı. Geniş kötülük konsepti; olayların kötü yönü, yanlış eylem veya karakter özellikleri ile ilgilendi. Geniş anlamda kötü ikiye ayrıldı; doğal kötü ve ahlaki kötü. Doğal kötü, niyetlerden ve ahlaki kriterlerden uzak olarak olayların (fırtınalar, hastalıklar) kötü yönlerini kapsar. Cinayet ve yalan ise ahlaki kötülere örnektir. 
1980’lerden sonraki tartışmalarda “kötü kişilik” ve “kötü karakter” terimleri öne çıkar, çoğu kez birbiri yerine kullanılırlar. Kötü kişiliğin düzenliliğe veya eğilimlere dayalı ayrımı yanında eyleme-dayalı, etkiye-dayalı veya motivasyona dayalı teorik tartışmaları yapıldı ama bir teorinin öne çıktığını söyleyemeyiz. Düzenliliğe bağlı kategoride, kötü kişi kötülüğü alışkanlık haline getirmiştir. Eğilimlere dayalı kötülük, kişi eğer kötülük yapma özelliklerine sahipse ortaya çıkar. Eyleme-dayalı kötülükte, kötülüğe yol açan eylemler söz konusudur. Etkiye-dayalı da ise belirli hisler kötü davranışa yol açmaktadır. Motivasyona-dayalı kötülüğün kaynağı ise kötü arzulardır. 
Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;
https://www.academia.edu/78763127/Kötülük_Felsefesi

Toplam 2934 defa okunmuştur.

Prof. Dr. Sait Yılmaz diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.